|
|||||
|
|||||
Türkiye ekonomisinde yabancıların payı giderek artmaktadır. Bu artışın kısa ve uzun vadede hızlanarak devam edeceğini öngörmekteyiz. Bu çerçevede ekonomideki yabancılaşmanın nedenlerinin ve sonuçlarının doğru değerlendirilmesi ve yönetilebilir kılınması gerekmektedir.
Türkiye 2001 sonrasında uyguladığı politikalar ile ekonomisinde göreceli bir istikrara yaklaşmaktadır. Ekonomik istikrara yaklaştıkça da Türk ekonomisinin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi artmaktadır. Bu bütünleşmenin aracı yabancı sermayeli yatırımların Türkiye’ye katılımı, sonucu ise Türkiye’deki mal ve hizmet üretimi içinde yabancı payının genişlemesidir. Türkiye 1980’li yılların başında ortaya çıkan küreselleşme sürecini ve bunun hem aracı hem de sonucu olan ekonomide yabancılaşmayı 2001 yılına kadar yaşamaya başlamamıştı. Çünkü Türkiye’de bu dönem arasında oluşan enflasyon, kur ve faiz ortamında yabancıların çalışması mümkün değildi ve Türkiye böylece adeta kendini yabancılaşmadan koruyan bir kalkan oluşturmuştu. Ancak dünya tarihinde görülmemiş bu politika uygulamaları Türkiye’yi 2001 yılı başında moratoryumun eşiğine getirdi. 2001 yılından sonra uygulamaya başlanan ve ekonomiyi istikrara yaklaştıran politikalar ile yabancılar için de Türkiye’de yatırım ve üretim yapmayaolanak tanıyan yeni bir ortam gelişmeyebaşladı. Böylece yabancı yatırımların katılımı hızlanırken, ekonomide yabancılaşma ve Türkiye’nin dünya ekonomisi ile bütünleşmesi de hızlanmaya başladı. Türk ekonomisinde yabancılaşmanın önümüzdeki dönemde hızlanarak artacağı öngörülmektedir. Bunun yabancılar açısından iki önemli nedeni bulunmaktadır. Bu nedenlerin başında Türkiye’nin sahip olduğu uzun vadeli büyüme potansiyeli gelmektedir. 1960’lı yılların başından itibaren gelişmekte olan ülkeler arasında yeni sanayileşmiş veya gelişmiş ülke olma potansiyeline sahip ülkeler içinden hemen tamamı bugün bunu gerçekleştirmişlerdir. Aynı dönemde benzer potansiyele sahip olan Türkiye ise bugün yine gelişen ülkeler arasında kalmıştır.Ancak Türkiye halen gelişmiş ülke olma potansiyelini korumaktadır ve bu nedenle uzun vadede yabancılar açısından önemli bir ülke konumundadır. Türkiye’nin bu potansiyeli Brezilya-Rusya Hindistan ve Çin’in oluşturduğu BRIC ülkeleri ile birlikte değerlendirilmeye başlamıştır. Türkiye için uzun vadede 1 trilyon dolarlık bir ekonomik büyüklük öngörülmektedir. Ve Türkiye bu hedefe ulaşabilirse dünya ekonomisindeki büyümeyeBRIC ülkeleri gibi önemli katkı sağlar hale gelecektir. Türkiye’nin uzun vadeli bu büyüme potansiyeli ile birlikte ekonomide yabancı katılımını ve yabancılaşmayı hızlandıran ikinci önemli unsur ise fiyat istikrarına yaklaşılıyor olmasıdır. Dünya’da gelişmiş ve gelişen önemli ülkeler arasında fiyat istikrarını kalıcı olarak sağlayamayan tek ülke Türkiye’dir. 2001 yılından bu yana enflasyon düşmekte ve fiyat istikrarına yaklaşılmaktadır. Böylece yabancı yatırımcıların da yatırım ve üretim yapabileceği bir ortam gelişmektedir. Yabancılar, orta vadede enflasyonun daha da düşeceği ve fiyat istikrarının kalıcı olacağı varsayımı ile ekonomiye daha çok katılmakta ve yabancılaşma artmaktadır. Türkiye’de yabancıların ekonomiye katılımının genişlemesi ve yabancılaşmanın artmasının arkasında global koşullar da etkili olmaktadır. Global koşullar yabancıların katılımının büyüklüğünü ve hızını şekillendirmektedir. 2001 yılından bu yana dünya ekonomisinde görülen koşullar tüm dünyada yabancı sermaye yatırımlarının genişlemesine yol açmaktadır. Dünyadaki ekonomik koşulların yarattığı denge içinde hiçbir dönem olmadığı kadar tasarruf, para ve likidite bolluğu yaşanmaktadır. Bu bolluk içinde genişleyen tasarruflar da mali yatırımlarda ya doğrudan sermaye yatırımlarında değerlendirilmektedir. Bu olumlu global koşullar da Türkiye’deki yabancı katılımını ve yabancılaşmayı genişletmekte ve hızlandırmaktadır. Yukarıda belirtilen iç ve dış nedenlere bağlı olarak ekonomide yaşanan yabancılaşma çerçevesinde yabancı yatırımların hemen her sektörde, önce büyük ve orta ölçekli, ardından küçük ölçeği de içeren ve satın almalar, birleşmeler,ortaklıklar ve stratejik ortaklıklar şeklinde geliştiği görülmektedir. Ekonomiye katılan yabancılar daha sonra kapasite, teknoloji, yenileme, verimlilik, iyileştirme, dikey-yatay entegrasyon alanlarında önemli yatırımlar yapmaktadır. Ekonomide süren yabancılaşmanın en önemli sonuçları, Türk işletmelerinin yabancı hale gelmesi ve bazı sektörlerde yabancıların hakim konuma gelmesi ile Türk işletmeleri için yurtiçi ve yurtdışında önemli birer rakip haline gelmeleridir. Türk işletmeleri de artan bu rekabet karşısında yabancı ortak arayışına girmekte veya işletmelerini yabancılara satmaktadır. Böylece ekonomide yabancılaşma hızlanmaktadır. Yabancı rekabetinden bağımsız olarak Türk işletmeleri için 2001 yılından bu yana uygun rekabet koşullarının da oluşmadığı hatta rakip ve çevre ülkeler ile mukayese edildiğinde rekabet koşularının son 6 yılda göreceli olarak bozulduğu da görülmektedir. Tüm bu tespitler değerlendirildiğinde orta uzun vadede Türkiye’de fiyat istikrarına daha da yaklaşıldıkça yabancı katılımının artacağı ve ekonomide yabancılaşmanın yükseleceği öngörülmektedir. Bunun Türk işletmeleri üzerinde artan bir rekabet baskısı yaratacağı da açıktır. Geçmiş yıllarda yabancı sermaye yoksulu Türkiye’nin bugün ekonomisinde hızlı bir yabancılaşma tehdidi ile karşı karşıya kalmış olması da bir hayli ilginçtir. Ekonomideki yabancı katılımı belli bir gelişme stratejisinin sonucu olmadığı için, piyasa koşulları ve yabancıların tercihleri ile şekillenmekte ve bu da ekonomi için bir tehdit haline dönüşebilmektedir. Tüm bu koşullar altında ekonomiye yabancı katılımının ve yabancılaşmanın yönetilebilir olması gerekliliği açıktır. Bunun aracı da 20. yüzyıldan kalan iktisatçıların önerdiği gibi kurlarıartıralım, faizleri indirelim değildir. Türkiye’nin ekonomideki yabancılaşmayı yönetilebilir kılmasının ana aracı uzun vadeli bir ülke stratejisi ve hedefleri oluşturmasıdır. Bu ana strateji ve hedefler doğrultusunda tüm mevcut ve yeni sektörler için gelecek konumlandırmaları hazırlanmalı ve bu konumlandırmaları gerçekleştirmek üzere sektör stratejileri oluşturulmalıdır. Yine sektör stratejileri ile uyumlu olarak her bir sektör için farklı sektörel destekler uygulanmalıdır. Bunları gerçekleştiremediğimiz takdirde Türkiye’nin uzun vadeli büyüme potansiyelini kendisinin yönetmesi mümkün olmayacaktır. Türkiye’nin potansiyelini daha iyi öngören ve değerlendirme konusunda daha istekli olan, sermaye, teknoloji, bilgi ve dünya çapında network olanaklarına sahip olan yabancı sermaye Türkiye’ye girişini hızlandıracak ve ekonomide yabancılaşma yabancıların tercihleri ile şekillenecektir. Sonuç olarak belki makro istikrar ile ekonomik büyüme ve gelişme sağlanmış olacak, ancak geride Türk işletmesi kalmamış olacaktır. Türkiye şimdi böyle kritik bir dönüm noktasının eşiğinde bulunmaktadır. |
|||||