|
|||||
|
|||||
Asrın en büyük depremlerinden biri de 26 Aralık 2004’te Güney Asya’da meydana geldi. Bu felakette ikiyüzbinin üzerinde insan hayatını kaybetti. En az bir o kadar da yetim ve öksüz kalan çocukla, yetişkin felaketzede insan da evsiz, barksız ve aşsız kalıp yoksul ve sefil duruma düştü. 1999 yılında ülkemizde benzer bir afeti yaşamış bulunan bizim insanlarımızda, o gün hissettiği duyguların sıcaklığını henüz yüreğinden atamadı. Bu yüzden de Uzakdoğudaki deprem ve Tsunami mağduru insanlara yardım için elini uzatmaya hazırdı. Bugüne kadar çağın gereği olan, Sivil Toplum Örgütlenmesini yeterli düzeyde sağlamamış olan milletimiz hayırsever insanların katkılarını da bu olayda da ciddi bir şekilde organize edemedi. Geçmişten gelen tecrübelerin de verdiği güvensizlik duygusuyla, bu yüzden kampanyayı yönetmek için görevlendirilmiş kurumlara da itimat edemedi. Gerçeği söylemek gerekirse, millet iyi niyetle ortaya koyacağı maddi ve manevi katkılarının yüzsüz ve vicdansızlarca yine suistimal edileceği endişesini taşıyordu. Bu yüzden de depremden bu yana geçen bir 3 aylık sürede, sabır ve sükunetle yapacağı yardımları “ çar-çur” etmeyecek güveneceği kurumları aradı, bekledi ve sonunda da buldu. Başbakanlık ve bizzat Başbakan bu güveni millete verdi. Hatta yapılacak Tsunamiyardımların doğru adreslere ulaşması içinde Başbakan bizzat kendisi görevi üstlendi. Maddi olduğu kadar, manevi sorumlulukta yüklenen Başbakanımız bu insani kampanyayı iş dünyamızın hayırsever patronlarını Dolmabahçe de toplayarak bizzat yürüttü. Televizyon kameralarıyla tespit edilen bu yardım toplama şekli, bazı katılımcılarca açık arttırma şovuna dönüştürülmek istense de belli bir rakamsal değerinde toplanmasına vesile oldu. Sivil toplum Temsilcilerinin kurullarında tartışmadan bir rakam telaffuz edebilmeleri yöntem olarak hiçte demokratik olmasa da, bireysel yetkileri olan holding ve büyük şirketlerin patron ve profesyonel yöneticilerini de ortamın verdiği sıkıntı içinde ve birde kameralar önünde birbirlerine ve millete mahcup olmamak uğruna şirket bütçelerine koymadıkları duygusal rakamları mecburen telaffuz ettiler. Plan ve projelere göre çalışmaya alışık olanlar ise; zorunlu ihtiyaçlar tespit edildikten sonra rakam telaffuz etmenin daha doğru olacağını dile getirmesi bizce de olumlu ve makul bir davranış olarak değerlendirildi. Ama Sayın Başbakan ile diyalog kurabilmek ve münasebetlerini daha da derinleştirmek isteyen bazı iş adamlarımızın “ Yetki sizde siz ne isterseniz onu yazın emriniz olur efendim” yaklaşımında teslimiyetçi tavırda olmaları da bizce pek olumlu karşılanmadı. Yaptığı yardımların şova dönüşmesini doğru bulmayıp o zor ortamda bile rakam açıklamanın sosyal açıdan da, dini açıdan da mahsurlu bir yaklaşım olduğunu savunma cesaretini gösteren iş adamlarımızın da var olduğunu bu devirde görmek, açıkça söylemeliyim ki birilerini daha çok mutlu etti. Vergi Rekortmeni olurken bile isminin açıklanmasından hoşlanmayan, iş ortaklarının ve şirket hissedarlarının onaylarını almadan taahütte bulunmak istemeyen işverenlerinde bu tip kampanyalara destek oldukları ve onların adetlerinin de küçümsenemeyecek kadar çok oldukları hepimizce de zaten biliniyor. Önemli olan insanların birbirlerine “Dil, din, ırk ve renk farkı gözetmeden yardımcı olmalarıdır.” Bu toplantı da olan ve olmayanlar da başka zaman ve başka yerde katkıda bulunan ve bulunmayanlar da nasılsa bir gören var. Herkesin hayrı kendisine!... Hayrı yapanda da, yapmayandan da, az yapandan da Allah razı olsun. Tek dileğimiz bu insani yardımların gerçek ihtiyaç sahiplerine en kısa sürede ulaşmasıdır. Onların da bir gün başka ihtiyaç sahiplerini hatırlayıp bir gün katkı sağlayacakları duyguları hiç kaybetmemeleridir. Dolmabahçe Sarayında yapılan toplantı da hafızamda kalan tek cümle ise Sayın Başbakan’ın söylediği idi. Hayırsever patronlara Sayın Başbakanımız dedi ki; “ Siz aslında vermiyorsunuz, alıyorsunuz... ”İnşallah toplantıya katılanlardan bazıları bir günBaşbakanlığın kapısına dayanıp ta “Biz o zaman vermiştik, şimdi de almaya geldik” demez veya sırat köprüsünden geçerken kimselere yardımlarını anlatmaya kalkmaz... “Görmesi gereken her şeyi görmüştür.” |
|||||