AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
Berlin Başarmalı
 
Duvarı çocuklara nasıl anlatmalı? “Savaşta Almanya yenilmiş. Yenenler Berlin’i paylaşmış. Fakat bu sefer birbirlerine düşman oldukları için aralarına duvar yapmışlar. Sonra bunlardan biri değişmiş, barışmışlar, duvar da yıkılmış. Bir varmış, bir yokmuş …”

Gençlere ise daha iyi anlatmak gerek. Bunu anlamazlar ise, Avrupa’yı ve içinde olgunlaşacakları Türkiye’nin AB sürecini iyi anlayamazlar. Avrupa tarihinin duvar ile simgelenen sayfaları, yaşlı kıtanın özüne ait birçok etken barındırıyor. Bu nedenle duvarın ve Berlin’in tarihini özetlerken, bazı ayrıntıları vurgulamaya dikkat etmek gerek:

Duvarın öyküsü
Eskiden, geçen yüzyılda Avrupa’dan dünyaya yayılan iki savaş çıkmıştı. O zamanlar ileri ülkeler dünya ticaret ve enerji kaynaklarını paylaşmak için rekabet içindeydi. I. Dünya Savaşı’nı kaybeden tarafın lideri Almanya sonra çok zor durumlara düştü. Ekonomisi ve siyaseti karıştı. Dünyada da ekonomik kriz vardı. Bu arada Hitler diye aşırı milliyetçi bir laf cambazı çıktı. Dengeleri bozulmuş toplumun bir kesiminden aldığı destek ile başbakan oldu. Meclisi yaktırdı. Suçu muhalefete yıktı. Diktatör oldu. Savaş sanayine dayalı ekonomik büyüme içinde halkı önce memnun etti. Sonra da Avrupa’da savaş çıkardı. Neredeyse her tarafı işgal etti. Başta Avusturya, İtalya, Japonya ve Fransa olmak üzere diğer ülkelerde de işbirlikçiler buldu. Bu arada Yahudiler’e soykırım yaptı. Sonra ABD de savaşa girdi. Hitler kaybetti. Almanya yıkıldı. Avrupa Batı ve Doğu olmak üzere ikiye bölündü. Demokrasi, ekonomi ve toplum anlayışları farklı iki kutup oluştu. Batı’da NATO askeri ittifakı kuruldu. Türkiye de oraya girdi. Doğuda ise Sovyetler Birliği öncülüğün-de Varşova Paktı kuruldu.

Sovyetler Birliği? Evet, o da Rusya’nın egemenliğinde bir ülkeler birliğiydi. İşte bu Batı ve Doğu arasındaki bölünme ile Almanya ikiye ayrıldı. Hıristiyan Demokrat Konrad ADENAUER Batı Almanya’yı savaşın enkazından çıkardı, yeniden güçlü bir ekonomi ve demokrasiye dönüştürdü. Aynı şekilde Berlin kenti de ikiye bölünmüştü. Bir süre sonra Doğu tarafı Batı’ya kaçışları önlemek için araya önce tel örgü sonra duvar çekti. Uzunluğu 195 km, yüksekliği 3,6 metre. ABD Başkanı KENNEDY’nin 1963 yılında ziyaret ettiği Berlin`de duvar önünde sarfetttiği "Berlin özgür olmadıkça hiçbir Batı kenti özgür olamaz... Ben bir Berlinliyim" sözleri bu soğuk savaşın simgesi oldu. O dönemin fotoğraflarında, KENNEDY’nin hemen arkasında duran Batı Berlin belediye başkanı Willy BRANDT daha sonra Sosyal Demokrat başbakan olarak Doğu ile yakınlaşma politikasına öncülük etti.

Almanya değişti
Duvar 1989’da doğudaki halkın hükümetine karşı ayaklanması ile çöktü. Hemen sonra da Doğu Bloku ve Sovyetler Birliği dağıldı. Almanya tekrardan birleşti. Bu arada Batı’da kurulmuş olan Avrupa Birliği Doğu’ya genişledi. Almanya 25 ülkeden oluşan bu birliğin birinci, dünyanın üçüncü büyük ekonomisi olarak, dünya siyasetinde yine yükseldi. Otomobilden elektroniğe Alman kimliği ile özdeşleşen uluslararası markaları tüm dünya bilir. Eskiden ulusal gücün simgesi olan parası Mark yerine artık Euro var. Savaş sonrasının diğer Alman gururu olan futbol ise halen önemli.

Almanlar artık birer Avrupalı ve Almanya bir dünya gücü. Küresel eğilimlerin giderek baskınlaştığı her toplumda olduğu gibi, Almanya’da da insanlar Toskana şarabından, iyi zeytinyağından, suşi atıştırmaktan, dönere rağbetten, Amerikan kahve zincirinde Afrika kahvesini İtalyan usulü içmekten hoşlanıyorlar. Tatillerinde dünyanın güzel beldelerine akıyor, Alman otomobilinin yanı sıra Japon veya Fransız ürünlerine de itibar ediyor, iş görüşmelerinde akıcı İngilizce konuşuyor, gelişen Çin hakkında her gün bir makale okuyor, ev için Uzak Doğu antikası, Türk kilimi, İsveç mobilyası satın alıyor, W. BUSH hakkında olumlu veya olumsuz fikir sahibi oluyorlar. Aynı zamanda her gelişmiş toplum gibi yerel özelliklerini iyi koruyor, federal yapıdaki anayasal düzeni ile gurur duyuyor, yerel basın yüzbinlerce satabiliyor, her bölgenin kendine has bira üretimi devam ediyor, karnavalı ve faşingi kutlarken, ‘aşk geçidi’ gibi yeni gelenekler gelişiyor.

Dünya kenti Berlin
Berlin ise Almanya’nın bu gelişmesinin simgesi. Bir zamanlar BISMARCK’ın bir kıta imparatorluğu başkenti olarak seçtiği, çağdaş tiyatronun kurucularından BRECHT’ten, Berlin Filarmoni’nin efsanevi şefi KARAJAN’a Avrupa kültür yaşamının önemli isimlerine mekan olmuş bir kent. Duvar döneminde Checkpoint Charlie kapısına gelip Batı Berlin`den Doğu`ya geçilince bakımsız ve gri bir mutsuz insanlar kentinin ortasına düşülürdü. Duvarın yıkılmasından sonra `Dikkat! Amerikan sektörünü terk ediyorsunuz!` yazılı pano bir kaç yıl içinde tarihi anıta dönüştü. Buradan artık Berlin`in en şık ve tarihi semtine geçiliyor. Müzeler, mağazalar, kitapçılar, sanat galerileri, parklar, lüks oteller, lokantalar ve kafeleri ile Berlin neredeyse New York, Paris veya Londra ile yarışıyor.

Kentin ortasında Avrupa’nın en tarihi meydanlarından biri olup da, en eski binasının yirmi yıllık bile olmadığı Potsdamer Meydanı var. Burası bir zamanlar belki de dünyanın kent yaşamı en yoğun noktalarından biriymiş. Öyle ki, trafik lambalarının 1920’li yıllarda dünyada ilk defa burada kullanıldığı söyleniyor. 1944’de Berlin Hitler’in başkenti olmanın diyetini öderken, Potsdamer Platz ve çevresi bombalarla dümdüz olmuş. Bugün ise, modern mimarinin cesur örneklerinin sergilendiği, cam kaplı avlulu ve ışığın hakim olduğu binalardan ve alışveriş merkezlerinden oluşan bir semt.

Potsdamer Meydanı’nın hemen yakınında, taş blokların labirent düzeninde yayıldığı soykırım anıtı geniş bir alana yayılıyor. Daha ötede tarihi cephesi içinden muazzam bir cam kubbe ile yükselen yeni meclis binası. Hıristiyan Demokrat’ların Konrad ADENAUER Vakfı’ndan, giriş avlusunda Willy BRANDT heykelinin insanları selamladığı Sosyal Demokrat Parti (SPD) genel merkezine, Bergama’nın peşinde olduğu Pergamon müzesinden, AB Komisyonu bilgi bürosuna, mimari yaratıcılıkta çoğu kente uyum sağlamaya çalışan büyükelçiliklere ve bir zamanlar Mustafa Kemal Paşa’nın veliaht Vahdettin ile konakladığı Adlon Oteli’ne birçok geçmiş ile geleceğin birbirine karıştığı mekan aynı çevrede konuşlanmakta.

Berlin hızla gelişirken, bir taraftan da işsizlik, bütçe açığı, Türk göçü kökenli nüfusun toplumsal uyumu ve eğitim sistemi gibi temel sorunlarla bocalıyor. Tüm Almanya bocalıyor. Almanya tabii ki Berlin’e indirgenemez. Çok merkezli bir ülke: Hamburg, Köln, Frankfurt, Hannover… Münih’in başkenti olduğu Bavyera apayrı bir ülke sayılır neredeyse. Fakat uzun bir aradan sonra Berlin sayesinde Almanya bir dünya kentine sahip oldu.

Almanya ve AB
Almanya da, başkenti gibi 21. yüzyılda geçmişi ile geleceğini birbirinden koparmadan ilerlemeye çalışıyor. Almanya gibi, Avrupa Birliği de her adımında yıkılan duvarın tarihini yaşamaya devam ediyor. Eski hatalardan sakınma içgüdüsü en önemlisi. Avrupa Birliği artık ortak yaşanmış bir geçmiş olarak kabul edilen savaşlar, bölünmeler ve yıkılmalar üzerine inşa edilen başarı ve kader birliğinin en somut sonucu olarak görülüyor. Duvarı, Berlin’i, Almanya’yı ve Avrupa’yı anlamak için her şeyden önce iki gerçeği vurgulamalı:
1. Hiç bir ülke AB’nin geleceğini tek başına belirleyemez.
2. Almanya AB’nin geleceğini belirleyen en önemli ülkedir.

Mayıs sonunda Başbakan ERDOĞAN ile birlikte Türk-Alman Ekonomi Kongresi’ne katılan ve Ekim başında Türkiye’yi ziyaret eden Almanya Başbakanı Angela MERKEL önemli mesajlar verdi. Özetle demek istedi ki: “Almanya’nın önceliği ekonomik büyümedir, Türkiye ile ikili ilişkilerimiz bu nedenle her iki taraf için de yararlıdır. Partim Hıristiyan Demokratlar Türkiye’nin AB üyeliği konusunda olumlu değil fakat ortada bir AB taahhüdü var ve buna bağlıyız. AB kapısı açık; Türkiye kendi başarısı ile buradan geçebilir fakat biz arkadan çok fazla itemeyebiliriz. Tabii bu arada unutmayalım ki, A