|
|||||
|
|||||
Son kırk - elli yıl içerisinde, birçok kirliliği konuştuk, tartıştık toplumca. Hava, toprak, su kirliliği, deniz kirliliği, imar kirliliği, gürültü kirliliği vs. Bizi en çok etkileyeni zannederim “bilgi kirliliği” olsa gerek. Bilgi kirliliği dışındaki tüm kirlilikler, kirlenmeler ile önleyici, koruyucu ve temizleyici mücadele edilebilir ve kısa zamanda olumlu sonuçlar da alınabilir. Ancak, bilgi kirliliği ile mücadele etmek, onu temizlemek o kadar da kolay değil. Kirli bilginin sonuçları, etkisiniuzun zaman sürdürür. Hele bizim gibi az okuyup araştıran, dedikodu bilgileri ile ahkam kesen, ön yargılar ile hareket etmeyi seven, bilimselliği benimsemediği için delil aramayan toplumlarda bilgi kirliliği, toplumu yönlendirmede çok önemli olumsuz sonuçlar doğurur. Bunların en önemlisi de, toplumu paranoyak (güvensiz) bir hale sokar, çeşitli açılardan kamplara böler, bütünü parçalar. Yönetim işleri ile sadece seçimden seçime veya kendisine ait bir iş olduğunda ilgilenen toplumlarda, siyasi yöneticilerin, kendileri ve yönetim süreçleri için istedikleri sonuçları elde etmelerinin önemli bir yoludur, bilgi kirliliği. Kafa karıştırırsın, bulanık su oluşturursun, toplumsal yönlendirmeyi yapar, istediğin sonucu yakalayabilirsin, iyi ve inandırıcı bilgi kirliliği yaratırsan. O nedenle bilgi kirliliği karşısında, uyanık olma gereği çok önemlidir. Aksi halde, bu kirlilik nedeniyle, önemli toplumsal olaylarda, kamu vicdanı, yaratılan tereddütler sonucu, ikilem nedeniyle hareketsiz kalır, bu suskunluk ve tepkisizlik, kirli bilginin adeta en doğru bilgi olduğu kanaati, ipek şal gibi örtülür toplum üstüne. Uzun yıllar sonra, gerçeğe ulaşılsa da artık çok geç kalınmış olur. Gelişmiş batı ülkeleri, toplumlarını doğru bilgilendirmek için belirli aralıklarla, gizli bilgileri belgeleri ile birlikte açıklar. Tarihin seyri içerisinde yaşanmış olayların doğru algılanmasını sağlayarak, bilgi kirlenmesinin önüne geçerler. Geçenlerde İngiliz gizli servisinin, kurtuluş savaşımız ve Atatürk ile ilgili belgeleri açıkladığı, hiç kimsenin farkına varmadan, Atatürk’ün yanı başına nasıl ajan soktuklarını, Ülkemizin kurucusunun gelecek düşüncelerini nasıl yakalayabilmeye çalıştıklarını açıkladıkları gibi. Şu sıralarda, toplumumuz, her alanda müthiş bir gizli bilgi açıklama bombardımanına uğramış durumda. Demokratik açılım adı altında her konuda, bazen dudak uçurtturan, bazen güldüren, bazen da ürküten bilgiler, çeşitli biçimlerde ve yollarla ortalığa saçılmaktadır. İletişim çağında olmamız da bu bilgilerin en seri bir şekilde her yere ulaşmasına olanak vermektedir. Güvenilir kaynaklardan doğruluğu ortaya konmayan bu bilgiler, kafa karıştırıp, olumlu veya olumsuz düşüncelerin gelişmesine neden olmakta, gerçek durumun bilinmesini engellemektedir.Bu yolla topluma, olaya göre güven veya güvensizlik duyguları aşılanmakta, farkında olunmadan veya bilerek de korku duygusu aşılanarak, neme lazım dedirtip, tepkisiz kalınması sağlanmaktadır. Bizde bu güne kadar, en azından güncelliği geçmiş (üzerinden 50 yıl geçmiş), ancak ileriye doğru gerçekçi ve doğru kararlar verebilme adına, bilinmesinde yarar olan tarihsel olayları dahi topluma açıklamamamız, sürekli gizli güçlerle yönetildiğimiz, derin devletin çok derin olduğu düşüncesini topluma aşılamaktan başka hiçbir işe yaramamaktadır. Bu bilgilerin ana kaynağından doğru olarak açıklanmaması, bilgi kirliliğine neden olmakta, geçmiş toplumsal olaylardan, kişisel çıkar elde etmeye çalışanların ekmeğine yağ sürülmektedir. Asırlarca birlikte yaşadığımız ve iç içe girdiğimiz halde, toplumumuzda, sürgit bu güne gelen,Ermeni, Kürt ve diğer halkların (Rum, Musevi vs) sorunlarının, sürekli olarak ve toplumsal gerginlik yaratmak için sıkça gündeme getirilen, alevi-sünni sorunlarının, Toprak ağalığının ortadan kaldırılması ile toprak reformunun nasıl önlendiğine ilişkin sorunların, Köy Enstitülerinin kapatılmasına kadar geçen sürece ilişkin sorunların, Askeri darbelere, muhtıralara ilişkin sorunların, Amerikan barış gönüllülerinin Anadolu’nun en ücra köşesindeki evlere kadar girip, Türk toplumunun demografik yapısının röntgenini çekerken, yöneticilerimizin nasıl uyuduklarının neden olduğu sorunları, toplumumuza gerçek anlamda din eğitimi verilememesinin yarattığı sorunları ve daha birçok sorunu, akademisyenler dışında, yönetenler tarafından, tüm topluma yansız ve yalın, gerçek kaynağından anlatılamadığı için bugün ki sorunları yaşıyoruz. Düşünen, sorgulayan, analiz ve sentez yapabilen bireyler yetiştirmeye el vermeyen, ezberci ve tek tip insan yetiştirmeyi yeğleyen, felsefe okutmayan bir eğitim sisteminden geçmekte olan toplumlarda, bilgi kirliliği herkesi birbirine gizli düşman etmekten öteye geçemez. Moda deyimle herkes birbirine karşı ötekileştirilir. Bu düşmanlık, bugün “mahalle baskısı“ denilen, üstü örtülü, çoğu kez manevi olarak iç dünyada hissedilen, en son Tophane’de yaşanan olaylar gibi de zaman zaman maddi biçimde dışa vurum olarak ortaya çıkar. Toplumu ilgilendiren önemli olaylara ilişkin bilgiler, ilgili kurumlarca, bilim süzgecinden geçirilip, araştırılarak toplumla paylaşılmadığı için, bir süre sonra, olaylardan yararlanmak isteyenler, bilgi kirliliği ile önemli olayları dilediği alana çekebilir. O zaman, geçmişteki her olayın, bir gerçek, bir de anlatılan yönü olur. Bu nedenle, Eşref Bitlis’in kazasının, Turgut Özal’ın ölümünün üzerindeki tartışmalar yeniden açılır. Bir iddia da ben ileri süreyim. Bugün yaşananlara baktığımda, o kadar çok kafa karıştıran olay piyasaya sürülüyor ki, bende de, Atatürk’ün yavaş yavaş zehirlenerek öldürülmüş olabileceği düşüncesi güç kazanmaktadır. O dönem, yaşananlar, Atatürk’ün yaptıkları ve nihayet yapmayı düşündükleri, bu soruyu aklıma getirtiyor nedense. Hele İngiliz’lerin Atatürk’ün yanı başına kadar ajan soktuklarını, geçtiğimiz günlerde açıklamaları bu düşüncemi kuvvetlendirmektedir. Toplumu, bilgi kirliliğinin yarattığı paranoyadan kurtarmanın yolu, yöneticilerin, yansız, çağdaş toplumsalkurallara uygun, kendisi gibi düşünsün ya da düşünmesin, herkese ayrımsız görev yapabilmesine bağlıdır. Ülkemiz de son 30 yıldır yaşanan faili meçhul olaylar adil bir biçimde ve doğru olarak kamu vicdanını rahatlatır bir biçimde çözülürse, Susurluk, Ergenekon gibi toplumsal vicdanı rahatsız eden olaylar adil bir biçimde çözülüp elde edilen bilgiler toplumla paylaşılırsa, gerekirse hiç çekinmeden ama doğru olarak özür dilenirse, adil ve herkesçe kabul edilebilir bir barış ortamı yaratılmış olur ve diğer sorunlar daha kolay çözüme doğru gider. |
|||||