Dr. TUNAY AKOĞLU

Değişen Avrupa ve Değişen Türkiye
(Yarım Yüzyıl: 1955 – 2005)
 
Tanınmış Türk yazarlarından Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 1942’de yayınlanan ve ‘Şarklıgözüyle’Avrupa’nın,‘Garplı gözüyle Şarkın’ bir tablosunu çizen ‘Alp Dağlarından’ başlıklı eserinde, ‘Hey Allahım, Türk milletine şu Avrupalılar’ın bir delilik gibi gözüken yaşama hırsını, neşesini, atılgan ve itici gücünü ne zaman vereceksin?’ diye soruyordu. 63 yıl sonra, değişen Avrupa ile değişen Türkiye’nin genel özelliklerini ortaya koymak, bu soruya cevap aramaya yardımcı olabilir.

Gerçekten de artıkTürkiye ve Türk İnsanı ‘Batılaşma’ yolunda epey yol katetti ve ‘atılgan’ – ‘itici’ bir güç kazandı. Ayrıca, tarihin akışı içinde küçücük bir dilim oluşturan son elli yıldahem Türkiye’de hem de Avrupa’da yer alan gelişmeler pek çok değişime yol açtı. Bu değişimlerin Türkiye’deki yönleri gayet iyi bilinmektedir. Avrupa’daki değişimler ise, Türkiye ve Türkler açısından oldukça ilgi çekicidir.

Geçen yüzyılın ortasında Avrupa, Türkler için en önemli bilim, kültür ve eğitim yeri idi.Amerika’da okumuşlar,‘Amerika görmüşler’ azdı. ‘Avrupa kaldırımı çiğnemiş olmak’ olumlu bir özellikti, kariyer, itibar veya sosyal statü açılarından. Fransızca ile Almanca daha çok tercih edilirdiliselerde yabancı dil olarak. ‘Christmas’ değil, ‘Noel’; ‘Mortgage’ değil, ‘İpotek’ denirdi.

1950 – 1960’larda bu durum değişti, Amerikan kültürü Batı dünyası ile eş anlamlı oldu, İngilizce en önemli yabancı dil olarak yerleşti. Buna karşın, 1960’lardan itibaren Avrupa, Türkler için artan bir biçimde bir göç, çalışma ve yerleşme yeri oldu. Amerika ise taklit edilen, günlük yaşamın çeşitli kesimlerini etkileyen bir unsur durumuna girdi.

1950’li yıllarda Batı Avrupa ülkelerindeki Türkler’in çoğu öğrenci, diplomat ve bazı zenginlerden oluşurdu. Avrupalılar’ın çoğunluğu Türkler’i, Arap veya İranlılar’la karıştırır, erkekleri fesle, kadınları ise harem elbiseleri ile gezen kişiler zannederlerdi. Türkiye uzak ve sihirli bir doğu ülkesi idi onlar için. O zamanlar, Türk Lirası , İkinci Dünya Savaşı’ndan harabe halinde çıkmış Avrupa’da güçlü idi. Hatırlarım, İtalya’da bir paket ‘Kulüp’ sigarasına bir saf ipek İtalyan kravatı alınabiliyordu 1955‘te!!!... Hiç bir Avrupa ülkesi T.C. vatandaşlarından vize istemezdi.

1950’ li yıllarda, Ankara’da Ulus-Yenişehir troleybüslerine parfümlü, şapkalı, tayyör giymiş hanımlar binerdi. Aynı hanımlar, İstanbul’da Ada vapurlarında gayet nezih bir şekilde, çay veya kahvelerini yudumlardı...

1960’lı yıllarda, gene hatırlarım, İsviçre’de öğrenci iken gidip yaz stajı yaptığım Batı Berlin ile Doğu Berlinarasında ‘’duvar’’ vardı; resmi kurda 1 DM = 1 Doğu Markı iken; karaborsada 1 DM = 4 – 5 Doğu Markı idi. Doğu Almanya’da eski ‘’Gestapo’nun’’ yerini‘VOPO: Volkspolizei’ almıştı.

Avusturya 1945 – 1955 arasında ABD, İngiliz, Fransız ve Sovyetler’inişgalinde idi, aynı Batı ve Doğu Almanya gibi. Rusya, Batı ve Orta Avrupa’dan bir ‘demir perde’ile ayrılmıştı.Sovyet tankları zaman zaman Budapeşte (1956) veya Prag’ da (1968)boy gösterirdi.

1955 – 1960’larda ikisi de İzmir kökenli Fransız çok popülerdi: (1) Pierre Mendes France, vatandaşlarına şarap yerine süt içmeyi öneren Fransız Başbakanı,(2) Hafif müzik ve şarkıları ile meşhur Dario Moreno-ki Brigitte Bardot ile film bile çevirmişti!...

O zamanlar, Avrupa’da Fransız kızlarının şuh zarif güzelliğiveya İtalyan kızlarının Akdeniz’e özgü çekici güzellikleri geçerli idi. Şimdi ise onların yerini, elmacık kemikleri çıkık, uzun bacakları ve tatlı gülümsemeleri ilesarışın Slav ve diğer Doğu Avrupa’lı dilberler aldı...

Aynı yıllarda; önce Almanya, İngiltere, sonra Avusturya, Fransa ve İtalya hızla kendilerini toparlamaya başladılar. ‘Marshall Yardımı’ sayesinde ve Schuman, Monnet, Adenauer ve de Gasperi gibi liderlerin önderliğinde Avrupa ekonomik birliğini oluşturmaya koyuldu ve Avrupa bugünkü durumuna geldi.

Bunda Türkemeğinin derolü olduğu bilinen bir gerçek. İlk Türk göçmenler, işçiler 1960 yıllarında Batı Almanya, İsviçre ve Avusturya ile Benelüks ülkelerinde gözükmeye başladı. Bu akın hızla gelişti ve bugün hemen hemen her kuzey batı ve orta Avrupa il veya kasabasında bir Türk mahallesi var artık.

Bundan elli yıl önce fındık fıstık ve kuru üzümden başka bir şey ihraç edemediğimiz Avrupa; bugün televizyon, buzdolabı, konfeksiyon, dokuma, gıda maddeleri ve mobilyaya kadar pek çok malı Türkiye’den de ithal ediyor. Avrupa ülkelerinin çoğunda; Amerikan stili ‘fast food’ lokanta ve kantinlerinin, İtalyan ‘’Pizzeria’’ ’larınınen büyük rakibi Türk döner ve kebap salonları.

Bütün bu gelişmelerde turizmin rolü de büyük. Her yıl artan biçimde Türk insanını aralarında gören Avrupalılar Türkiye’yi de tanımak eğilimine girdiler. Özellikle iklim ve zengin turistik değerlere dayananbaşarılı bir turizm politikası sayesinde Avrupa’dan Türkiye’ye yönelen turizm talebi arttı ve bugünkü üstün düzeye çıktı.

Bunlara karşın, gittikçe ihtiyarlaşan, yıllık nüfus artışı sıfır olan, yaş ortalaması 70 yılı aşan, bir emeklinin maaşını 3 – 4gencin çalışarak karşılaması gereken bugünkü Avrupa, artan biçimde dış el emeğine muhtaç durumda. Özellikle Kuzey Afrika, Doğu Avrupa, Doğu Akdeniz ve Orta Doğu’dan Avrupa’ya mülteci ve işçi akını var. Hemen hemen bütün büyük Avrupa kentleri hızla Orta Doğu görünümüne girmeye başladı. Avrupa Birliği kamuoyunda Avrupa sınırlarının nerede bittiği - veya neredebiteceği- tartışılıyor. Artık Avrupa, jeo-stratejik ve ekonomik alanlarda, ABD ile Çin arasında -veya karşısında- yepyeni bir küresel rol ve yer arama durumunda.

İslam artık Avrupa’da ikinci din. Bundan elli yıl önce kim öngörebilirdi ki Katolik Hiristiyanlığın merkezi Roma’da, Avrupa’nın en büyük camisinin olacağını?

Yüzölçümü, nüfusu, tarihi ve jeo-politik konum ve önemi ile Türkiye Avrupa’daki yerini ve rolünü gittikçe sağlamlaştımak gayretindedir. Avrupa ise yeni bir görünüm kazanmakta, yeni bir ‘Batı’ kavramı oluşmaktadır.

Temelde ve genelde; ekonomik, sosyal ve politik nedenlerle ortaya çıkan göçlerden kaynaklanan değişimler ve yeni görünüm, ‘Batı’ ile‘Orta Doğu’yu’ birbirlerine ister istemez yakınlaştırmaktadır. Bu çerçevede, değişen Avrupa ile değişen Türkiye gittikçe birbirlerineyakınlaşmaktadır. Yakup Kadri’nin özlediği Avrupa yaşama hırsı, neşe ve itici gücü artık Türk toplumuna da geçmiştir.