|
|||||
|
|||||
Bu yılın ilk dört aylık cari açık rakamı ile Mayıs ayı enflasyon verileri yanısıra yeniden olumsuzlaşma sinyalleri veren küresel koşullar belirsizlik ve kırılganlığın arttığına işaret ediyor. İçeride siyasi irade tarafından hazırlanan Orta Vadeli Plan’a ilişkin hesaplar önemli ölçüde bozulmuşken sermaye hareketlerine ilişkin endişe arttı. Geleceğe yönelik zor kararlar alma gereği artarken gerçeklerle yüzleşmek gereği hareket yeteneğini iyice sınırlamaya başladı. Küresel sermayenin yükselen durgunluk ve enflasyon tehdidi nedeniyle seçici olmak ihtiyacında oluşu ve risk alma isteğinin azalması olumsuz algılamaların güçlenmesinde etkili oldu. Evet sıkıştık: boşa koysak dolmuyor, doluya koysak almıyor. 2000’li yıllarda giderek artan sermaye giriş sayesinde iç talepte hatırı sayılır bir artış yaşandı; hem ekonomi büyürmüş gibi göründü ve işsizlikte yaşanan artışlar kalıcı olmadı, hem de aşırı değerlenen Türk Lirası sayesinde enflasyon ve faizler geriledi, varlık değerlerindeki artış sayesinde bilançolar güçlendi. Fakat bu eğilimlerin sürdürülebilir olmadığı biliniyordu. Yükselen cari açık, eriyen faaliyet gelirleri ve rekabet gücü kaybı, gelir dağılımında bozulma gibi yan tesirler ve ağırlaşan sorunlar görmezden gelindi.. Başka bir deyişle “el parası ile gerdeğe girme”nin bir sakıncası olmadığı düşünüldü ve bir saadet zinciri yaratıldı. Bugün ise olumsuzlaşmaya devam edeceği bilinen küresel koşullar her şeyi değişmek zorunda bırakıyor. Cari açığın çok yüksek olduğunı ve finansman kalitesinin bozulduğunu herkes kabul ediyor, kendiliğinden düzelmesini ummak veya beklemenin basiretsizlik olacağına itiraz edemiyor. Türk Lirası’nda yaşanacak değer kayıplarının, enflasyon ve faizler kanalıyla varlık değerleri ve kredi itibarında yaratacağı erime kabusa dönüşüyor. Böyle gitmeyeceği biliniyor, ancak gerçekleri dikkate alarak rota değiştirmenin önümüze çıkaracağı maliyetleri hazmetmenin pek mümkün olamayacağı da görülüyor. Mali sektör, iç talebe yönelik faaliyet sürdüren sektörler ve büyük borçla yatırıma girişmiş kesimler gittiği yere kadar eskisi gibi devam edilmesini savunuyor, birşeyleri düzeltmeye çalışmak için çok geç olduğunda ısrar ediyor. Merkez Bankası dışındaki düzenleyici kurumlar ve siyasi irade ise kararsız bir görüntü sergiliyor. Zamanın çok kritik bir değişken olduğu unutulduğu için gerçekçi bir hesap yapılamıyor. Özetle söylemek gerekirse kendi göbeğimizi kesemeyecek, cari açığı finanse edemediğimizi zaman teslimiyeti çözüm olarak gören bir çizgi sergiliyoruz. Mikro düzeyde herkes kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor ve amacına ulaşıncaya kadar makro düzeyde herhangi bir değişikliğe karşı çıkıyor. Bu süreçte Türkiye’ye ve bulunduğu coğrafyaya ilişkin belirsizlik ve kırılganlık artıyor... Net sermaye girişlerinin yeterli ve gerekli düzeyde olacağı kanaati güçlense ve Türk Lirası güçlü kalsa cari açığın büyümesi eskiden olduğu gibi tehlike sayılmayacak, tarım ve sanayi cephesinden gelen çığlıklara kayıtsız kalınacak. Ama böyle olmuyor ve korku büyüyor. Orta Vadeli Plan’daki cari açık ve enflasyon hedeflerinin %50’den daha yüksek bir oranda aşılmış olmasına kararlı politika tepkisi verilemiyor. Durumun ciddiyeti kabul ediliyor ancak kabul edilebilir maliyeti olan bir çözüm üretilemiyor. Korkular sinsice büyürken, belirsizlik ve kırılganlık artıyor.. Çılgın projeler korkuları unutmamıza yardım ediyordu ancak genel seçimler sonrasında halının altındaki gerçekler kapıyı çalmaya başladı! |
|||||