|
|||||
|
|||||
ABD sonunda Bush yönetiminden kurtuldu ve birçok Amerikalı arkadaşımın dediği gibi Amerikalılar yeniden başlarını dik tutabilecekler ve Amerikalı olduklarından gurur duyabilecekler. Obama yönetiminin işi oldukça zor, lakin beklentiler gerek Amerikan kamuoyunda gerekse Dünya kamuoyunda çok yüksek.Bu beklentilerin %10’u bile gerçekleşebilirse Dünya çok daha farklı olabilir. Ancak Obama yönetimi de başkanlığa elini kolunu sallayarak gelmedi, belirli çevrelerin desteğiyle buraya geldi ve karşılığında verilen sözler tutulacak. Ne sözler verildi, kimlere verildi detaylarını bilmiyoruz, hep birlikte yaşayarak öğreneceğiz. Ancak değişimin başladığını hissetmek şimdiden mümkün. Bush yönetiminin Türkiye Cumhuriyetine tek desteği Avrupa Birliği’ne tam üyeliğini desteklemek ve hatta AB’ne bunu empoze etmek oldu. Ancak bunda da üslup hatası yapan ve dozunu kaçıran Bush yönetimi, AB üyesi ülkelerin yönetim kadrolarını kızdırmaktan öteye bir işe yaramadı. Destek derken köstek oldu. AB: “sen kendi işine bak, biz senin iç işlerine karışıyor muyuz?” dedi. Bush yönetimi yanıbaşımızda Irak’ı yerle bir etti ve hala savaş sebebi olarak Saddam yönetimine karşı ileri sürdüğü iddiaları ispat edebilmiş değil. Irak savaşı nedeniyle Türkiye-ABD ilişkileri tarihinin en kötü dönemini yaşadı, detayları hepimiz biliyoruz. TBMM Pentagon’da kara listeye alındı, Amerikan askerlerine Türk topraklarını kullanarak karadan harekat yapma izni verilmeyince ve Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile ters düşünce kuzey Irak’ta Türk askerlerinin başına Amerikan askerleri tarafından çuvallar geçirilip karargaha sürüklenişleri haber bültenlerinde yeralınca Türkiye’deki ABD karşıtlığı da tarihinin en yüksek seviyelerine ulaştı. Şimdi Obama yönetimi işbaşında ve Türkiye’de bir Ermeni lobisinin ABD’de başarılı olabilme ihtimali nedeniyle bir çekingenlik var. ABD kongresi sözde Ermeni soykırımını tanırsa ne olur? Fransız Parlamentosu tanıdı, ne oldu? İsviçre Parlamentosu tanıdı, ne oldu? Fransa’da sözde Ermeni soykırımı yoktur demenin cezası hapis ve para cezası, ne oldu? Biz bu iddiayi kabul etmedikçe ciddi birşey olacağını sanmıyorum. Öte yandan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde bir ilerleme sağlanması durumunda sözde Ermeni soykırımı yasalarının da önemi azalacaktır. ABD’ne demokratların işbaşında olması Türkiye’ye genelde daha az tercih edilir. Ancak Clinton yönetimi dönemine baktığınızda çok daha sağlıklı bir ABD-Türkiye ilişkisi görürsünüz. Bu Obama yönetimi döneminde de böyle olacak.Obama’nın artıları oldukça fazla. Türkiye’nin stratejik önemi yadsınamaz, yeni yönetim elbette bunun bilincinde. Ancak bölgemizdeki dengelerin değişim hızına hepimiz şaşırıyoruz. Bu nedenle tüm alternatif senaryolara karşı hazırlıklı ve planlı olmamız gerekiyor.İran’da mollalar devri 30’uncu yıldönümünü kutladı, ancak bu dönem bir 30 yıl daha devam etmeyecek. fiimdiden reformcuların sesleri duyuluyor ve batının açık desteğini alıyor bu reformcular. Bu yıl yapılacak olan İran seçimlerinden bile bir takım değişiklikler beklemek mümkün. İran’da batı karşıtı olmayan bir rejim düşünün. Türkiye’nin pozisyonu nasıl olur? İran’ın nükleer programı sorun olarak gündemde, ancak nükleer güç sahibi birkaç ülkenin bunu sadece kendilerine hak görmesi diğer ülkelerin bu alandaki çalışmalarını engellemeye çalışmasını anlamak mümkün değil. Kimse kimseyi nükleer güç sahibi bir İran yönetiminin, nükleer güç sahibi Bush yönetiminden daha tehlikeli olduğuna ikna edemez. Batı karşıtı olmayan bir İran yönetiminin işbaşına gelmesi İran’ın nükleer programına karşı olan çekingenliğini de azaltacaktır. Bu nedenle İran’daki dengelerin değişimini yakından takip etmek gerekir. Bu nedenle Obama yönetimi İran seçimlerinin sonuçlarını görmeden İran’ın nükleer program ile ilgili bir hareket planı uygulamaya koymayacaktır. Böyle bir değişimin Türkiye açısından da olumlu sonuçları olacaktır. Özellikle enerji kaynaklarının Avrupa’ya ulaştırılması konusunda... Obama yönetiminin Türkiye’nin AB tam üyeliğine olan ABD desteğini devam ettireceği kuşkusuz, ancak bunu uygun bir üslup ile yapmayı tercih edecek, AB-Türkiye ilişkilerini olumsuz etkileyecek açıklamalardan kaçınacaktır. Öte yandan uzun bir aradan sonra Başbakanımızı Brüksel’de görmek AB sürecimiz açısından umut vericiydi. AB üyeliğinin yeniden hükümetin gündemine girmesini heyecanla karşılıyoruz. Umarız devamı gelir ve yeniden 2 yıl beklememiz gerekmez Sayın Başbakanı Brüksel’de görmek için. Çek dönem başkanlığında ve sonrasındaki İsveç dönem başkanlığında, Fransız dönem başkanlığında kaybettiğimizaçığı kapama şansımız olabilir. Bu konuda TBMM’nin ciddi reformlarına ihtiyacımız var. Daha önce de yazdığım gibi bir TAM ÜYELIK TARİHİ HEDEFİ belirlenmesi şart: 2014! Bu tarih AB kurumlarına da empoze edilmeli ve Türkiye’nin tam üyeliği 2014-2020 AB mali planlarına girmeli. Bu mali plana girmemek Türkiye’nin tam üyeliğinin 2020 sonrasına kalması demek! Yani bu işin tamamen suya düşmesi demek. Türkiye’nin tam üyeliği 2014 yılında gerçekleşmese dahibu tarihin gündemde olması ve bir hedef olarak önümüzde durmasının siyasi ve iktisadi etkileri büyük olacaktır ve Türkiye’yi tam üyelik hedefine ulaştıracaktır. Obama yönetimi ile daha fazla barış olan bir Dünya’da, sağlam adımlarla AB tam üyeliğine doğru ilerleyen bir Türkiye için çok daha sistemli ve verimli reform çalışmalarına gerek var. |
|||||