KIVILCIM Serdar URÇAR
HP Kişisel Sistemler Grubu Ülke Direktörü
Mourinho ve Liderlik
 
Geçtiğimiz sayıda efsanevi yönetici Jack WELCH ve onun belki de biraz göz ardı edilen liderlik/koçluk özelliklerinden bahsetmiştik. Rakamlarla arası iyi, vizyon sahibi, güçlü icra yeteneklerine sahip ama başarısını tüm bunların ötesinde, yarattığı insan yönetimi anlayışı ve sistemine bağlayan WELCH’den. Bu sayıda yine liderliğe odaklanmak istiyorum. Ama bu sefer bahsedeceğimiz kişi iş dünyasından değil, dünya kupasını yaşadığımız günlerin anlam ve önemine uygun olarak futbol dünyasından olacak: Jose MOURINHO.

Eğer futbol ile uzaktan, yakından ilgileniyorsanız bu ismi duymamış olabileceğinizi düşünemiyorum. Portekizli bir kaleci olan Felix MOURINHO’nun oğlu olan Jose, kariyerinde ilk atılımı Portekiz liginde önce Sporting sonra da Porto takımlarında Sir Boby ROBSON’ın tercümanlığını yaparak gerçekleştiriyor. 1996 yılında ROBSON ile beraber Barcelona’ya geçen Jose, burada ROBSON’dan sonra Louis Van GAAL döneminde de tercümanlığa devam ediyor. Derken 2000 yılında kariyerindeki ikinci önemli atılımı Benfica Kulübü Teknik Direktörü olarak gerçekleştiriyor. Ancak bu kulüpte yönetim değişikliğinin kurbanı oluyor ve sadece 9 maç sonra ayrılmak durumunda kalıyor. Daha sonra bir orta sınıf takımına geçip onu dördüncülüğe kadar çıkarıp, 2002 yılında Portekiz’in en büyük kulüplerinden Porto’nun başına geçiyor.

Takıma geldiği ilk sene “gelecek yıl şampiyonluk” diye hedef koyan Jose MOURINHO, takımı ilk sezonunda 3. yapıyor. Takımdaki ilk işi öncelikle takımın iskeletini belirleyecek oyuncuları seçmek olan Jose bazı oyuncuları gönderiyor, bazı kiraya verilmiş olanları geri çağırıyor ve birkaç mevkiye de istediği oyuncuları alarak belirlediği hedefe kafasındaki sistemle gidecek takımı oluşturuyor. İkinci önemli adımı ise klasikleşmiş çalışma biçimlerini kökten değiştirerek, daha bilimsel temellere dayanan ve sezon öncesinde tüm kamuoyu ile kulübün resmi Web sitesinden yayınlanan yeni bir antrenman metodolojisini uygulamaya başlamak oluyor. Bunun yanı sıra her maçı ayrı bir zihinsel mücadele olarak gören MOURINHO, hepsine tek tek hazırlandığı mücadelelerde birçok alternatif gelişim için senaryolarını hazır bulunduruyor. Tüm bu anlayış değişikliği ve takıma odaklanmanın meyvesini 2003 yılında Porto’yu 102 puanın 86’sını alarak ve en yakın rakibine 11 puan fark atarak şampiyonluğa taşıyarak alıyor. Aynı yıl hem Portekiz kupasını, hem de Celtic karşısında UEFA kupasını kazanıyor. Henüz 2000 yılında Teknik Direktörlüğe başlamış birisi için inanılmaz bir performans değil mi?

Sonrası zaten çorap söküğü gibi geliyor; Porto ile Şampiyonlar Ligi kupası, Chelsea ile arka, arkaya İngiliz Prömiyer ligi şampiyonlukları, vs. Peki bütün bunları başaran Jose sevilen, sempatik, herkesin hayran olduğu bir tip mi? Kesinlikle hayır. Kamuoyunun ciddi bir kısmı, özellikle de rakip taraftarlar, medya ve hakem camiasının büyük kısmı ondan nefret ediyor. Ama bir önemli istisna ile; onunla beraber çalışan teknik kadrosu ve oyuncuları MOURINHO’ya neredeyse tapıyor. Biraz melek mi, şeytan mı durumu yani. Hatta bazen öyle demeçleri oluyor ki yer yerinden oynuyor, ciddi tepkiler alıyor. Andres FRISK adlı hakem onun yorumları ve suçlamaları sonucu ölüm tehditleri alabiliyor.

Peki Elegans dergisinde niye futbol? Her yerde zaten futbol okuyoruz, seyrediyoruz, konuşuyoruz. Çünkü futbol o ünlü deyişte olduğu gibi fena halde hayata ve tabii iş hayatına da benziyor. Jose MOURINHO’nun bir lider, koç, stratejist olarak yaptıkları, başardıkları biz iş dünyasındakilere ciddi şekilde ışık tutmalı diye düşünüyorum. Bir yönetici için de yeni bir görev önce gerçekçi bir hedefi yeniden belirlemekle (seneye şampiyonluk) başlıyor, sonra elindeki takımı bu hedefe uygun olarak revize etmekle devam ediyor (takımın iskeletini oluşturmak) ve hem genel oyun anlayışı (genel şirket stratejisi) hem de her maç (pazar, kategori, müşteri kesimi, vs) için taktikleri oluşturmakla şekilleniyor. İyi bir takım doğru motive edildiğinde, doğru değerlere sahip olması sağlandığında ve disiplinle hedefe yönlendirildiğinde aynı MOURINHO’nun kariyerinde olduğu gibi rekor üstüne rekor kırılabiliyor.