Bu sözler tarım sübvansiyonunu kontrol etmek üzere çiftliğine gelen AB’li kayıt memuruna bir Fransız çiftçisinin yakınması. Sanayi devriminden bu yana Avrupa’nın yokolan tarım nüfusunun, boşalan kırsalının, şişen kentlerinin veciz ve acıklı bir ifadesi. Ancak eğer bu kafayla gidersek memleketin on yıla kalmadan içinde bulunacağı durum da bu.
19-20 Ekim tarihlerinde Bahçeşehir Üniversitesi’nde ‘Türk tarımının dönüşümünde organik tarım seçeneği’ adlı 1. Organik Tarım Kongresi toplandı. Daha önce farklı kentlerde benzer çalışmalar yapıldı. Bu kongrenin farkı sadece akademik dünyayı değil, organik tarımla haşır neşir olan üreticiyi, tüketiciyi, gönüllü toplum kuruluşlarını, bürokrasiyi, uluslararası kuruluşları ve dünyamızın gidişatından endişeli vatandaşı bir araya getirmekti. İki gün boyunca ikiyüzellinin üstünde katılımcı interaktif bir ortamda deneyimlerini, kaygılarını, çözüm önerilerini paylaştı. Antalya, Bursa, Erzurum, İzmir, Konya, Samsun tarım fakültelerinden akademisyenler, Bulgaristan, Fransa, Hollanda, İsrail, İngiltere, Japonya, Polonya, Romanya’dan ve diğer yanda Avrupa Komisyonu, Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası’ndan uzmanların sunduğu 44 tebliğde bu tarım biçiminin dünyamızın bekâsı, kırsal kalkınma, istihdam yaratma, katma değer yaratma açılarından önemi uzun uzadıya tartışıldı. Kurumsal ve akademik yetersizlikler, genetik değişikliğe uğramış tohumlar gibi etkenler detaylandırıldı, çözümler arandı.
Açış konuşmasını yapan Tarım Bakanı Mehdi Eker’in ‘herşey aslına rücû eder’ diyerek dünyamızın vahim gidişatını ve çözüm arayışlarını tasvir eden ifadesi toplantının hatırlarda kalan veciz sözlerinden biriydi.
Doğru bilinen yanlışlar
‘Tarım geri, iptidaî bir faaliyettir. İllâki yapılacaksa yoğun bir biçimde ve insansız yapılmalıdır.’ ‘Hava, su ve toprak sonsuzdur. Tepe tepe kullanılabilir.’ İklimsel açıdan içinde bulunduğumuz adêta kıyamet öncesi ortam, bu iki temel yanlışın bir anlamda ifşası. Organik ve doğa dostu tarım biçimleri de bu iki yanlıştan kurtuluşun en değerli çarelerinden biri. İnsan emeği dahil girdiyi temel alan bu tarımsal faaliyet, rekabetçi piyasaya tabi ve dünyanın sonunu hazırlamakta olan üretim, tüketim, kısaca varolma biçiminin panzehirlerinden biri. Değerlendirmesini bilen için elbette.
AB’nin paradoksu
Avrupa ülkeleri sanayi devrimi sonrasında kaybettikleri kırsal yaşam sanatını yeniden keşfetmek için epeydir arayış içerisinde. Zaten bizim buralar da dahil o değişimi daha tam anlamıyla geçirmemiş olan memleketlere duydukları ilginin nedeni biraz da bu arayış değil mi? Arayış, iklim değişikliğinin getirdiği kaygılarla son zamanlarda ayyuka çıkmış durumda. İşte bu çerçevede AB hızla üretim ve tüketim modellerini gözden geçiriyor. Organik tarım, biyoçeşitlilik, kırsal yaşam bu arayışların temeltaşları. Çevre bilinci, tarıma ve kırsala verilen malî desteklerin artık neredeyse tek kıstası olma yolunda. Yüzyıllardır birikmiş kirlilikten ve tarımı her anlamda dümdüz etmiş üretim metodları ile tarım lobilerinden kurtulmak elbette kolay değil, ama yön belli.
Halbuki AB’ye üye olma yolunda olan ülkelerden istenen uyum çalışmaları tarımda tamamen AB’nin şu sırada kurtulmak istediği paradigmadan esinleniyor. AB bir yanda savaş sonrasında kurduğu ve o zamanların koşullarına binaen düşünülen aşırı prodüktivist ‘yeşil devrim’ yaklaşımını terketmeye ve sonuçlarından kurtulmaya çalışıyor. Diğer yanda Polonya ve Romanya örneklerinde açıkça görüldüğü gibi üye olacak ülkelere o yaklaşımın sonuçlarından olan kırsal nüfusun azaltılmasını ve salt rekabetçi mantığı dayatıyor.
Burada yapılacak iş belli. Türkiye biyoçeşitlilik ve tarımsal hafıza anlamında eşsiz bir hazinenin üstünde oturuyor. Çin, Hindistan, tekstilde veya başka sanayilerde belini bükebilir ama tarımda değil. Halbuki, bu zenginliğe rağmen gelişmiş ülkelere körü körüne özenmek ve onların yaptıkları tüm yanlışları tekrar etmek anlamına gelen politikalar sonucu tarımı ve kırsalı yokoluyor.
Ancak Türkiye’nin kırsal nüfusunun azalmasına hiçbir durumda tahammülü yok. Temel ilke, herşeyden önce o nüfüsu kırsalda yaşatacak bir politika benimsemek olmalı.
Organik tarım, doğa dostu ve çevre bilinciyle üretim ile kırsal kalkınma bu politikanın köşe taşları. AB’yi de, Türk tarımına olan yaklaşımını bu politika doğrultusunda yeniden değerlendirmeye iknâ etmek gerekiyor.
Tebliğler www.organik.bahcesehir.edu.tr sitesinde yayımlanacak. Sonuçları bir yayın haline gelecek. Konuşma ve katkılar TRT’nin özel programlarında işlenecek ve böylece çiftçiye ulaştırılacak. Tüm katılımcılar paydaşları bir araya getiren bu çeşit toplantıların sıklıkla yapılmasını temenni ederken sadece organik tarımın değil, tarımın hak ettiği yere geri gelmesini de dile getiriyorlardı.
|