|
|||||
|
|||||
Uluslararası arenada irtifa kaybediyoruz... Ne ABD, ne AB, ne komşularımız Türkiye`nin gidişatından memnun değil.
İşin en ilginç tarafı biz de Türk halkı olarak olan bitenden şikayetçiyiz.
Bir yandan ekonomik yatırımlar artıyor, bankalarımız satılıyor, inşaatlar tüm hızıyla sürüyor, yabancı sermaye giriyor, bunlar iyiye işaret. Bir yanda gizli devalüasyon, işsizliğin artması, ekonomik durgunluk herkesi bezdirmiş durumda. Bir yandan da ülke kamplaşmaya doğru hızla gidiyor. Taraflar ayrılıyor ve dinci x laik gerginliğine oturuyor ülke. Irak`taki kırmızı çizgilerimizin mor renge dönüştüğünü artık geçtik, nitekim Irak`a demokrasi gitmedi, bölgeye ABD, ardından El Kaide girdi, Türkmenler’e sahip çıkamadık. Irak`tan yayılan terörizm ve sivil savaşı Amerika önleyebilecek durumda değil ve komşumuzda yangın var. ABD hergün Irak`tan çekilmek mi iyi, kalmak mı iyi diye kendi kendine soruyor, içine girdiği çıkmazdan dolayı da sürekli irtifa kaybediyor. Bizim için en iyisi bölgeden uzak kalmak, tuzağa düşmemek. İran ile dünyanın yaşadığı krizde yerimizi nerede alacağımıza karar veremedik. Bir yandan Osmanlı İmparatorluğu`ndan kalma reflekslerimizle, "İran nükleer silahlanmaya giderse, bizde gideriz" diyerek dengeyi korumaya çalışıyoruz. Bir yandan "BM kararına uyarız, ne gerekirse yaparız" diyoruz. AB üyeliğimiz konusunda destek göremiyoruz, ne ABD`den, ne AB`den, ne de kendi içimizden...Bu konuda da çok zayıf kaldık. Başlayacak olan müzakere değil, dayatma gibi gelecek bize, bunu mu bekledik yıllarca hissine kapılacağız, çünkü ilk başta Türkiye`nin eli çok zayıf olacak. 100.000 sayfalık kanun gönderip, `bunu uygulayın` diyecekler. Bu sadece Türkiye`ye uygulanan bir yol değil, işin doğası gereği böyle olmak zorunda. Uygulayabileceksek, onların kanunlarına, kurallarına adapte olabileceksek, kaç yılda uygulayabileceğimizi bildireceğiz... Sonrasını biliyorsunuz... ucu açık ! ABD Türkiye gemisini seviyor ama kaptanın gemiyi nereye götüreceğinden emin değil. İki ülke arasındaki konuşmalar, mesajlar çok güzel, ama müzik akordunu kaybetmiş durumda. Tamam Irak’ta Kürtlerle yaptığı işbirliğinden bir sonuç alamadığını gördü ve Türkler’in yerine Kürtlerle işbirliği yapmasının bedelini çok yüksek ödedi ve Kuzey Irak`ta Türkiye istemediği sürece yakın ve orta vadede bağımsız bir Kürt devleti olmaz diyor, ama ya uzun vadede ne olacak? Irak bölündüğünde ne olacak? İran ile yaşadığı gerginlikte Amerika`nın yanında mı yer alacağız, yoksa dinsel bağlarımız nedeniyle İran`ın yanında mı yer alacağız? İsrail ile Hamas`ın askeri kanadıyla Ankara`da yapılan görüşme yüzünden ilişkilerimiz gerildi. Ne İsrail, ne Amerika bizi Arap-İsrail çatışmasında arabulucu olarak görmüyor. Bilakis İsrailli yetkililer, "sizin için PKK ne ise, bizim için de Hamas o" diye ısrarla vurguluyorlar. Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesi adına hiç bir kültürel projenin desteklenmemesi, uluslararası kamuoyunda ilişkilerin normalleştirilmesinin istenmemesi olarak algılanıyor. Basına verilen demeçler, Condeleeza RICE ile imzalanan anlaşma güzel ama icraat yok ! Hiç birşey yapmamak bir strateji değildir, uzun vadede çok şey kaybettirir. Rusya ile ilişkilerimiz tarihi zirvesini yaşıyor, gaz ihtiyacımızın neredeyse tamamını Rusya`dan alıyoruz ve onlara bağımlı hale geldik. Rusya bu gidişattan çok memnun, ama Türkiye gemisini Rusya rotasına çevirecek kaptana Allah kolaylık versin, lakin bu gemi rotasını Rusya`ya çevirdiği anda, geminin öneminin bilincinde olanlar bunu engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır... Rusya`dan devlet nişanı almak hoş ama, bunun da bir bedeli olmaz mı ? Fransa ile 18 Mayıs krizini atlattık, Ermeni soykırım tasarısı geçmedi ama Kasım`da tekrar görüşülecek. Bu mesele Demokles’in kılıcı gibi tepemizde duruyor.Yine gelecek, yine gelecek. Geçti, geçiyor diye yüreğimiz ağzımıza gelecek. Mesele artık uluslararası bir mesele oldu ve uluslararası bir mahkemede görüşülmeli. Dünyadaki tüm tarihçiler de bu mahkemeye belgeleri sunmalı, tüm arşivler açılmalı, hiçbir şey gizli kalmamalı... Fransa`nın AB konusunda önümüze koyacağı engeller bilinmekle beraber, Fransa`nın referandumda AB Anayasası’na ‘hayır’ diyerek Avrupa Birliği’ne ne kadar inandığını hep birlikte gördük zaten... Almanya`nın da AB üyeliği yolunda bizi desteklemeyeceğini bilmemize rağmen, MERKEL gerçekten Türk-Alman ilişkilerini geliştirmekte kararlı olduğunu, Başbakan’ın gezisinde yapılan görüşmelerde vurguladı. Türkiye-AB ilişkileri ile Türk-Alman ilişkilerinin ayrı tutulmasını ve geliştirilmesini istiyor. İkili ilişkilerin geliştirilmesini istiyorsa, AB üyeliğimiz için de ekstra zorluk çıkarmayacak ve durumdan maksimum fayda elde etmeye çalışacaktır. Almanya`nın zaten `imtiyazlı ortaklık` önerisi ortalığı yeteri kadar karıştırdığı için, 5 yıl daha başka bir engel çıkarmasalar da olur... Kıbrıs sorunu, her iki taraf açısından da tatmin edici bir şekilde çözülmediği sürece, müzakere sürecini her an kökünden yok edebilir. Yunanistan ile yaşayacağımız gerginlik zaten başka ülkelerin AB üyeliği yolunda önümüze engel çıkartmalarına gerek bırakmayacaktır. Bir uygarlık ne kadar güçlü olursa olsun, liderleri yanlış kararlar almaya başladığı, önlerini göremediği zaman, kendini yok eder. Belki Araplar’a ılımlı İslam modeli olacağız da, model olunca herşey yoluna girecek zannedildi. Artık model olmamız istenmiyor, bölgede radikal İslam’ın güçlenmesine katkıda bulunduğu farkedildi, hala aynı modeli sürdürmenin bir gereği var mı? Saklambaç oynarken bile iki kişi gerekir, biz yalnız kaldık, neyi oynuyoruz hala? Bu oyun bitti. Türkiye`nin çıkarları mı yoksa duygusal, kültürel kökleri mi dış politikaya şekil vermekte? Satranç tahtasında duygusal bir oyuncu mu yoksa stratejik kararlar alabilen bir oyun kurucu mu olduğumuzu dünyaya göstermenin zamanı gelmedi mi? |
|||||