|
|||||
|
|||||
Dışarıda güneş bir açıyor, bir kapıyor. Toplantı salonu ile aynı ritmi tutturmaya çalışıyor sanki hava durumu. Kopenhag’da Avrupa iş dünyası zirvesi. BUSINESS-EUROPE Başkanlar Konseyi. Avrupa özel sektörünün temsil kuruluşu. Türkiye’den üyeleri TÜSİAD ve TİSK. Gündemde Dünya ve Avrupa ekonomisi var. Kriz konuşuluyor doğal olarak. AB dönem başkanı sıfatı ile Danimarka Başbakanı da masada, iş dünyası ile istişarede. Konu malum: “n’olacak bu Euro’nun hali?” Danimarka Euro bölgesinde değil fakat doğal olarak etkisi altında. Danimarka Kuronu da Euro’ya bağlı yaşayan bir para birimi. Avrupa parasının küresel sancıları tüm ülkeleri bunaltıyor. Zaten sorunlar Euro ile sınırlı değil. Alışıldık bir para krizi yok masada. Değeri hızla düşen, piyasaların, şirketlerin ve bireylerin kendisinden kaçtığı, dolara, sterline, altına hücum edilen bir durum yok Euro için. Yunanistan gibi bir ülkenin sorunu ise Euro bölgesine dâhil olmak değil. Tam tersine, ait olduğu ekonomik ve kurumsal sistemin kurallarını ihlal etmek Atina’nın suçu. Eksik başarı Euro’nun on yıllık bilançosu iyi: • Euro’ya geçildikten sonra bölgede enflasyon yüzde iki seviyesinde denetime girdi. Daha önce yüzde üçe yaklaşıyordu. Avrupa ölçeğinde önemli bir fark. • Euro bölgesi içinde tek para birimi sayesinde ülkeler arası ticaret yüzde yirmi arttı. Birçok ülkede refah, istihdam ve yaşam seviyesi hızla yükseldi. • Dünya rekabet ortamında pazara giriş, teknoloji ve insan sermayesi gibi göstergelerde AB şirketleri ek güç kazandı. Yılda yaklaşık 25 milyar euro tutarında kur farkı tasarrufu gerçekleşiyor. • Euro’nun Dolar’a göre kuru aşağı yukarı bire bir olarak öngörülürken daha yukarılarda seyretti. • Euro dünyada dolardan sonra en önemli rezerv parası. Tedavüldeki para sıralamasında ise yaklaşık 906 milyar ile birinci. • Avrupa Merkez Bankası uluslararası finans sisteminin en saygın kurumlarından. Fakat kamu disiplini zayıf bazı AB ülkeleri, Asya ile rekabette zorlanan sektörler, yaşlanan nüfusun sosyal sisteme maliyeti, girişimcilik ve yatırım ortamının sıkıntıları ve yıpranan çalışma kültürü gibi sorunlar Avrupa’da radikal bir reform atılımını zorunlu hale getirdi. Bunların da ötesinde, temel sorun para bölgesinin yönetiminde. Avrupa’nın kurumsal yapısında. Ekonomik güç her zaman daha etkili bir siyasal güç yapısı ile desteklenmek zorunda. Tarih böyle diyor şimdilik. Avrupa iş dünyası da ekonomiden siyasete uzanıyor kendi içindeki tarihsel tartışmada. Fırtına sonrası? - Alman özel sektörü ciddi uyarılar yapıyor: “Titanik batarken müzik dinleyen yolcular gibi hissetmeyelim kendimizi. Avrupa hala dünyadaki en güçlü ekonomi ve sosyal model. Sadece aklımızı başıma toplayalım. Geminin batmaması için gerekenler belli. Buzdağı orada, çarpmayalım, rotadan şaşmayalım, yakıtımızı doğru kullanalım, mürettebat iyi çalışsın”. - Yunanistan iş dünyası: “Yıllardır uyardık siyasetçileri. Haklı çıktık maalesef. İki yıl müsaade, toparlayacağız”. - İspanya ve İtalya şerden hayır çıkartma peşinde: “Bu vesile ile hükümetlerimiz gecikmiş reformları yapıyor, mali disiplin sağlanıyor, fakat yetmez. Biraz daha destek lütfen fakat doğrudan bankalara, piyasalara. Devletlere değil. Resmi borcumuzu daha da arttırmayın. Tabii sorun ulusal boyutun ötesinde. Maastricht antlaşması görevini yaptı, artık ikinci atılıma geçelim, Avrupa’da gerçek bir ekonomik hükümet zamanı geldi”. - Fransa noktayı koyuyor: “Avrupa’da artık siyasal birlik aşamasına geldik.” - İngiltere ise noktalı virgül: “Euro bölgesinde olmayanlar, olanlar kadar ileri bir siyasal birliğe hazır değil.” Özel sektör içi tartışmalar, son zamanlarda AB siyasi zirvelerindeki hava ile birleşince, ufukta yeni bir düzen belirmekte: iki çemberli Avrupa. Daha sıkı bir siyasi birlik oluşturan çekirdek Euro bölgesi, etrafında nispeten daha esnek bir geniş AB çemberi. Türkiye dâhil yeni ülkelere daha rahat genişleyen bir AB. Yeni Kopenhag kriterleri BUSINESSEUROPE toplantısından önceki gece Danimarka Kraliçesi’nin evsahipliği yaptığı akşam yemeğinde atmosfer daha rahattı. Bir zamanlar Kuzey Avrupa’ya hükmetmiş altı yüzyıllık bir başkentin 21. yüzyılın vitrinini süsleyen özellikleri gündemdeydi. Altı milyonluk nüfusu ile Danimarka dünya çapında şirketlere ve markalara sahip: Maersk, Lego, Carlsberg, Tuborg, Bang&Olufsen, Nilfisk, SAS, Novo, Vestas, Arla, Ecco, Bodum… Kopenhag ise dünya kent yaşamı kalitesi sıralamasında zirvede. Uygarlık kıstasları dünyadaki her kentin sakinleri ve seçmenleri için de önemli bir liste oluşturuyor: çevre koşullarına, doğaya en saygılı kent düzenlemeleri, yeşil alanlar, su kıyıları, çöp yönetimi, her gün kent sakinlerinin yarıya yakının kullandığı bisiklet yolları, rüzgâr enerjisi… Bireysel özgürlüklere, toplumsal sorumluluğa, sanata, tasarıma, yaratıcılığa, teknolojiye ve de insana verilen önceliğin kent sathına hâkim olduğu bir uygarlık anlayışı. Avrupa’yı dünya gücü yapan; kılan özellikler ve simgeler Kopenhag’da yoğunlaşıyor. Tabii ki diğer Avrupa ülkelerinde de 21. yüzyılın yüksek standartlı yaşamı gözlemleniyor. Barselona’dan, Dublin’e, Prag’dan, Amsterdam’a, Alman sanayisine, Fransa sahillerine, İtalya sokaklarına yayılan refah göstergeleri küresel kriz haberleri ile çelişmekte. Fakat veriler ortada. Ateş daha çok düşüyor, daha çok yeri, daha kötü yakıyor son yıllarda. Kıvılcımlar, Danimarka, Almanya, Finlandiya, Polonya, Hollanda ve İsveç gibi daha başarılı ekonomiler dâhil her yere sıçrıyor. Çelişkiler doğal. Önemli olan hangi sentezlere doğru bir evrimin somutlaşmakta olduğu. Krizin kıvılcımları yakar ama bazen de aydınlatır. Bu açıdan Danimarka girişimciye esneklik ile çalışanı koruyan sosyal sistem dengesi, teknolojik yenilikçiliği ve özgürlük kültürü ile diğer Avrupa ülkelerine krizden hep birlikte çıkış yönünü gösteriyor. Kopenhag kriterleri yıllardır Türkiye için AB yolunda birer demokrasi önkoşulu oldular. Ufukta, Euro krizi ötesinde, Türkiye için fırsatlar dolu bir dönem var. Yeni Kopenhag kriterleri Ankara için de geçerli. ( * ) EURO MU, AVRO MU? Euro, Latince “Europa”nın ilk dört harfinden oluşuyor. Türkçede aynı kısaltma “Avru” olabilirdi. Fakat buna gerek yok. Euro, Dollar ve Yen benzeri para birimleri birer özel isim. Her dilde telaffuzları farklı olabiliyor. Yazarken de bazen küçük fonetik düzeltmeler olası (“Dollar” yerine “Dolar”, “Franc” yerine “Frank”). Türkçede de bu kurala uymak doğru olur. AB Konseyi (16.12.1995 ve Avrupa Merkez Bankası kararları var. AB üyesi olunca da hukuksal zorunluluk olacak bir uygulama bu. Halk üzerinde Euro yazan banknotları kullanacak ve halen döviz olarak kullanıyor. Her ülke bastığı paraya Euro yazıyor, herkes kendi dilinde telaffuz ediyor. İngilizcedeki “yuro”, Fransızcadaki “öro” veya Almancadaki “öyro” telaffuzları gibi Türkçede “euro” veya “u” harfini yutarak, “ero” demek iyi olur. Alt para biriminin yazılışı ise “cent” veya “sent” olabiliyor. Türkçe’de ikincisi uygun. |
|||||