|
|||
|
|||
“Millet olarak çok kez, eksiklerimizi belirtmeyi, sorunlarımızı abartmayı, az gelişmişliğimizden, ‘Batı’ya göre geri kalmamızdan yakınmayı pek severiz. Elbette ki bir toplumu, bir milletin fertlerini diğerlerinden daha olgun ve uygar kılan kriterlerin başında kendini eleştirme gelir. Bu açıdan bakınca kendimizden pek te hoşnut olmamamız olumlu gözükebilir. Ancak bir de şöyle bir Dünya’ya ve yakın geçmişimize bakarsak öğünmeye değer bazı noktaların da var olduğu ortaya çıkabilir.’’ | |||
Yaşantımda üç kez Planlama Örgütlerinde çalıştım; uzmanlık, danışmanlık ve yöneticilik yaptım: Türkiye’de Devlet Planlama Teşkilatında (DPT), Bangladesh Planlama Bakanlığında ve şimdi de Namibya Planlama Komisyonunda. Bu bende oldukça geniş bir gözlem olanağı ve tecrübe birikimi sağladı. Planlama örgütlerinin genelde, sosyal gelişme ve ekonomik kalkınmanın tüm dallarını kapsadığı düşünülürse, bu tür bir birikimin anlamlı olabileceği de kabul edilebilir.
1960’lı ve 1970’li yıllardaDPT, Türkiye’nin ekonomik ve sosyal politikalarına geniş ölçüde yön veren bir örgüttü. Devlet sektöründe ağırlığı vardı, özel sektöre güven ve itici bir güç verebiliyordu. O zamanların planlama uzmanları çok iyi yetişmiş, idealist, vizyon sahibi ve ulusa, ülkeye hizmet etme sevgisi ile dolu kişilerdi. DPT’nin bundan kırk yıl önce yaptığı çalışmaları, öngördüğü önlemleri, araştırma kapasitesini ve eriştiği başarıları, örgütlenme sistemini; 1980’li yıllarda Bangladeş ve şimdi de Namibya’daki planlama süreci ile karşılaştırınca ortaya çıkan tablo, Türkiye açısından öğünmeye değer bir gerçek. Güney Asya ve Afrika’daki planlama örgütlerinin çoğu henüz DPT’nin bundan 30 - 40 yıl önceki düzeyine varmış değil. Hem örgüt yapı ve sistemleri, hem de uzmanlık kapasitesi ve etkisi çok sınırlı. Eski planlama felsefesi, yaklaşımları ve süreci artık pek ‘’moda’’ değil.Buna karşın, şimdi daha çok; kamu sektörü reformları, yeniden düzenleme, kapasite geliştirme ve yaratma, kurumsal yapılanma ve düzenleme gibi yenice kavramlar geçerli. Ancak bu yeni yaklaşımlara yön vermek için, demokratik , liberal, pazar ekonomisine uygunca, küreselleşmeye yatkın bir planlama anlayışı da gerekiyor. Türkiye son yıllarda hızla endüstrileşmeye, ihracata dönük üretime, hizmet sektörlerinde sürekli bir gelişmeye kavuştu. Yaratıcılık, pazarlama, dış pazarlara açılma, iç tüketime cevap verebilen bir üretim kapasitesi yaratabildi. Ulaştırma, haberleşme - ICT alanlarında çok hızlı gelişmeler devam ediyor. Alt - yapı, sosyal ve refah ile ilgili göstergelerdeolumlu adımlar atılıyor. Turizmde dünyanın başta gelen ülkeleri arasına girdi Türkiye. Spor alanında da uluslararası çapta önemli başarılara ulaştı. Pek çok Türk bilim adamı, Türk asıllı sanatçılar, sporcular, moda yaratıcıları, iş adamları, yöneticiler dünya çapında üne kavuşmuş durumda. Kamu dışı örgütler, sivil toplum örgütleri ve gönüllü kuruluşlar artan biçimde ulusal hayatta rol ve yer alıyorlar. Demokrasi ve demokratik yaşam yerleşmiş durumda. Bütün bunlarda DPT’nin kurduğu - ve halen yürüttüğü - temelin rolü şüphesiz büyük. Türk dış politikası ve diplomasisi; iktidar partilerinin çıkarları dışında çok yönlü ve dengeli bir stratejik yaklaşım izleyebiliyor. Dış ilişkilerde; parti veya hükümet politikaları, genel ulusal - devlet politikasına uyuyor devamlı. Otuz - kırk yıl öncesi Türkiye’sini bilen ve anlayanlar bütün bu olumlu gelişmeleri daha iyi değerlendirmektedirler. Nereden nereye vardığımızı irdelemek bize mutluluk ve öğünme verecek nitelikte. Elbette ki Türk insanı kendi ülkesini, Asya veya Afrika’nın az gelişmiş ülkelerinden çok, Avrupa ve Kuzey Amerika ile karşılaştırmaktadır. Bu anlamlıdır. Çünkü temel amaç ve hedef, en çok gelişmiş ülkeler düzeyine çıkmaktır. Ayrıca, pek çok alanda eksikliklerimiz ve sorunlarımızınvar olduğu da inkar edilemeyecek bir gerçektir. Sonuçta görülüyor ki, geçmişi iyi bilerek ve kavrayarak, onu nankör olmadan değerlendirerek geleceğe bakmak en anlamlı tutum olacaktır. |
|||