|
|||
|
|||
1985 yılında Beyoğlu Koruma ve Güzelleştirme Derneği kurulurken amaç şuydu: Türkiye’de ilk kez bir sivil toplum kuruluşu Belediye’nin içinde faaliyete geçti. Bu derneğin ilk adresi Beyoğlu Belediye’sidir. | |||
Hem Derneğin Başkanı hem de Belediye Başkanı Haluk Öztürk ATALAY’dı. Vitali HAKKO, Çetin YILDIRIMAKIN gibi Beyoğlu’nun önde gelen işadamları yanyana geliyorlar ve Beyoğlu ile ilgili yapılabilecek çalışmalara sivil toplum katkısı nasıl sağlanır? Bu konuda nasıl faaliyet gösterebiliriz? Bu konuyu tartışıyorlar ve dernek kuruluyor. 2005’te 20. yıla girdiğimizde bir yerel, bir lokal sivil toplum kuruluşu olarak yola çıkan Beyoğlu Koruma ve Güzelleştirme Derneği’ni şu anda Türkiye’de tanımayan yok. Türkiye’ye mal olmuş sivil toplum kuruluşları dediğimizde 20-25 tane aklımıza gelir. Beyoğlu Koruma ve Güzelleştirme Derneği de bunların arasındadır. Derneğin çıkış noktası; bir elin nesi var, iki elin sesi var oldu. Hakikaten geçen zamanda görüldü ki; iki elin sesi varmış. İstiklal Caddesinin aydınlatılmasından tutun, binaların tarihsel geçmişlerinin tespitine varıncaya kadar 20 yıl içinde çok şey yapıldı. Derneğin 150 üyesi var. Sayısal bazda az ama içerik açısından yaklaşırsak İnan KIRAÇ’tan Erdoğan DEMİRÖREN’e kadar birçok önemli işadamı derneğin üyesidir. Burada önemli olan üyelerin Beyoğlu’nda elini taşın altına koymuş olanlardan oluşması. Yani ya Beyoğlu’nda yer almış, ya restore ettirmiş, ya da kendi işyeri veya dükkanı burada, babasının dükkanı burada, kendisi dükkanı devam ettiriyor. Dolayısıyla derneğimiz Beyoğlululardan oluşan bir sivil toplum kuruluşu. Başarılarının altında yatan detay, ait olma duygusunu herkesin yaşaması. 22 Ekim’de genel kurulumuz yapıldı ve 11 kişilik yönetim kurulu oluştu. İlk faaliyet olarak programımızı oluşturmak istedik ve üç ana başlık altında topladık. Beyoğlu sosyal, ekonomik ve kültürel sürdürülebilir ilerleme programının oluşması gerekiyordu. Neden sürdürülebilir ilerleme programı? Çünkü sivil toplum kuruluşları 2 yıllık süreyle yönetim kurullarını belirliyorlar. Bu süre içinde bazı çalışmalar ancak 5-10 yılda tamamlanabiliyor. Öyle bir program ortaya koyalım ki bizden sonra gelecek yönetim kurulu da programı devam ettirsin. Böylelikle de yeni nesillere aktardığımız kısa projeksiyonlar değil ama uzun vadede yatırımın geri dönüşü olan noktalar olsun. Sosyal, kültürel ilerleme programı derken şunu kastediyoruz: Beyoğlu’nun günde 1,5-2 milyon kişi konuk eden yapısını göz önüne alacak olursak, aslında Beyoğlu bir noktada "Türkiye" demek. Herşeyden evvel Beyoğlu’ndaki mozaiğe bakarak Türkiye’nin bir özetini görebiliyorsunuz ve bu özet bize sadece Beyoğlu’nun değil, Türkiye’nin geleceği ile ilgili önemli ışıklar tutuyor. Dünyanın hiçbir bölgesinde bir caddeye günde 1,5 milyon kişi ziyarete gelmiyor. Yaklaşık 1,5-2 km ve toplam 15 m eniyle dünyanın en uzun caddelerinden biridir. Londra’daki Oxford Street’in genişliğinin 25-30 m olduğunu düşünürsek aslında İstiklal Caddesinin eni çok geniştir. Eski fotoğraflarda 4 şerit ve kaldırımlar görülüyor. İstiklal Caddesi trafiğe kapanırken çok önemli bir ayrıntı vardı: Burada yürürken bir "eski şehir" havası vardır. Yurtdışında 70 yıllık Düsseldorf’a gidiyorsunuz, 70 yıllık bir şehrin bile bir "eski şehir"i var. Hemen turistlere broşür veriyorlar. Beyoğlu denince karşımıza yüzlerce, binlerce yıllık bir tarih çıkıyor ve İstanbul’un "eski şehir"i neresi derseniz eğer, böyle bir adres belirlenmiş değil. Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği’ni, Türkiye Otelciler Birliği’ni Turizm Bakanlığı’na davet ediyoruz ve diyoruz ki; İstanbul’un belirlenmiş bir "eski şehir" i yoktur. Sultanahmet’i de ele alırsak aslında çok fazla "eski şehir"i olan bir bölge İstanbul. Başlangıcı Beyoğlu yapalım ve eski şehir 1, eski şehir 2 şeklinde adlandırarak oturtalım. Beyoğlu’nun en önemli sorunu şu anda "güvenlik". 15 yıl önce toplantı yapıp; yolda giderken arabanızın kapısını açıp, kulağınızdan cep telefonunuzu alacaklar veya kırmızı ışıkta durduğunuzda veya benzincide indiğinizde eşiniz arabayla birlikte kaçırılacak deseydik buna kim inanırdı? Maalesef geldiğimiz nokta bu. Alışveriş merkezlerine girerken arabanızın torpidosuna varıncaya kadar arıyorlar. Çünkü içeride 5000 birey var ve onların güvenliği söz konusu. Peki 1,5 milyon kişi İstiklal Caddesine giriyor. Nerede güvenlik? Kim arıyor? Aranmıyor, çünkü burası kamusal alandır, böyle bir metod olmayabilir.O zaman alternatif olarak kaç polisimiz var 1,5 milyon kişinin güvenliğini sağlamak için? Aldığımız cevap: 700. 350 kişiden 2 vardiya yapıyorlar. 350 polisin 20-25 tanesi Emniyet Amirliği’nde. Bakan, milletvekili, vb. gelince hepsi Taksim Meydanı’nda toplanıyor, geriye 100-150 polis kalıyor. Beyoğlu sadece İstiklal Caddesinden oluşmuyor. Galata’dan Karaköy’e, Dolapdere’den Kasımpaşa’ya u-zanıyor. 1,5 milyon insandan bahsediyoruz, o yüzden 150 polisin ne derece güvenliği sağlayabileceği konusunu tartışmaya açmak gerekiyor. Suç oranlarına baktığımızda Beyoğlu Türkiye’nin en güvenilir yeridir. Neden? Çünkü 150 tane polis başına düşen suç oranıyla 3 milyonluk İzmir’de 14.000 tane polis varsa, bu oran karşılaştırıldığında veya İstanbul içindeki diğer bölgelerin suç oranlarıyla karşılaştırıldığında Beyoğlu güvenilir kalıyor. Şu andaki mevcut imkanlarla yapılabileceğin en iyisi Beyoğlu’nda yapılmaktadır. Yeterli olmaması başka bir konudur. Bu konuda Emniyet Müdürlüğü’nün, Valiliğin yapabileceği fazla bir şey olmayabilir. Burada bir kısa bir de uzun vadeli çözüm vardır: Kısa vadeli çözümde tabi ki yasalar; suç ve ceza, suçun ağırlığına göre cezanın arttırılması, vs., polis sayısının arttırılması gerekiyor. İçişleri Bakanlığı’nın bunu ele alması gerekiyor. Eğer 5000 kişilik alışveriş merkezine 20 tane güvenlik görevlisi bakıyorsa, 1,5 milyon kişinin de güvenliğinin ona göre sağlanması lazım. Şunu biliyoruz, ne kadar artırırsak arttıralım buradaki güvenlik güçlerinin sayısı yeterli kalmayabilir. Buradaki iyi niyetin farkındayız ama şu da bir gerçek ki; çözümlenmemiş güvenlik sorunu mevcuttur. Zaten mevcut polis sayısıyla çözümlenseydi, problem bitmiş olurdu. Özel Güvenlik Yasası’nda bir değişikliğin yapılması gerekiyor. Sadece bireylerin ve kurumların özel güvenliğinin değil, aynı zamanda bölgenin ve sokakların da özel güvenliğinin; o bölgenin organize edilerek sağlanması söz konusu olmalı. Bu konuda sivil toplum kuruluşlarına görevler verilmeli. Biz Beyoğlu’nu Güzelleştirme ve Koruma Derneği olarak böyle bir görevi almaya hazırız. Zaten Beyoğlu Belediyesi de böyle bir çalışmayı önermiş durumda. Beyoğlu Belediye Başkanı bu konuda çok hızlı hareket ediyor, biz de bu çalışmayı destekliyoruz. Beyoğlu Belediyesi’nin ortaya atmış olduğu, sokakların özel güvenliğe devredilmesi çalışmasını üstlenmek istiyoruz. Zaten bu çalışmanın bir örneğini Talimhane’de Belediye kendi imkanlarıyla gerçekleştiriyor. Ama bu işin yasallaşması gerekiyor. Yasal tabanın hazırlanmasıyla beraber zaten Türkiye’nin sorunu da çözülecek. Bu kısa vadeli çözümdür. Güvenliği korumak; ister özel güvenlik şirketine verilsin, ister polis sayısı arttırılsın veya İstiklal Caddesi ulaşıma açılması yoluyla olsun.Mesela Oxford Street ulaşıma kapalı mı? Ne kadar çok trafik var, adım adım ilerliyor yine de trafiğe kapanmıyor. Neden? Bunu düşünmek lazım. Çünkü trafiğe kapadığınız zaman burası yürüyüş parkuru haline geliyor. Bir İngiltere’de alternatif çok, mesela Hyde Park var, ona rağmen Oxford Street yürüyüş alanına çevrilmiyor, çünkü insanlar yürümeye başladığı andan itibaren nüfus birdenbire 10 katına çıkıyor, kuru kalabalık ortaya çıkıyor ama suç örgütlerinin önüne bulunmaz bir Hint kumaşı seriyorsunuz. Gelin bakın, 1,5 milyon kişiyi topladım, güvenlik güçlerim de yetersiz... Talimhane’deki güzel proje nedeniyle şu anda sokakları boş. İstiklal Caddesi kapatılırken bir alternatif yoktu ama şimdi Talimhane var. Buradaki kalabalığın bir kısmı Talimhane’ye geçsin, oraya geçince doğal olarak esnafta bir canlanma olacaktır. Yeme-içme artacak ve cafe’ler çoğalacak. İstiklal Caddesinde bir mağazadan çıktınız, elinizde koca koca paketler, yürümek ister misiniz? Hayır. Neden? Çünkü hedef haline gelmek istemezsiniz.Araba nereye park edilecek? Şoför nereye gelecek? Bu kit |
|||