|
|||||
|
|||||
Küresel düzeyde ekonomik daralmanın devam edeceği ve çok yönlü istikrarsızlığın büyüyeceği bir dönem yaşıyoruz. 2008 yılı içinde, sürdürülebilir olmadığı bilinen uzun vadeli eğilimlerin yön değiştirmesi ile başlayan olumsuzluklar 2009 yılı genelinde etkili olmaya devam edecek gibi görünüyor. Büyüme tahminleri aşağı çekiliyor, işsizlik artıyor, yeni kurtarma paketleri devreye girdikçe kamulaştırmanın boyutu yükselirken korumacı eğilimlerin ayak sesleri geliyor. Küresel düzeyde herşey değişirken Türkiye’de hiç bir şeyin değişmemesi ise pek olası değil. Dışa bağımlılık oldukça sancılı bir şekilde azalmak zorunda kalacak ve uygulanan poltikalarda kapsamlı değişiklik zaman içinde ve mecbur kaldıkça yaşanacak. Türkiye ekonomisinde 2003-2007 dönemindeki hemen hemen tüm eğilimlerin yön değiştirdiği ve politika tercihlerinde bazı farklılıkların şekillenmeye başladığı net bir şekilde gözleniyor. Ekonomi küçülürken, işsizlik hızla artıyor; dış ticaret hacmi ve cari açık hızla daralırken bütçe açığı büyüyor, iç ve dış talep seri bir şekilde küçüldükçe paranın devir hızı azalıyor ve borç-alacak zinciri de olumsuz yönde etkileniyor, krediler ve üretim olumsuz baskılar altında bunalıyor. Sermaye girişi azalıp, döviz kuru yükseldikçe korku artıyor; yüksek düzeyli belirsizlik ve genele yayılan bir güvensizlik, öngörüde bulunmayı zorlaştırıyor. Bu kadar şey değişmişken eski uygulamaların aynen devam etmesi beklenir ve işe yarayacağı düşünülebilir. Bir süredir ekonomi gündemine yansıyan yönlendirme çabalarına bakılırsa etkili kesimler yetkililere baskı yapıyor: Aman bir an önce IMF ile anlaşalım ve mali disiplinden vazgeçmeyelim! Ekonomideki tüm eğilimlerin yön değiştirmesi ve olumsuz yönde ilerlemeyi sürdürmesi eski uygulamaların işe yaramadığı ve bundan sonra da yaramayacağı anlamındadır. Hal böyle olunca etkili kesimlerin ne demek istediği pek anlaşılamıyor veya daha açık şekilde ifade etmek pek işlerine gelmiyor olmalı! Gerek küresel, gerekse ulusal düzeyde ekonomi daraldıkça hem üretim hem de iç talep daralıyor; gelirler azalırken işsizlik büyüyor ve bankalar kredi konusunda çok daha seçici ve dikkatli olmak zorunda kalıyor. Bu koşullarda %70’ten fazlası dolaylı vergilerden oluşan bütçenin gelirleri azalıyor ve mali disiplin harcamaların da kısılmasını gerektiriyor ki bu da ekonomik daralmayı hızlandırıyor.Hal böyle olunca etkililer ile yetkililer arasına kara kedi giriyor ve güvensizlik büyüyor, imkansızın talep edilmesi sıkıntıyı arttırıyor. Mevcut koşullarda IMF ile yapılacak bir anlaşmanın da durumu değiştirmesi pek mümkün görünmüyor, kullanılacak kaynakların nasıl geri ödeneceği küresel olumsuzlukların düzelmesi ve eski sağlıklı günlere geri dönülmesine bağımlı olacak gibi görünüyor. Bu arada IMF’nin de mali disiplin talep ederek etkili çevrelere destek verdiği, gelişmiş ekonomilerin bunalımı aşmak için yaptıklarını Türkiye’ye uygun görünmüyor! Ne olup bittiğini açıklamaya çalışalım; para poltikası değişiyor ve bu zaman içinde tüm politika tercihi ve önceliklerin kademeli olarak değişeceği anlamına geliyor. Merkez Bankası’nın süratle kısa vadeli fazileri düşünüp parasal genişlemeye gitmesi ve bunu sermaye girişi beklemeden yapması gerekiyor. Fakat döviz kurundayaşanacak herhangi bir yükselişe izin verilmemesi gerekiyor. Zira biliniyor ki Türk Lirası’nı borçlanmak için uygun bir para haline getirmek tasarrufkar açısından cazibe kaybına yol açarak kurları zorlayacak, çok büyük döviz borcu olanları harekete geçirecek. Döviz kurunda yaşanacak yükselişi sınırlamak için IMF ile anlaşma ve mali disiplin talep ediliyor. Başka bir deyişle her şeyin değişeceğini biliyorlar fakat kendi durumları düzelinceye kadar gerçeklerin bilinmesini istemiyorlar. Her şey değişiyor, ancak bazı kesimlerin herkesi aptal yerine koyan kısa vadeli bakış açısı değişmiyor: Likidite bol ve eğilimler iyiyken aslan payını kimseye bırakmayanlar bugün ödenmesi gereken devasa maliyetleri diğerlerine havale etmeye çalışıyorlar. |
|||||