Mehmet Murat BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
YOKSULLUĞUN TEMELİNİ ÇATLATMAK
 
Şok ve Üçüncü Dalga kitaplarını yazan Alvin ve Heidi TOFFLER’in 2006 yılında Koridor yayınlarından çıkan “Zenginlik Devrimi” adlı üçüncü kitabı, Zenginlik Devrimi’nin hayatımızı nasıl değiştireceğine yer vermektedir. Yazarlar bu yolda küresel yoksulluk ile savaşta uygulanacak stratejilere de yer vermektedirler. Bu yazıda sizlerle bu stratejileri paylaşmak istiyorum.

Küresel yoksulluk konusunda süren tartışmalar, amacın mutlak yoksulluğu asgariye indirme olup olmadığı konusunu belirsizleştirdi; yoksa asıl amaç, zenginle yoksul arasındaki uçurumu kapamak mıydı? Uçurumu kapamak, yoksulun yaşam standartlarını tek bir derece bile yükseltmeden, sadece zengini yoksullaştırarak da gerçekleştirilebilir. Buna karşılık, endüstriyel devrim, uçurumu ciddi şekilde büyütmüştü; ama aynı zamanda yoksulluğu da azaltmıştı. Asıl amaç, uçurum ne kadar açılırsa açılsın, herkesi mutlak yoksulluk sınırının üzerine çekmeye çalışmak olmalıdır. Ancak her bebek beslendikten, herkesin içtiği su temiz olduktan, yoksul ülkelerde ortalama ömür beklentisi en azından yetmişi bulduktan ve temel eğitim hedefleri karşılandıktan sonra uçurum kapanması bir öncelik haline gelebilir. Şu anda gereken şey, günümüz yoksul kırsal bölgelerini son derece verimli ve ileri girişimler haline getirmekten daha azı olamaz. Bölgeler artık zamanından önce yaşlanmış anne-babaların kas gücüne değil, çocukların beyin gücüne dayanma-lıdır. Gerçekçi olmak gerekirse, bu strateji henüz embriyo aşamasında olsa bile, şekillenmeye başladı bile.

Küresel yoksullukla savaşta bir diğer önemli engel ise, enerjinin kırsal kesimlere dağılımıdır. Dünyanın yoksul kesimleri kendi kaslarından daha güçlü enerji kaynaklarına ulaşamadığı sürece, bulundukları durumda sonsuza dek hapis kalmaya mahkûmdurlar. Kırsal bölgelerde yaşayan 1,3 milyar insanın hala elektriksiz olduğu bir dünyada, günümüzün gerçekleri ve yoğun yoksulluk dikkate alındığında, bütün bilinen tehlikelerine ve çevresel maliyetlerine rağmen kömür, gaz ve hatta nükleer enerji kaynaklarına inatla karşı çıkmak hiç de pratik bir yaklaşım olarak görülemez. Son derece çeşitli kırsal nüfusa aynı çözümleri uygulamaya çalışmanın maliyeti son derece yüksektir. Hindistan’ın Planlama Komisyonu’nun 2002 tarihli bir raporuna göre, “Köylerdeki geleneksel ızgara tarzı bağlantılar hiç de ekonomik olmayacaktır… Kırsal kesimlerin elektriklendirilmesi projesinin maliyeti ve hızı düşünüldüğünde, elektrik verilmemiş köylerin yirmi yılda elektriğe kavuşturulmasını beklemek teknik ve finansal açıdan gerçek dışı bir tutum olur.” Buna karşılık, rapor şöyle devam ediyor: “Güç üretiminin şehir merkezlerine odaklı merkezilikten uzaklaştırılması, güneş enerjisi, küçük su gücü ve rüzgâr gücü gibi yenilenebilen enerji kaynakları sayesinde mümkün olabilir.” Gelecek bir-iki kuşakta, eski ve yeni teknolojilerin bir araya gelerek yaratacağı melez ürünlerin hepimizi şaşırtacak sonuçlar doğurabileceği görüşünü ciddiye alan uzmanların sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır.

Öyle bir zaman geliyor ki köylü tarımı ve endüstriyel tarz tarım işi eskiyecek ve yerini küresel yoksulluk üzerinde yardım paketlerinin, sübvansiyonların ve özel tarifelerin toplamının yaratabileceğinden çok daha büyük etkiler yaratabilecek bir “hiper tarım” alacak. Yarının kırsal kesim çocuklarını tamamen farklı bir dünya bekliyor. Bizim görevimiz, o günlerin gelişini daha da hızlandırmak olmalıdır. Acil durum yardımları, borç iptalleri, zengin dünya sübvansiyonlarının ortadan kaldırılması ve diğer kısa vadeli önlemler, hiç şüphesiz ki gerekli olmaya devam edecek. Ana müzik gruplarının dünya çapında konserlerle fon toplamak için düzenlediği yardım hareketleri salgın hastalıkları ne kadar geçirebilirse, bu türde değişimler de kırsal kesimlerde yaşayan milyarlarca insanı yoksulluktan o kadar kurtarabilir. Dünyanın anlaması gereken şey, köylülerin küresel yoksulluğun çekirdeğini oluşturduğu Çin ve Hindistan gibi ülkeler, liderlerinin bile farkına varabileceğinden çok daha derin bir şeyi gerçekleştiriyorlar. Değişimi hızlandırıyor ve köylü yaşamının yavaşlatıcı etkisini zorluyorlar; derin esaslardan biri olarak zamanla ilişkilerini yeniden yapılandırıyorlar. Aynı zamanda, küresel ekonomik gücün eksenini Pasifik bölgesine kaydırıyorlar; bu da, derin esaslardan biri olarak alanla ilişkilerin değişmesi demektir. Hepsinden öte; Çin, bilginin ekonomisi için ne kadar olduğunun farkında; Hindistan ise bunu öğrenme sürecinde. Çin ekonomisini değiştirmek için giderek artan bir şekilde-kendi ürettiği, sızdırdığı, satın aldığı, çaldığı ve sonuçta uygulamaya koyduğu – verilere, enformasyona ve bilgilere dayanıyor; bu da derin esaslardan biri olarak bilgiyle ilişkinin değişmesi anlamına gelir.

Binlerce yıl boyunca, köylüler tam bir izolasyon altında yaşamıştı; bilgi açısından dünyanın büyük bölümünden ve hatta en yakın köyden bile ayrıydı. En yaralı bilginin bile onlara ulaşması aylar ve hatta bazen yıllar alıyordu; örneğin bir çocuğu hastalıktan veya ölümden kurtaracak bir bilgi, çiftçilik hakkında bir bilgi, fiyatlar hakkında bir bilgi… Bu bilgiyi reddetmek, tanımamak ya da öğrenmemek, onları şehirlerde yaşayan insanların yaşam standartlarının asırlarca gerisine atıyordu. Şimdi kendilerine görüntüler, fikirler ve bilgiler getiren, benimseme veya reddetme hakkı sunan teknolojiler sayesinde bu sessizlik bozuluyor; yoksulluğu ortadan kaldırmak için gereken yetişme süresi giderek kısalıyor.

Bu teknolojiler ve stratejiler sadece kırsal yaşamı değiştirmek için değil, dayanılmaz yaşamdan kaçarak şehirlere akın eden köylülerin şehirlerde yarattığı tehlikeli baskıları ortadan kaldırmak için de kullanılabilir. Ayrıca bugünün değişimleri zihinleri yeni olasılıklara açarak beraberlerinde bir umut ışığı getiriyorlar. Bu da, en önemli ve motive edici ilerleme olabilir.

Her gün her yerde, dünyanın yoksul kesiminin sıkıntılarıyla bitmeyen bir bombardımana maruz kalıyoruz. Açlıktan ölen bebeklerin resimleri, iyi niyetli, gruplardan gelen manifestolar, Birleşmiş Milletler kararları. Görünürde olumlu olan resmi konuşmaların ve sivil toplum örgütlerinin tek tek bebekleri kurtarma çağrılarının ardında, aslında korkunç bir umutsuzluk, bir çaresizlik hissi var. Yoksulların, dışarıdan bakan insanların kendilerine yoksulluğun bedellerini söylemelerine ihtiyaçları yok. Eğer dış dünya yardım etmek istiyorsa, başarısız stratejileri değiştirmek, devrimci yeni araçların gelişimini hızlandırmak, ürkütücü ve kasvetli karamsarlığı ortadan kaldırıp bir umut kültürü yaratmak zorundadır.

  Who are we?
  Uneducated youth in a world that gets smaller
  A glossary for understanding the new global crisis
  Towards the end of oil
  Did U.S.A. come to the end?
  Our urban future
  Globalization and employment
  TOWARDS CREATING A BETTER WORLD
  Football and Globalization
  TOWARDS NEW BALANCE IN THE WORLD POPULATION
  TOWARDS A NEW WORLD ORDER BEYOND ENVIRONMENTAL SENSITIVENESS
  CRACKING THE FOUNDATIONS OF POVERTY
  WHO WILL BE THE MASTERS OF THE WORLD ECONOMY IN THE NEXT TWENTY YEARS?
  HOW PREPARED ARE WE FOR THE WATER CENTURY?
  SHALL THE BIOFUEL SUPERSEDE THE OIL WITHIN THE NEXT TWENTY YEARS?
  THE WORLD IS FLAT
  TOWARDS A MORE HUMAN GLOBALIZATION
  IN THE NEW WORLD ORDER, POLITICIANS SHOULD HAVE THE COURAGE TO INCLUDE ECOLOGICAL STRUCTURING WITHIN LEGAL AND FINANCIAL FRAMEWORKS
  THE BIGGEST SHAME OF THE HUMANITY: STARVATION AND POVERTY THROUGH 2006
  October 3 = Dialogue Of Cultures and Civilisations
  21ST CENTURY = THE CENTURY OF BIOLOGY
  In The 21st Century, The Fate Of Humanity Will To A Great Degree Be Determined By The Developments In China And India
  THE EU NORMS, OR THE NORMS
OF BEING HUMAN?
  “KNOWING THAT YOU HAVE ENOUGH THINGS MEANS THAT YOU ARE RICH”
Lao Tzu