|
|||||
|
|||||
Dünya ekonomisi aşılması oldukça maliyetli ve zor bir süreçten geçiyor. Gelişmeler ülkemizi de önemli ölçüde etkiliyor. Küresel ticaret hacmi ile birlikte sermaye hareketleri de daralıyor, kademeli olarak alınan önlemlere rağmen derinleşen kriz politika değişikliklerini zorunlu kılıyor. Enflasyon ve mali disiplin konuları önceliğini kaybederken, ekonomik daralmayı durdurmak, kontrol altına alarak sorunların ve ödenecek maliyetlerin ağırlaşmasını önlemek öncelikli hale geliyor. Belirsizlik, kırılganlık ve güvensizlik üçlüsünde gözlenen olumsuz eğilimlerin güçlenmesi, bir yandan günün kurtarılmasını zorlaştırırken diğer yandan kalıcı çözüm ve peşin bedel ödenmesini zorunlu kılıyor. Yaşanması engellenemeyecek eğilimler her birey, kurum ve ülke açısından bakış açısının değişmesini zorunlu kılıyor. Küresel tüketim harcamaları daralacak ve uzunca bir süre eski düzeyine gelemeyecek. Gelişmiş ekonomilerin küresel talepteki payı azalırken, gelişmekte olan ekonomiler ve potansiyeli büyük yeni pazarlar çözümün anahtarı olacak. Talep cephesindeki gelişmeler toplam arzı, rekabet koşullarını, gelir dağılımını ve krizin maliyeti ile süresini etkileyecek. Menkul ve gayrimenkul değerlerinde yaşanan gerilemenin boyutu, kredi krizinin süresini belrileyen değişkenlerden biri olacak. Küresel ekonomi daralırken işsizlik seri bir şekilde artacak ve istikrarsız fiyat hareketleri yaratacak, talep ve kredi daralmasını kontrol altına almak kolay olmayacak. Para arzu daralacak ve paranın devir hızı düşecek, alacaklarıntahsilinde yaşanacak zorluklar düzelmeyi geciktirirken devreye giren paketlerin başarı şansını sınırlayacak. Gelişmeler tüm ekonomileri ve tüm sektörleri az veya çok etkileyecek. Asıl önemlisi klasik IMF programları sorunları ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacak. Küresel çözüm uzlaşısı yokluğunda her ekonomi kendi başının çaresine bakmak zorunda olacak. Küresel pazardaki daralma iç pazardaki artış yoluyla daha az maliyetle aşılmaya çalışılacak. Türkiye ekonomisini yöneten ve yönlendirenler ise yukarıda özetlediğimiz, yaşanması kaçınılmaz gerçekleri pek anlayamamış gibi bir görüntü sergiliyorlar. Belki de dile getiremedikleri korkular onların gerçekçi olmasını engelliyor olabilir! Zira ne büyümeden, ne de mali disiplin ve enflasyon hedefinden vazgeçmiyorlar, küresel krizin bir mucize ile ortadan kalkmasını ve Türkiye’yi etkilememesini umarak çok kıymetli olan zamanı tüketip sorunların ağırlaşmasına göz yumuyorlar. ‹ç ve dış ticaret hacminde yaşanan daralmayı, kredileri geri çeke yönündeki telaşı, sipariş iptalleri ve alacak tahsilatındakikilitlenmeyi, işsizlikteki tehlikeli tırmanışı görmek istemiyorlar. Sonuçta hiç bir şeyden vazgeçemeyenler her şeyden vazgeçme olasılığı ile karşılaştıklarını algılayamıyorlar. Ülkemizdesermaye çıkışı nedeniyle para politkası otomatik olarak sıkılaşıyor, para arzı daralıyor ve kısır bir döngü oluşturuyor: paranın devir hızının düşmesi ve alacak tahsilatının zorlaşması karşılıklı olarak birbirini olumsuz yönde etkiliyor. Paniğin ve korkunun etkisi en çok ülkeyi yöneten ve yönlendirenlerinde yaşanıyor, güvensizlik ve tepkisellik dalga dalga büyümeyisürdürüyor. Gerçekçi olunamazsa döviz kuru ve fazilerin yükseleceği, menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerinin erimeye devam edeceği, riskten kaçınma eğiliminin güçleneceği ve Merkez Bankası’nın yapacağı faiz indirimlerinin durumu değiştirmeyeceği gerçeği görmezden geliniyor. IMF ile yapılacak bir anlaşmanın da işe yaramayacağı gerçeği ihmal ediliyor. Zira küresel ekonomi daralırken iş pazarı daha da daraltacak önlemler, ancak kullanılan kaynakların ödenebilir olmaktan çıkması ile sonuçlanır ve bunu görenlerin riskten kaçınma eğilimi güçlenir. Ekonomi daraldıkça vergi gelirleri azalır ve bütçe açığı büyür, sermaye çıktıkça döviz kuru ve faizler başta olmak üzere istikrarsız fiyat hareketleri yaşanır; sonuçta hiç bir şeyden vazgeçmeyen yeni koşullara göre öncelik değişikliğine gidemeyenler her şeyden vazgeçmek durumunda kalabilirler. ‹yi niyetin yeterli olmadığı, beklentiler yolu ile piyasaları yapay olarak yönlendirmenin imkansızlaştığı, gerçekçi ve akılcı olmak dışında bir çıkış yolunun bulunmadığı bri dönemden geçiyoruz. Bu durum anlaşılamadığı sürece sorunlarla birlikte ödenecek birikmiş maliyetler de ağırlaşacak. Sıkıntı büyüdükçe, istikrarsızlık hiç görmek istemediğimiz boyutlara tırmanacak. |
|||||