|
|||||
|
|||||
Ekonomideki gelişmeleri yorumlayanları can kulağı ile dinlemeye çalışıyorum. Gündemi takip etmenin en kolay yöntemlerinden biri bu. Belki de kolaycılık…
Ancak bazen "ağzı açık dinleme" diye bir tanımlama yaparız hayret ettiğimiz şeyler karşısında… Bildiğimiz konularda yorum yapanların bunu nasıl çarpıtabileceğine şahit olursunuz. Bu kadar da olmaz dersiniz… İşte bu yorumlardan biri… Bir televizyon kanalı iki gazeteci arkadaşımıza mikrofonlarını uzatıyor. Konu yabancı sermaye… Gazeteci arkadaşlarımızdan biri kendi ulusal kuruluşlarımızın korunması gerektiğini, yabancı sermayeye karşı olmamakla birlikte "ne olursa olsun yabancı sermaye gelsin" anlayışına karşı olduğunu vurguluyor… Diğer arkadaşımızda yabancı sermayenin gelmesinin "zorunlu" olduğuna dikkat çekiyor. Gerekçe şu: "Türkiye 16 milyar dolar civarında cari açık veriyor. Bu durmada cari açığın finansmanı için yabancı sermayenin gelmesi dışında başka bir seçenek yok. İktisatçılar buna başka çare bulamıyorlar…" Bunları dinledikçe "ağzımız açık" kalıyor. Sanki bu söylenenler kural. "Uzman" gazeteci arkadaşımız bütün iktisat literatürünü karıştırmış ve iktisatçıların bu konuda "cahil" ve "eli kolu bağlı kaldıklarına" kanaat getirmiş..! O zaman basit bir çözüm önerisi yapalım arkadaşımız için: Cari açık vermeyin…! Kim size cari açık verin diyor? Cari açık verirseniz tabii ki onu kapatmak için uğraş vermek zorundasınız. Yabancı sermaye çekeceksiniz, olmadı borç alacaksınız, olmadı uluslar arası rezervlerinizden kaybedeceksiniz… Bu durmada cari açık vermeyin olsun bitsin… Dört aylık veriler piyasa tarafından artık algılanmıyor ve/veya algılanamıyor. Dört ayda cari açık yani ülkemizin döviz gelir ve gideri arasındaki fark 8.885 milyon dolara yükseldi. Böyle giderse yıl sonu için cari açık 20 milyar dolara ulaşacak… Peki bu açık nasıl kapatılacak? İpucu ortada… Yabancı sermayeyi çekmede zorlanıyoruz. Kendi girişimcimiz rekabet gücünü korumak için dışarıya kaçıyor. Ancak ya arsa, bina satarak ya da güzide kuruluşlarımızı satarak yabancı sermaye çekmeye çalışıyoruz. Amao da açığı kapatacak düzeyde değil. Bu durumda yüksek reel faiz ödeyerek içeriye kısa vadeli sermayeyi çekiyoruz. Yani kısa vadeli borçlanarak bu açığı kapatıyoruz… Başka ülkelerde de izledik… Kısa vadeli sermaye girişi ile açığı kapatmak mümkün ancak orta ve uzun vadede bu durumu sürdürmek ülkenin kırılganlığını artırıyor. Risk algılaması hızla yükseliyor. Çünkü açığın kapatılması pamuk ipliğine bağlanıyor… "Uzman" arkadaşlarımıza duyurulur… |
|||||