|
|||||
|
|||||
Global krizi başlatan ülke olan ABD’nin içinde bulunduğu durum hepimizi yakından ilgilendiriyor. Sonuçta tüm dünyanın gözü bu ülkede. Çünkü; ABD’de kriz biterse AB ve Japonya’dan da olumlu sinyaller alınacak, doğal olarak da bu ülkelerin toparlanması diğer ülkelere de yansıyacak. Saptama doğru. Bizim içeride yaptıklarımız ve/veya yapmaya çalıştıklarımız ancak günün idare edilmesi anlamına geliyor. ABD’de krizin başlangıcından bugüne yani 2007 yılından günümüze kadar üst üste önlem paketleri açıklanıyor. En son Obama finansal piyasaların düzenlenmesine ilişkin “devrim” olarak adlandırılabilecek kararlar alıyor. Bu işin yasal boyutu. Bir de destek bölümü var ki dudak uçuklatacak cinsten. Kurtarma operasyonlarıyla yalnızca ABD’de şimdiye kadar açıklanan paketlerin toplamı 2.3 trilyon dolar civarında. Yani ABD’nin milli gelirinin en az yüzde 15’i büyüklüğünde. Diğer ülkeleri de işin içine sokarsak dünya milli gelirinin yaklaşık yüzde 30’u büyüklüğünde bir “yük” ortaya çıktığı görülür. ABD piyasalara likidite desteği sağlayarak yani dolar vererek krizi atlatma çabasında. Kuşkusuz buna karşı çıkanlar da var. Topu yere düşürmemeye çalıştıkça krizin süresinin uzayacağı ve sonradan başka maliyetlerin gündeme geleceğini savunan bu gruba göre top öncelikle yere düşmeli. Hata yapanlar, verimsiz olanlar elenmeli ve sistem yeniden toparlanmalı. Ama yapılanlar bunun tersi, bir finans kurumu hariç herkes neredeyse kurtarıldı. Bunun maliyeti ortada. Bir de etrafa saçılan dolarlar var… Bu yılın Haziran ayının ortalarına doğru Rusya’dan bu duruma “isyan” çığlıkları yükseldi. Rusya, yaklaşık 404 milyar dolarlık değer ile dünyanın üçüncü büyük ABD Hazinesi tahvillerine sahip olan bir ülke. Bir diğer ifade ile ülke uluslararası rezervlerinin yüzde 30’unu ABD tahvili olarak tutuyor. Doğal olarak piyasaya saçılan dolarlardan rahatsızlığı en fazla olanlar ellerinde büyük miktarda dolar cinsinden finansal varlık tutanlar ve özellikle de ABD Hazinesi borçlanma senedi bulunduranlar. Doların gelecekte değer kaybının bu ülkelerin rezervleri üzerindeki olumsuz etkisi bir tarafta, ABD’nin hızla artan kamu borcu diğer tarafta. Kriz öncesi ABD’nin kamu borcunun GSYİH’ya oranı yüzde 60’lara yakın iken bu yılın sonunda bunun yüzde 90’lara yükseleceği yönündeki tahminler karşısında ABD’ye borç verenlerin tedirgin olmaması mümkün değil. Nitekim Rusya feryadını yükseltti. Uluslar arası rezervler içinde ABD Hazinesine ait olan tahvillerin payını azaltarak, bunun yerine IMF tarafından ihraç edilen tahvilleri koyacağını açıkladı. Rusya Merkez Bankası tarafından yapılan bu açıklama bununla kalmadı. Gazprom CEO’su da petrol fiyatlarının tek bir para birimi ile belirlenmesi sisteminin reforma gereksinim olduğunu açıklayıverdi… Artık tartışmaya gerek yok. Gelecek G-8 ve G-20 toplantılarının ana konusu belli: “Ne olacak bu doların hali?”… Rusya, Çin, Hindistan ve Brezilya başta olmak üzere birçok Latin Amerika ülkesi dolara karşı tavır koyacak gibi görünüyor. En son dünya para sistemi 1973 yılında köklü bir değişim göstermişti. 1944 yılında Bretton Woods olarak adlandırılan altına dayalı sabit kur sistemi, 1973 yılında çökmüş yerini bugünkü esnek kur sistemine bırakmıştı. O günden bu yana da ortaya çıkan, hızla büyüyüp devasa boyutlara ulaşan ve bugün yaşanan global krizin başlıca nedenleri arasında gösterilenkur ve faiz riskini yönetmeye yönelik türev (vadeli) işlemler, içinde bulunduğumuz sistemin ürünleriydi. Tarihsel olarak bakılır ise en sık ekonomik ve finansal krizlerin yaşandığı dönem 1973 yılından sonraki dönemdir. Son 20 yılda yaşanan değişimler de dikkate alındığında; bugün uygulanan para sisteminin de kısa sürede değişime uğramasının imkansızlığını savunmak mümkün görünmüyor. İyonyalı filozofHeraklitus, “aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” diyerek değişimin sürekli olduğunu belirtmemiş miydi? Hem de bu süreçte, ırmağın kendisi ve yıkanan da değiştiğine göre… |
|||||