|
|||||
|
|||||
Ülkemizde, siyasetçiye özellikle siyasetin yönlendiricisi durumunda olan siyaset patronlarına güvenin olmadığını ve giderek de bu güvenin dibe vurduğunu her geçen gün daha açıkça görüyoruz.
Üslup, düzey, ciddiyet açısından geçmiş parlamentolara nazaran, her dönem daha alt seviyelere inen siyaset grafiğinin neden böyle geliştiğini düşünmemiz gerekmez mi? Siyasetçinin ciddi ve güvenilir olduğunu düşünen kaldı mı veya neden toplumumuzdasiyasetçiye güvenilmiyor ve ciddiye alınmıyor. Her dönem parlamentoyu dolduran milletvekillerinin, parti başkanlarının kapı kulları olduğunu, özgür düşünceleri ile tavır koyamamalarının nedenlerini sorgulamamız gerekmez mi? Bu açıdan baktığımızda nedenlerini de bulmamamız çok kolaylaşacaktır. Özellikle, siyasetin bir sistem ve düzen içerisinde, toplumsal gelecek için projeler üretip, halkla paylaşma sanatı olduğunu belirterek başlayalım. Ülkemizde siyaseti düzenleyen kurallar ve yasaların objektif olmaktan uzak, çağdaş demokrasilerde olması kaçınılmaz temsil ilkesinden yoksun ve baskıya dayalı olduğunda hemfikir olduğumuzu düşünüyorum . Çünkü bunu her fırsatta siyaset ile ilgili veya ilgisiz herkes ve her kurum söylemektedir. Bundan şikayet etmektedir. Ancak, bunun düzeltilmesi için refleks gösterilmemektedir. Bunda belki de, bir gün ben de oralarda olursam düşüncesi ağır basmaktadır. Çok yakın tarihimize baktığımızda bunu açıkça görmemiz mümkün. İktidarı eline geçirenlerin, seçim yasalarını yeniden iktidar olmak ve başka hiçbir düşünceye ve partiye yer vermeksizin elinde tutmak için oyuncak haline getirdiğini, seçim meydanlarında verdiği sözleri sonrasında unuttuğunu görüyoruz. Bunun tek nedeni, bizde siyasetin toplum için değil, siyasetçi ve yandaşları için yapılmasıdır. Bu nedenle siyaset ülkemizde saygın değildir. Saygınlığı da her dönem dibe vurmaktadır. Kurumlara kimlik verecek olan insanlardır. Siyasettekiler bundan yoksunsa kurumda yoksun olacaktır. Şüphesiz böyle bir siyasal ortamdan siyasetçinin ciddi olmasını beklemek olanaksızdır elbette. Ülkemize bir bakalım; Siyasetçimiz nelerle uğraşıyor, toplumumuzun sorunları neler. Siyasetçi, günü birlik işlerle, Ali Dibo oyunlarıyla, türbanla, yeniden seçilip günlük oyunlarına devam etmekle, yandaş zengini yaratmakla, AB ve dış mihraklardan gelen talimatlarla hareket edip, ucuz ve kolay kahramanlık yapmakla vs. vs. meşgul. Oysa ki toplum, gelişendünyanın gerisinde kalmaktan kurtulmak, çocuklara mutlu bir gelecek verebilmek, kendisini ifade edebilmek, adalet, sağlık, eğitim, işsizlik, ekonomik, terör, bölünmeme vs. vs. sorunlarla meşgul... Bunlar sadece basit, küçük örnekler. Ülkemizde siyasetçi toplumsal sorunlarla ilgilenip, projeler üretmediği, toplumla alay edercesine bireysel ve partisel, yandaş çıkarlarını öne aldığı için ciddiye alınmıyor. Allah aşkına parlamentodaki hangi siyasetçi gelecek adına proje sunuyor topluma. Sadece birbirlerine, prim yapma adına laf atan kayıkçı kavgası yapan bir konumda değiller mi? Başbakan ve ana muhalefet başkanına bakın; ikisi de laf bezirganlığı ile amaçlarına ulaşmak istemiyor mu? İkisi de toplumu bırakmış, bireysel atışma içinde tribüne oynamıyor mu? Hangisi 50 yıl sonraki Türkiye profili çizebiliyor. Hangisi projeler üzerinde fikir tartışması yapıyor. Yok türbandı değildi, yok Cumhurbaşkanlığıydı değildi. Yok bilmem ne... değil mi yaptıkları iş. Sevgili dostlar, hangisi Türkiye’nin sorunlarına ilişkin tartışıyor bunların... Yandaşları da alkışlarla çanak tutmuyor mu bunlara? “Ne cevaptı ama!” “Bizimki bugün iyiydi!” gibisinden yağcılık ve yalakalıkla meşgul olmuyor mu yandaşlar. Bir de kürsü etrafında iyi korumacılık yapınca, patronun gözüne giriyor. Yeniden seçilmeyi garanti ettim diyor kendi kendine. Zavallı halkım. Bir silkinebilse ve bu siyaset bezirganlarına; “Bre utanmaz arlanmazlar, siz hiç tarih okumadınız mı? Siz hiç babanızdan, dedenizden bu ülke nasıl yoktan var edildi, nasıl bu günlere ulaştırıldığını duymadınız mı? Nasıl bu kadar aymazlıkla toplumu bir kenara itebilirsiniz, buna hakkınız var mı?” diyebilse. İnanın bezirganların sokağa çıkacak yüzleri kalmaz. Hoş 1980 sonrası partiler ve başkanlarınca memur gibi atanan milletvekilleri, sokağa çıkmıyor ki. Nasılsa siyasi patronları, onları memurmuş gibi atama yoluyla seçtirmiyor mu? Ne gereği var sanki; “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir.” Ben de milletin vekiliyim savsatalarına!... Parti başkanının vekili olmak daha kolay. Toplumsal sorunlarla tarafsız ve her kesimi kucaklayacak ilgi ve çalışma içerisinde bulunanların nasıl onay gördüklerini her vesile ile yapılan kamu oyu araştırmalarıyla görüyoruz. Örnek mi? İşte Cumhurbaşkanı işte Genel Kurmay Başkanı. Ülkenin önemli gelecek ile ilgili konularında yansız, tüm toplumu kucaklayan tavır ve düşünceleriyle en üst düzeyde güven duyulanlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Siyasetçinin de gelecek düşüncesiyle böyle davranması gerekmektedir. Tabii ki bunu kendi partisinin programı doğrultusunda yapacaktır. Ama gereksiz çıkar kavgaları yapmadan, aklı öne koyarak ve paylaşarak, toplumu gerip kamplara bölmeden bundan çıkar ummadan yapmalıdır. İşte o zaman siyasetçi toplumsal güveni sağlayabilir. |
|||||