|
|||||
|
|||||
I. Giriş: Azınlık Tanımı ve Tarihi Azınlık: Bir toplulukta herhangi bir nitelik bakımından ayrı ve ötekilerden sayıca az olanlar, ekalliyet, çoğunluk karşıtı.Sosyolojik açıdan ise, bir ülkede egemen ulusa göre ayrı soydan ve sayıca az olan topluluk, ekalliyet. Minority Rights`ın internet sitesindeki `Kimler azınlıktır` başlığını tıkladığınız zaman şöyle bir açıklamayla karşılaşırsınız: "Azınlığın evrensel bir tanımı yoktur. Bu sözcüğün yorumu toplumdan topluma değişir. BM, azınlık tanımı üzerinde bir görüş birliğisağlayamamıştır." Tanımsızlık, ister istemez farklı yorumları, dolayısıyla farklı yasama ve uygulamaları da beraberinde getiriyor. Azınlık Hakları: En genel tanımıyla azınlık haklarıysa, sayısal bakımdan az olanın çoğunluk karşısında, bu konumundan kaynaklanabilecek sorunların önlenmesini hedefliyor. Bugün, bırakınız Türkiye ile AB`yi, AB ülkeleri arasında bile azınlık olgusuna farklı yaklaşımlar ve yorumlar söz konusu olmaktadır. Fransa ile Belçika`nın, İspanya ile Almanya`nın ulusal azınlıklarına yaklaşımı aynı değildir. Dahası, Avrupa`nın ortak yarası ‘Çingeneler’ konusunda da, AB`nin ortak bir fikir ve eylem planı bulunmamakla birlikte, çalışılmaktadır. AB ülkeleri bu insanlara, bırakın oturma hakkını, geceyi geçirme hakkını bile zorla tanımıyor.AB ülkeleri madem ki, Türkiye ile bu kadar ilgileniyorlar, bu sorunlarını Türkiye ile birlikte, teamüllerine aykırı olmadan çözebilirler. İlla da toprak vermek gerekmiyor. Her toplumun, tarihsel gelişimi ve konjonktürel dinamikleri kendine özgü olduğu için, bu durumu doğal karşılamak gerekir. Bizdeki, azınlıklar konusuna gelince, ama özellikle azınlıkların haklarının yabancı ülkeler tarafından denetlenme konusu 1774 Küçük Kaynarca Anlaşması`ndan beri muhasim devletlerle yapılan ve aleyhimize neticelenen her anlaşmada yer almış ve istisnasız olarak mezkur azınlığın ileri bir tarihte istiklali peşinde bir sorun yaratarak Osmanlı İmparatorluğu`ndan koparılmasına çalışılmıştır. Bu tarihsel gerçeği not alarak, Cumhuriyet dönemine birlikte bakalım. II. SEVR Antlaşması: ‘KONTROL’ I.Cihan Harbini takiben, Sevr Anlaşması azınlıklara tanınan hakları yeniden tarif eder ve eski ananeye uyarak bunlara tatbik edilecek uygulamanın Yabancı Makamlar tarafından KONTROL edileceğini tasdik eder. Buna mukabil Azınlıklar konusuna M.K.Atatürk Milli Misak`ın 5. maddesi’nde temas etmiştir. Bu maddeye göre: “Düvel-i itilafiyeile muhasımları ve bazı musarikleri arasında takarrur eden esasat-ı ahdiye dairesinde ekalliyetlerin hukuku, memalik-i mutecaviredeki müslüman ahalinin de aynı hukuk`tan istifadeleri umniyesiyle tarafımızdan teyid ve temin edilecektir” Bu iki görüş arasında ki fark ise; ne azınlıkların tarifi, ne tatbik edilecek hükümlerdir. Ne de maddenin ruhunu anlamayanlar tarafından ileri sürülecek mütekabiliyet hususudur. Bu fark; Türkiye’deki azınlıklara tatbik edilecek muamelenin bir yabancı makam tarafından KONTROL edilip edilememesi`nden ibarettir. III. LOZAN Barış Antlaşması: `Azınlıklar ve Mübadele; Destabilizasyon` A. Lozan’da azınlıklar konusu ve Yunanistan`da ki Müslümanlarla Türkiye’deki Rumların mübadele konusu iki ayrı konu olarak ele alınmıştı. Burada yeri gelmişken kısaca bir yanlışı da düzeltelim:Bu mübadele fikri bizden değil, İngilizlerin sahnelemesi ile Mr. NANSEN tarafındangelmiş ve ekonomik hayata hakim olan ve sermaye sahibi bulunan bu kitleyi boşaltmak sureti ile yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetini müşkül durumda bırakmak (destabilizasyon) veya nasıl olsa bu tehlikeyi görünce kabul etmezler şeklinde bir blöf düşünmüşlerdir. Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, bu blöfü görmesi üzerine; ileriki oturumlarda hükümlerini hafifletmek için çok calışmışlar ama bir netice de alamamışlardır. Azınlıklar konusunda, Lord Curzon’un Fransızca yapılan 12 Aralık 1922 tarihli konuşması oldukça çapraşıktır. Şöyle ki; bazı bölümlerinde azınlıkların soy ve din temelinde ele alınması gerektiğini söylerken verdiği örnekler; Orta Avrupa Ülkeleri; soya dayalı örnekler olmuş, ancak Türkiye ile ilgili azınlıkları ise din esasına göre ayırmıştır. Örneğin Rumlar, Ermeniler, Kürdistan dağlarında yaşayan Nesturi ya da Asuri Hristiyanlar.Bir başka paragrafta da dağınık yaşayan Yahudiler’den bahseder. Mütekabiliyeti, yani Yunan ülkesindeki TÜRK NÜFUSU`nu da azınlık olarak kabul etmeye hazırdır. Ancak Türkiye’deki azınlıkların KONTROLÜ`nde israr ederler. Türk tarafı ise, azınlıklara her zaman iyi davrandığını ileri sürerek azınlık tarifine girmeden, bu KONTROL mekanizmasına karşı çıkar (İsmet Paşa aynı oturum). Mütebaki oturumlarda ve tutanaklarında sadece “Müslüman olmayan azınlık” tabiri yer almaktadır ve 14 Aralık`taki oturumunda yaptığı bildirge ile: “Türkiye’nin, Müslüman olmayan azınlıkların haklarının, çeşitli Avrupa Devletlerince kabul edilmiş ilkeler uyarınca, tanıdığını belirtmiştir.“ Bu toplantılarda, ayrıca Ermeniler’in durumu ele alınmış ve ısrarla Ermeniler’e toplu halde bulunabilecekleri Kuzey-Doğu veya Adana havalisinde bir yurt istenmiştir ki, bu husus burada konumuza girmez. B. LOZAN`da Azınlıklar ve Esas Müzakereler 14 Aralık` ta başlayan Azınlıklar Alt-Komisyonu`nda yapılır. Bu Komisyonda Türk heyetine Rıza Nur Bey başkanlık eder. Bu komisyonda Rıza Nur Bey ısrarla “soy azınlığı” tabirini reddeder. Venizelos’ta önce bunu kabul ederse de diğer Batılı Devletlerin itiraz etmesi üzerine fikir değiştirir.Türk tarafı kararlı bir şekilde; “Müslüman olmayan azınlık” tabirini kullanır. 20 Aralık`taki oturumda da; bu `Müslüman olmayan azınlık` tabirinden, `sanki Müslüman olan azınlıklar da varmış` anlamı çıkmasın diye yeni bir bildirge ile tashil getirilir. 21 Aralık tarihli komisyon toplantısında çok ilginç bir madde kabul edildi. Bunu ilk bakışta bizim, Türk Heyeti`nin atladığı zannedilebilirse de, bir evvelki oturumda Rıza Nur Bey bu tabirin; yanı azınlığın sadece dini mi, yoksa hem dini hem soysal mi olabileceği hususunun ileride müzakere edilebilmesini kabul etmiş olduğu unutulmamalıdır. Sonuç olarak, bu ilginç madde nihai metne düzeltilerek alınmıştır. “Dil ya da Din bakımından etnik azınlıklardan olan Türk Uyruklularının” eğitim giderleri ile ilgili bir madde. Yine aynı tarihte, M. LAROCHE nihai metni teklif eder; “İş bu kesimdeki maddelerle, Türkiye’deki Müslüman olmayan azınlıklara tanınan haklar, Yunanistanca bütün ülkesinde yaşayan Müslüman azınlıklara da tanınmıştır”. 23 Aralık toplantısı ise, yeniden azınlık haklarının uygulamasının dışarıdan kontrol edilip edilemeyeceği konusuna kilitlenir. Bu arada önemli ve gerekli olduğuna inandığımız şu hususu da açıkça belirtmekte fayda var: Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak,Milletler Cemiyeti`nin kontrolünü dahi reddederiz. C. Lozan Barış Antlaşması Sonucu: `Türkiye Cumhuriyeti; KONTROL kabul edilemez` Her iki donem Lozan müzakereleri sırasında Türk tarafı azınlıklar konusunda iki temel konuda karşı tarafla mücadele vermişti. Bunlar; 1. Konu: Genel Kurul müzakerelerinde, Baş-delegesi İsmet Paşa. Karşı taraf azınlık tarifi veya azınlıklara verilecek hakların neler olacağını tespit ve tanzimden ziyade, bu hakların kullanılışını KONTROL etmek isterler. Türk tarafı ise, Küçük Kaynarca Antlaşması`ndan beri tatbikatta Yabancı Devletlerin, bu bahane ile burunlarını iç işlerimize soktuklarını ve azınlıkları kışkırtarak devletin başına gaile açtıkları ve ülkeyi parçaladıklarını öne sürerek, bunu reddeder. 2. Konu: Azınlıkların Tarifi ve Hakları. Azınlık komisyonu Baş-delegesi Rıza Nur. a. Azınlıkların tarifi konusunda, karşı taraf mümkün olduğunca fazla azınlık gurupları teşkil edecek tarifler ileri sürerler. b. Azınlık hakları konusunda ise, Türklerin verecekleri garantilere itibar etmeyip, İlave Garantiler ve Mütekabiliyet ilkesini aşacak Ek Haklar isterler. Şöyle ki; Askerlikten muafiyet, Dini Hukuku |
|||||