|
|||||
|
|||||
Türkiye ekonomisi 1970’li yılların sonundan itibaren girdiği yüksek enflasyon dönemini uzun yıllar sürdürdü. Bu dönem içinde hiçbir ülkede olmayacak şekilde bir makro ekonomik denge kuruldu ve fiyat istikrarı önemsenmedi.
Türkiye fiyat istikrarının olmadığı bu dönemde ekonomik olarak büyümeye çalıştı ve hiçbir zaman sürdürülebilir bir büyüme içine de giremedi. Yüksek enflasyon nedeni ile ekonomi bazı dönemlerde hızlı büyüdükten sonra krizler ile karşılaşıldı ve ardından ekonomi hızla daraldı. Bu krizlerin arkasında da neden olarak hep döviz açığı ve dövizin tükenmesi yer aldı. Ancak Türkiye her krizden sonra hedefini fiyat istikrarı için değil yine hızlı ekonomik büyüme lehine kullandı. Türkiye yüksek enflasyonlu dönemde sürdürülebilir bir büyüme olamayacağını göremedi veya görmek istemedi. Aynı dönemde yüksek kamu açıkları ve bağımsız olmayan Merkez Bankası’nın parasal genişlemesi ilekamu finansmanı yüksek enflasyonun ana sebepleri oldular. Dönemin hükümetleri bu iki kolaylıktan vazgeçmek istemediler. Bu dönemde enflasyon büyüme ikilisinin ilişkileri de yanlış tartışıldı. Hızlı büyümenin bedelinin yüksek enflasyon olduğu gibi yanlış bir iktisadi düşünce hakim oldu. Düşük enflasyon oranları ile veya fiyat istikrarının sağlandığı dönemde daha hızlı ve sürdürülebilir bir büyüme sağlanacağı görülemedi. 2001 yılı Şubat ayında yaşanan ekonomik krizin ardından Türkiye öncelikle fiyat istikrarını hedefleyen yeni bir program oluşturdu ve bu programı büyük ölçüde uyguladı. Programın iki temel sonucu oldu. Bunlardan ilki enflasyon tek haneli rakamlara indi ve aynı dönemde ekonomi beklentilerin üzerinde ve 16 çeyrek dönem boyunca üst üste büyüdü. Böylece Türk ekonomisi düşen enflasyonla birlikte ilk kez hızlı ve sürdürülebilir bir büyüme sürecine yaklaştı. Ekonomide iyileşme ve Türk Lirasına olan güvenin artması ile birlikte Türk Lirası da değer kazanmaya başladı. Türkiye fiyat istikrarına yaklaştığı dönemde daha yüksek cari işlemler açığı vermeye başladı. Ancak açık finanse edilirken, finansmanın yapısı da istenildiği gibi doğrudan yabancı sermaye yatırımlarına dönüşmeye başladı. Fiyat istikrarı yabancı sermaye yatırımlarının girişinide teşvik etti. Ters dolarizasyon yaşanırken mali varlıklar içinde YTL cinsi varlıkların payı da artış dönemine girdi. Merkez Bankası rezervleri 60 milyar doların üzerine çıktı. Aynı dönemde tek olumsuz gelişme Türk işletmelerinin YTL’nin değerlenmesi nedeni ile azalan rekabet güçlerini koruyacak ve arttıracak önlemlerin alınmaması oldu. Ekonomideki iyileşme 2006 yılının ikinci çeyreğinin hemen başından itibaren hükümette aşırı bir güven ve rehavet yarattı. Fiyat istikrarından sorumlu Merkez Bankası yönetimindeki değişiklik ve atama inadı fiyat istikrarı adına endişeler yarattı. Nisan ve Mayıs ayı enflasyonlarınınbu ortamda yüksek çıkması ile birlikte fiyat istikrarının bozuluyor olması diğer bozulan siyasi beklentiler ve dünyadaki olumsuz koşullar (global faiz artışları) ile birleşince ekonomide önemli bir dalgalanma başladı ve döviz kurları ile faiz oranları yükseldi. Merkez Bankası geçte olsa Haziran ayı başında fiyat istikrarının tekrar sağlanması için politika setinin değiştirdi ve şok faiz kararı aldı. Merkez Bankası diğer hiçbir hedef uğruna fiyat istikrarı önceliğinden vazgeçilmeyeceğini açıkladı. Hükümet de temel önceliğinin fiyat istikrarı olduğunu açıkladı. Ekonomik iyileşme sürecinde yaşadığımız bu küçük yol kazası tüm Türkiye’ye “fiyat istikrarının önemini” anlatan önemli bir ders olmalıdır. Türkiye’nin daha yüksek kurlar düşük faizler ve fiyat istikrarı gibi sağlayabileceği hayal dengelerin olamayacağı görülmüştür. Yükselen kurların nelere yol açabileceği, fiyat istikrarını ve makro ekonomik dengeleri nasıl bozabileceği de görülmüştür. Bu yol kazası ile daha yüksek kurlar enflasyon yaratmış ve büyümenin hızla yavaşlaması sonucunu doğuracak önlemler alınmak zorunda kalmıştır. Görüldüğü gibi kurların artması ile ekonomik büyümenin hızlanması da artık olası değildir. İşsizlik ekonomideki yavaşlama ile önümüzdeki bir yıl daha da artacaktır. Türkiye ekonomisinin vazgeçilmez hedefi “fiyat istikrarı”dır. Fiyat istikrarını henüz sağlayamadığımız ortaya çıkmıştır. Türkiye 2007 sonunda fiyat istikrarını ancak yeniden yakalamış olacaktır ve sürdürülebilir büyüme sürecine girilebilecektir. Cari açık başta olmak üzere diğer tüm dengeler için ise fiyat istikrarını bozmayacak (kur artışı olmadan) mikro politika önlemleri süratle alınmalıdır. Türkiye’nin bundan sonraki tüm krizleri döviz yetersizliğinden değil fiyat istikrarının bozulmasından olacaktır. |
|||||