|
|||||
|
|||||
“Tarih tekerrürden ibarettir” derler ya, günümüz Türkiye’sinde özellikle ekonomi cephesinde
yaşanan sıkıntıları düşündüğümüzde bu sözün anlamı daha da artıyor.
Günlerden 22 Nisan 2003. Gazetelerin ekonomi sayfasına manşetten yansıyan haberin başlığında “Merkez’in Faiz Dersi” yazıyor. Haberin devamında ise günün Merkez Bankası Başkanı Süreyya SERDENGEÇTİ’nin sözleri aktarılmış. Şöyle söylemiş Süreyya SERDENGEÇTİ bundan neredeyse 2 yıl önce yine faiz oranları gündemdeyken Bakanlar Kurulu’na; "Kamu maliyesinde disiplin sağlanması, yapısal reformların aksamadan sürmesi, dış şokların yol açtığı belirsizliklerin azalması ve sonuçta bunların enflasyon öngörülerini olumlu etkilemesi halinde, uygulanan istikrar programının en başından öngördüğü gibi, faizlerin ileri dönemlerde daha da düşmesi söz konusudur." 3 Yıl Önce Bugünlerde… Asli görevi fiyat istikrarını sağlamak yani enflasyonu kontrol altında tutmak olan Merkez Bankası’nın eski başkanı Süreyya SERDENGEÇTİ’nin yukarıdaki sözlerinin üzerinden 3 yıl geçti. O gün o sözler söylendiğinde ülkede 2 yıl evvel yaşanan krizin etkileri aşılmıştı. Piyasalarda tam bir bahar havası esiyordu. İşte tam o günlerde ne olduysa oldu piyasalarda hava birden bozdu. Kulislerde siyasi iktidardan bazı seslerin faizlerin neden gerilemediğini sorgular olduğu konuşulur oldu. SERDENGEÇTİ basına kapalı Bakanlar Kurulu toplantısında yine aynı kulislerden sızan bilgilere göre şu değerlendirmeyi yapmıştı; “Ülkemizde faizler genel düzeyini belirleyici anahtar unsur borç stokunun çevrileceğine dair bekleyişlerdir. Bu bekleyişlerin bozulması konsolidasyon/monetizasyon riskinin artmasına ilişkin bekleyişlerin oluşmasına neden olacaktır. Bu tür bekleyişler ise piyasalarda istikrarın bozulacağına ve yakın gelecekte kriz yaşanacağına dair algılamaları artıracaktır. Bu durum da reel faizlerin yükselmesine ve belirsizliğin artması nedeniyle borçlanma vadelerinin kısalmasına neden olacaktır. Neticede faizleri düşürmenin temel yolu ekonomik birimlere güven duyacakları ortam sağlamaktır.” Bugünlerde… Aradan uzun zaman geçti. Takip eden günlerde Merkez Bankası kararlılıkla faizleri aşağıya çekti. Birbirini takip eden 26 faiz indirimi yaşandı. Bu bir rekordu.Faizler geriledikçe tüketim talebi arttı. Buna rağmen kararlı politikalarla enflasyon kontrol altına girdi, Lira değerlendi. Sonra aniden hava bozdu. Çünkü tıpkı 22 Nisan 2003 günü yapılankonuşmada işaret edilen göstergeler ortaya çıktı. Önce kamu maliyesi disiplinine ilişkintereddütler konuşulur oldu. Yapısal reformlar aksadı. ABD’li FED ile başlayıp, Avrupa Bölgesi’ne ve Japonya’ya kadar uzanan faiz artırım kararlarıyla yatırımcının tercihi gelişmiş ülkelere kaydı yani dış şokların yol açtığı belirsizlikler azalamadı. Merkez Bankası Başkanı’nın değiştirilmesi sancı oldu. Seçim söylentileri ve hatta Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin siyasi belirsizlikler ekonomiye darbe vurdu. Sonuçta önce Lira yüzde 20’ye varan oranda değer kaybetti, enflasyon son dönemlerin en hızlı artışını kayda geçirdi ve faizler yüzde 13 yükseldi. Beklentiler ekonomisi… Özetle ülkede beklentiler bozuldu. Yıllardır aşılamayan kısır döngü yeniden işler oldu. Yabancı yatırımcının gözüyle Türkiye’ye göre daha güvenli ülkelerde faiz artınca o yatırımcılar Türkiye’yi terk edip oralara gitti. Onlar gidince içeride panik havası esti. Yani Lira değersizleşti. Lira değersizleşince enflasyon darbe yedi. Enflasyon darbe yiyince iç talebi kontrol eden araç faiz silahı devreye girdi… Döngü uzayıp gidiyor… Peki şimdi ne olacak? Her ne kadar bugün ekonomik veriler çok daha sağlıklı olsa da ve bugün yaşananları geçmişle kıyaslamak mümkün olmasa da yine de geleceğe bakarken tekerrürleri unutmamak lazım. Şimdi ne mi olacak ? Şimdi yine benzer senaryo yaşanacak. Bugün radikal kararla ders verir gibi faiz silahını çeken Merkez Bankası enflasyonu kontrol edecek. Hem de aynı silahla iki kuş vuracak yani bir yandan enflasyonu kontrol ederken diğer yandan Lira’nın değerini koruyacak. Ama yine de tüm bu çabalar, eğer kamu maliyesi disiplinine ilişkin tereddütler sürerse, dış şokların yarattığı belirsizlikler azalmazsa veya yapısal reformlar sürdürülmezse yaşanmaya devam edecek. Tam da şairin dediği gibi; "Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar / Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?” |
|||||