YAZDIK DA NE OLDU! Hadi Neşet TÜRKMEN
Ekonomik ve Siyasi Danışman
Vitali hoca
 
Devrimlerden marka yaratan adam Vitali Hakko’yu tanıdığımda Beyoğlu’nda vitrin yaparak cep harçlığını çıkartan devrimcibir tasarım öğrencisiydim. Onun İstiklal Caddesi’ndeki rüya mağazasının parşömen kağıtla kapalı vitrininin, sezon açılışı öncesinde dekore edilişini dışarıdan ve kağıtlar arkasından gölge oyunu seyreder gibi gözetlerdim. Sabahın ilk saatlerine kadar süren çalışmaları yöneten ve denetleyen adam oydu. İşleri bittiğinde o, ekibiyle birlikte büyük bir keyifle iş yerinden ayrılınca benim ve benim gibi genç akademi öğrencilerinin işleri başlardı. Vakko’nun yaptığı vitrinden kırıntı da olsa, kendi yaptıkları vitrinlerde Vakko’yu andıran görüntüleri arzu eden patronlara hoş gelen, imitasyon Vakko motifli vitrin tasarımlarını bizler diğer dükkanlara uygulamaya çalışırdık. Ertesi gün Vakko ile benzer görüntülü vitrinler İstiklal Caddesi’ndeki 2-3 mağazada daha görülürdü. Ustanın yaptıklarının yanında bizlerin yaptıklarının hiçbir değeri olmasa da, onun esintisinden yararlanınca yaptığımız vitrinler olur gibi gelirdi bize. 70’li yılların başında merhum Vedat Nedim TÖR Bey ile bizim okula geldiklerinde tekstil tasarım öğrencilerini teşvik etmek için bir yarışma düzenleme arzusundaydılar.
Konu ve kaynak Osmanlı, Selçuk ve Anadolu kültürü olmak koşuluyla baskıya uygun desen çalışmalarıydı. Parkam ve postalımla mansiyon aldığım bu yarışmada jüri başkanı olarak Bay Vitali’yi tanımak ve belli bir zaman sonra da tasarımlarımızın onun mağazasının vitrinlerinde olduğunu görmek biz gençler için büyük bir keyif ve onurdu. Eğitimim ve vatani görevim bittikten sonra yönetici olarak çalıştığım firmanın temsilcisiyken İstanbul Hilton Oteli’nde Türkiye’nin ilk moda ve tekstil sergisi açılacaktı (1976). Bay Vitali’nin başkanlığındaki bu organizasyonda görev alırken onun yakinen tanıma şansım olmuştu. Bu mükemmel, titiz ve çalışkan adamdan planlama, uygulama, denetleme ve meslekte nasıl lider olunuru öğrendim. Disiplinli ve çalışkan kişiliğini, dürüst bir iş adamı olarak biz gençlere aşılıyordu.
;Bu ülkenin kaynaklarına, tasarımcılarına, kumaşçılarına, konfeksiyoncularına, perakendecilerine yürekten inanmıştı ve kendilerine güvenmelerini haykırırcasına öğretiyordu. Girişimcileri, öğrencileri, iş adamlarını, üreticileri, teknik elemanları, mankenleri, müşterileri, bürokratları ve siyasileri ilk defa bir araya getirip tekstil ve hazır giyim sektörünün kapılarını, arkadaşları ve biz gençlere 1976’larda kamuoyuna açıyorlardı. O tarihlerde iş konuları aynı sektör olsa da birbirlerinin ne yaptığını bilmeyen, hatta iş yeri komşusu olan birçok firma bu sayede birbirlerini keşfettiler.
Bu başarı öyküsünün verdiği cesaretle iş alemi, zamanın ticaret bakanı Sayın Agah Oktay GÜNER öncülüğünde İsviçre’nin Basel kentinde Türkiye’nin ilk tekstil yurt dışı fuarına yola çıkıyorduk. O günlerde değerli meslek büyüğümüzSn. Vitali’ye sormuştum “siz niye ihracat yapmıyorsunuz?”. Rahmetli Hakko “evlat biz sadece şimdilik Batı’nın Türkiye’deki en iyi kopyacısıyız”, demişti.
O yıllarda kumaş ihracatının ne kadar zor bir şey olduğunu henüz bilmiyordum. Çünkü sadece pamuk ve pamuk ipliği ihracatı yapmanın tekstil ihracatına yettiğini zannediyordum. Mesleğin alfabesinde olduğumu yeni öğreniyordum.
Yıllar geçse de sürdürülebilir başarı çizgisini en iyi şekilde zirvede tutmasını bilen Bay Vitali’yle iş hayatının birçok bölümünde buluşma şansına sahip oldum. Üretici olduğum yıllarda Bay Vitali’ye ürün yapmak, pazarlamak ayrı bir keyif ve zevkti. Onun daima bir müşterisi kalmak ise bizler için ayrı bir öğreti ve eğitimdi.
Bilgi ve deneyimlerimi paylaştığım öğrencilerim, üniversiteli genç tasarımcıları dört yıl evvel Bay Vitali ve Vakko müessesesini tanımaları için ziyaretine götürmüştüm. Usta, bu ziyaretten çok hoşlanmıştı. Gençlere kendi elleri ile ürettiği çikolatalardan ikram etti. Sağlığı son yıllarda bozulsa da benim unuttuğum birçok anımızı süper zekasıyla hatırlatması beni utandırırken onu da keyiflendiriyordu. 90 yaşını aşmış bir değeri hayranlıkla izlemek ve dinlemek bizler için büyük bir mutluluktu.
Gençleri detaylı bir şekilde dinledi, sorularını yanıtladı, tavsiyelerini söyledi. Vitali Hoca o gün unutmadığım iki konuya değindi:
“Akşam eşimle bir davete gideceğiz. Kendisi giyecek bir şey bulamadım dedi. Ben de mağazamıza bak dedim. Bakmış, geldi. Şöyle sade ve yaşıma uygun bir şey bulamadım diyince Vakko olarak mağazamıza giren müşteriye demek bir şey sunamıyoruz diye üzüldüm… Halbuki bizim hedef kitlemiz herkes ve her yaşta insandı. Onun için işe biraz daha çok emek vermem gerektiğini anladım ve bunu gerçekleştirmek için de buradayım” diyordu.
Bence müşteri odaklı başarı öyküsünün sırrı da buydu. Üretim – tasarım ve müşteri köprüsü için ömrünü adayan adamın hayatının reçetesi muhtemel ki böyle oluşmuştu.
Diğer tavsiyesi de gençlere şuydu; “öğrenin, çalışın, araştırın, yılmayın, sevin ve yeniliklere açık olun, hiç de unutmayın insanlar için insanlarla birlikte bu ömürde yol alacaksınız. Mutlu olmak için de insanları mutlu ediniz” dedi. İlave olarak da “çocuklar her zaman elinizde küçük bir defter ve kalem olsun. Her gördüğünüz çiçeği ve böceği çizin, not alın bunlar size en büyük servettir” diyordu.
Yeni dönemdeki öğrencilerimle aynı ziyareti Vakko firmasına bir yıl sonra yaptığımda artık Bay Vitali rahatsızlanmış, odasının kapısında turuncu renkli dört tekerlekli firma içi motosikleti de boynu bükük onsuz, mahzun mahzun duruyordu.
Ustanın firmada olmadığı, daha kapıdan girişte belli oluyordu. Her şey yerindeydi ama Vakko firmasının ruhu Bay Vitali yoktu. Bence bütün tasarım eğitimi veren tekstil okulları onu mesleğin en büyük duayeni olarak yaşatmalıdır.
Vitali Hoca’yı artık kaybettik. Tanrı onun toprağını bol etsin. Ailesine, sevenlerine sabırlar diliyorum.
Ülkemizde hala olmayan Türkiye moda ve tekstil müzesine dileyelim ki artık meslektaşlar ve üniversiteler bu vesileyle adım atarlar ve bu müzeyi elbirliği ile oluştururlar. Böylece de bir meslek üstadını yeni nesiller için yaşatırlar. Çünkü Vitali Hoca ülkesini seven ve hizmet etmiş bu ülkenin önemli mozaiklerinden biriydi. Bunu da çoktan hak etmişti…