|
|||||
|
|||||
Tüm gücünle seni sıradan yapmaya çalışan bu dünyada kendin olabilmek, en büyük başarıdır… Bir hayalimiz yoksa ve o hayali gerçekleştirmek için yaşamıyorsak ne için yaşıyoruz ? Tıpkı insanlar gibi şirketlerde bir hayalleri, vizyonları yoksa ve başkalarının hayatlarına değer katamıyorlarsa ve bir fark yaratamıyorlarsa marka değerleri olmuyor… Bir fark yaratıyor ve tercih ediliyorlarsa, bir ruhları varsa, marka oluyorlar. Tıpkıinsanlar ve şirketler gibi şehirlerde bir fark yaratabiliyorsa marka olabiliyorlar. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti projesi, İstanbul’u Avrupa’da ve hatta dünyada bir marka yapmak için büyük bir fırsattır. İstanbul zaten bir marka diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz… Henüz İstanbul’un marka imajı, bizim yaratmaya çalıştığımız imajdan çok uzakta. Evet İstanbul denince çok seyahat eden kimi Avrupalıların ve Amerikalıların aklına Ayasofya, Sultanahmet,Kapalıçarşı ve Boğaz geliyor ama kimileride nerede olduğumuzu bile bilmiyor…Oysa New York, Londra, Paris, Las Vegas, Tokyo, Rio, marka şehirler denilince akla ilk gelen şehirlerdir. İstanbul’u bu listeye sokamamak, doğru iletişim stratejileri izlememe, çarpık kentleşme, gecekodulaşma, trafik problemini çözememeve kültürel değerlere sahip çıkamama, kendimizi anlatamama gibi pek çok faktörü bünyesinde barındırıyor. İstanbul adını duydukları zaman insanlarda buraya gelme arzusu uyandıramıyorsak, markayı yaratamamışız demektir…Halbuki Topkapı Sarayı’ndan nice padişahlar, nice yaşamlar, nice öyküler ve sırlar geçmiş, ama biz anlatıp ilgi uyandıramıyoruz…Mesela dünyanın hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem’le aşkını, Mimar Sinan’ın Hürrem için yaptığı Haseki Hürrem’in camisini ve hikayelerini dünyaya anlatamıyoruz. Peygamberimizin yakın dostu ve yoldaşı Eyüp Sultan Hazretlerinin kabrinin Fatih Sultan Mehmet tarafından bulunması ve burada şehrin ilk külliyesinin oluşturulması, daha sonra Kanuni Sultan Süleyman’ın cami, medrese gibi yapılarla burayı genişletmesi ve bu mekanın kutsal bir yer olması, tüm Osmanlı padişahlarının burada kılıç kuşanması, tüm İslam alemine aktarmamız gereken hikayelerden biri … Aynı şekilde efsanesi M.Ö. 341 yılına kadar uzanan Kızkulesi tüm dünya için ilgi uyandıracak bir efsaneye sahip. Dünya tarihini değiştiren 50 büyük komutan arasına giren Fatih Sultan Mehmet’in hayatını ve İstanbul’un fethini, tüm dünyayı etkileyecek bir şekilde sinemaya aktaramadık, aktartamadık…Halbuki bir şehir, liderleri, kahramanları ve öyküleriyle hayat bulur ve yaşamaya devam eder. Sadece tarihi eserler şehri anlatmak için yeterli değildir...fiehrin ruhunu ortaya koyamazsanız, saklı öyküleri kullanarak ilgi uyandıramazsanız, İstanbul’u diğer şehirlerden ayıramaz ve İstanbul markasına değer katamazsınız.İlgi çekici, bizi farklılaştıran, İstanbul’daki ruhu ortaya koyan gerçekler ve hikayeler saymakla bitmez, elimizde müthiş bir kaynak var. Önce Roma, ardından Bizans İmparatorluğu ve kıtalara hükmederek büyük barış coğrafyaları yaratan, Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapan İstanbul, geçmişin ihtişamını gururla korurken modern bir geleceğe doğru ilerlemekte. Binlerce yıllık tarihiyle dinlerin ve kültürlerin başkentiİstanbul’umuzda kültürel değerlerimiz bir fark yaratmak için bizi beklemekte…Müzelerimiz, saraylarımız, camilerimiz, kiliselerimiz ardındaki efsaneler, hikayeler ve tarihleriyle onları dünyaya anlatmamızı, hikayemizi paylaşmamızı ve geçmişle gelecek arasında ve doğu ile batı arasında bir köprü olan İstanbul’umuzudünyaya tanıtmamızı bekliyorlar. Mısır uygarlığı ve firavunların tarihini konu alan romanlar pek çok dilde yayınlanarak Mısır’ın dünyadaki imajını düzeltmeye, daha çok turist çekmeye ve marka yaratmaya yönelik bilinçli çabalardı. Biz Mısır’ın 10 yıl önce yaptığı bu çalışmayı henüz yapamadık… İstanbul’un ruhunu, 3 dini kucaklayan bir barış şehri olduğunu, medeniyetlerin merkezi olduğunu,bir çağ kapatıp yeni bir çağ açan bir şehir olduğunu, camileriyle, köprüleriyle, saraylarıyla ne kadar değerli ve geçmişle geleceğin buluştuğu bir şehir olduğunu ortaya koyamazsak, doğu ile batının buluşma noktası olduğunu dünyaya anlatamazsak,bunun vebalisadece yönetenlere değil, tüm İstanbullulara düşer.Yoksa cafeler , restoranlar, kaliteli şarap ve moda için aşıklar şehri Paris’e; alışveriş , konserler vegece hayatı için uyumayan çılgın şehir New York’a;tarih, sanat ve mimariiçin Londra’ya; boğa güreşleriiçin Madrid’e;teknolojik alışverişler ve elektronikte son trendleri takip etmek için Tokyo’ya;ucuz alışveriş ve sahte markalar için Pekin’e;karnavallar ve eğlence için Rio’ya zaten gitmekteler… Bizi diğerlerinden farklı kılan sadece şiş kebap, döner, rakı , balık ve boğaz olmamalı. Tabii ki zengin mutfağımız ve damak zevkine uygun inanılmaz çeşitlerimizletüm dünya insanlarında ilgi uyandırabiliriz ama sadece damak zevkine hitap etmek İstanbul’u hiçbir zaman marka yapmayacaktır! İstanbul insanlara özel bir dünya, büyülü bir atmosfer sunan marka olmalı ve diğer şehirlere tercih edilmesinin sebepleri de bu olmalı. Marka ürünleri tercih edenler, aslında markasız herhangi bir ürünle de aynı işlevi görmektedirler fakat markalı ürünün verdiği keyif ve haz, erişilmezlik ve duygusal tatmin, tüketiciyi markalı ürüne yöneltmektedir. Biz İstanbul’u tarihe iz düşen aşklarıyla, fetihleriyle, efsaneleriyle markalaştırdığımız zaman, duygusal tatmini fazlasıyla yaratırız. Acil olarak İstanbul’un, ruhuna, mirasına, tarihine ve doğasına sahip çıkarak, bunları kazanca dönüştüren rakipleri arasında bir marka haline gelmesini sağlamalıyız. Farkımızı ve diğerlerinde olmayanı ortaya koyduğumuz zaman milyonlarca insan İstanbul’a gelmek isteyecek, İstanbul’un öyküsünün içinden bir an olsa da geçmekten büyük keyif alacaktır.Böylece markalaşma yolunda emin adımlarla yolumuza devam ederek, misyonumuzu ve şehrimizi gelecek kuşaklara emanet edebileceğiz. |
|||||