|
|||||
|
|||||
2005 yılında Türkiye’nin AB gündemi ilk olarak göreceli bir duraksama aşamasından geçti. Gündemde Türkiye’nin üyelik sürecine yönelik bir "Müzakere Çerçevesi" belgesi hazırlanması var. Ayrıca AB Komisyonu bundan önce olduğu gibi, 2005 yılında da Türkiye İlerleme Raporu yayınlayacak. Sonbaharda açıklanacak olan bu rapora göre bir de Yenilenmiş Katılım Ortaklığı Belgesi üzerinde çalışılıyor. Türkiye’nin AB üyeliği yolundaki kısa ve orta vadeli hedeflerinin bir dökümü yapılacak. Diğer bir hazırlık, AB Komisyonu’nun aday ülkelerden sorumlu müdürlüğünde, İletişim ve Bilgilendirme Birimi’nde sürmekte. Türkiye’nin Avrupa kamuoyu tarafından daha iyi tanınmasına yönelik stratejiler, Türkiye hakkında bir çok bilimsel araştırma sahibi olan ve ülkemizi en derinden tanıyan Alain Servantie’nin sorumluluğunda olacak. Tabii bu arada, müzakerelerin başlayacağı 3 Ekim öncesinde, Kıbrıs sorunu etrafındaki balede henüz son perdeye gelinmedi. Buraya kadarı aşağı yukarı öngörülebilen bir süreç. Fakat yüzeysel. AB ile uyum süreci daha derin bir yeniden yapılanma, kapsamlı bir kamu reformu gerektiriyor. Bunun bir çok boyutu var: bakanlar ve bakanlıklar arası birlikte çalışma alışkanlıkları, bilginin ve talimatların devlet birimleri arasında yatay akışına yönelik yeni kurallar ve bilgisayar yazılımları, kamu hizmetinde uzmanlık, başarı, liyakat ve terfi kavramlarının 21. yüzyılın çağdaş devleti olmanın gereklerine uyumu ... Devletin sivil toplumu karar alma sürecine dahil etmesinin, geniş katılımlı danışma toplantıları düzenlemekten ibaret olmadığının bilincine varılması ... Devletin yurttaşların ve toplumun hizmetinde başarılı olması. Brüksel ve Ankara’da çalışmalar biraz gecikmiş görüntüsü vermekte. ‘Bir önceki yıllarda hiç mi bir ön hazırlık yapılmadı?’ sorusu meşru. Ne var ki, AB Konseyi’nin 17 Aralık 2004 kararı belirsizken çok kapsamlı bir hazırlık dönemi mümkün olamadı. Aslında dere de gözüyordu, paçalar da sıvalıydı. Fakat aradaki yol çamurlu olunca, ilerlemek zaman aldı. Bu arada özel sektörün ve bazı devlet birimlerinin yanı sıra, diğer bazı kurumlar da boş durmadı. Müzakerelerin başlayacağına güvenerek, kendi etkinliklerine ve görev tanımlarına yönelik çalışmaları başlattı. Bunlar arasında en önemlisi Dünya Bankası. "The Bank" Adına rağmen aslında bildiğimiz anlamıyla bir banka değil. Genelde kamuoyunda sanılanın aksine, ticari anlamda bir borç para kaynağı da değil. Dünya Bankası bir uluslararası ihtisas ajansı. Bir Birleşmiş Milletler kurumu. Üyeleri 184 ülke. Washington’daki merkezi ve 109 ülke ofisinde hemen hemen dünyanın dört bir yanından 10 bin kadar yüksek nitelikli çalışana sahip. Tam anlamıyla küresel bir kurum. Kısaca ‘Banka’ olarak da tanımlanan Dünya Bankası bünyesinde iki kuruluş var: Uluslararası İmar ve Kalkınma Bankası ve Uluslararası Kalkınma Birliği. Amacı da bu doğrultuda zaten: dünyada fakirlikle mücadele ve yaşam standartlarını yükseltmek. Araçları düşük faizli veya faizsiz krediler, hibeler ve teknik yardım. Banka özellikle mali durumu bozuk olan kalkınmakta olan ülkelere yardım ediyor. Maddi getirisi önemsiz, fakat insani katkısı yüksek projelerin uluslararası piyasalarda finansman bulma güçlükleri karşısında devreye girebiliyor. Bu çerçevede, Dünya Bankası 2004 yılında kalkınmakta olan ülkelerde 245 projeye 20.1 milyar dolar değerinde kaynak sağladı. Ayrıca ‘Dünya Bankası Grubu’ şemsiyesi altında özel sektörün kalkınmasına destek olan Uluslararası Finans Kurumu, Çoktaraflı Yatırım Güvencesi Ajansı ve Uluslararası Yatırım Anlaşmazlıkları Çözüm Merkezi var. Hedef toplumsal kalkınma Bankanın işi kolay değil tabii. Gezegen üzerindeki insanlık uygarlığı her yıl 31 trilyon dolar civarında bir gelir üretiyor. Bazı ülkelerde kişi başına 40 bin dolar düşerken, kalkınmakta olan ülkelerde insanların yarısı yılda kişi başına 700 dolar ile geçinmeye çabalıyor. Bunlar arasında 2.8 milyar insan günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaşam savaşı vermekte. Fakirliğin sonuçları trajik: kalkınmakta olan ülkelerde her gün, yılın her günü 33 bin çocuk ölüyor. Her dakika, altmış saniyede bir, doğum yapan bir kadın yaşamını yitiriyor. Çoğu kız olan 100 milyon çocuk okul çağını eğitimsiz geçiriyor. Temiz içme suyuna ulaşamayan insan sayısı 1 milyar. Üstelik, Dünya Bankası Başkanı James Wolfensohn’un Brüksel’de bir toplantıda hatırlattığı gibi, "11 Eylül sonrası dünyada artık beton duvarlar yok". Kalkınmış dünya artık kalkınmakta olan dünyanın hızla artan genç nüfusu ve, biraz daha az hızla da olsa, büyümekte olan ekonomik ağırlığının oluşturduğu tabloyu gözardı edemez. ‘İstikrar’ ve ‘refah’ ulusal sınırlar içinde bir anlam ifade etmeyen, küresel kavramlar haline geldiler. Dünya Bankası bu gerçeklerden yola çıkarak önceliklerini saptıyor. Eğitim, sağlık, aids, bio-çeşitlilik, su-elektrik-ulaştırma altyapısı ve savaş sonrası yardım gibi alanlarda devreye giriyor. Ayrıca, yolsuzlukla mücadele, kamu reformu, kalkınma politikalarına teknik destek ve danışmanlık Banka’nın etkin olduğu alanlar. Dünyanın sorunları, savaşlar, silahlar, sömürüler, toplumsal dramlar karşısında, insanlık uygarlığının geleceğinden umut kaybetmemek için etkili bir ışık kaynağı Dünya Bankası. Banka’nın birikimi Dünya Bankası Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde hem Ankara, hem de Brüksel’de katkıları çok değerli olabilecek bir kuruluş. Bu yönde çalışmalara çok önceden başladı. İşte bir örnek: Yer Çeşme. Bir Haziran sabahı. AB’nin Türkiye ile müzakerelere yeşil ışık yakan zirvesine daha altı ay var. Gündem engel dolu, ufuk bulanık. Dünya Bankası Türkiye Temsilciliği Başkanı Andrew Vorkink ve takımı kapsamlı bir toplantı düzenliyor. Dünyanın dört bir tarafından gelen Dünya Bankası yöneticileri ve uzmanları üç gün süren bir kurum içi hazırlık seminerindeler. Ana tema: Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde Dünya Bankası’nın görev ve sorumlulukları. Programda AB Komisyonu ve TÜSİAD’tan da birer konuşmacı var. Önce AB-Türkiye ilişkileri tartışılıyor. AB nereye gidiyor? Evrimindeki önemli zorluklar nedir? Dünya Bankası ile ilişkileri nasıl? Sonra Dünya Bankası’nın AB’ye adaylık sürecini tamamlayan veya tamamlamakta olan ülkelerdeki deneyimleri inceleniyor. Örneğin Romanya’nın AB’ye uyum sürecinde Banka’nın rol oynadığı alanlar şunlar: kurumların ve mevzuatın AB üyeliğine hazırlanması, stratejik analizler ve AB mevzuatının doğrudan kapsamına girmeyen fakat AB sürecini etkileyen alanlarda reform programları. Bu ülkede Dünya Bankası deneyiminin Türkiye açısında da vurgulanması gereken dersleri dikkat çekici: -AB ile bütünleşme tüm topluma yayılan süreçtir, kendi başına bir etkinlik alanı değil. -Siyasal söylem, somut reformların yerine geçmiyor. -Devletin kurumsal reformu başarının anahtarıdır. -Beklentileri doğru yönlendirirken, kamuoyu desteği belirleyicidir. -IMF-AB-Dünya Bankası işbirliğinin artıdeğeri yüksektir. -Diğer aday ülkelerin deneyimleri dikkate alınmalıdır. -Saat üyelik gününde durmayacak, AB’ye uyum süreci devam edecek. AB sürecine destek Seminerin son bölümünde ise AB ile müzakere sürecinde önemli olacak başlıklar ve sektörler üzerinde duruldu. Türkiye’nin en Batı ucunda, kalabalık bir uluslararası uzman grubu, ülkenin en Doğu ucuna kadar yayılan sorunlarına ve çözüm yöntemlerine ne derecede vakıf olduklarını ortaya koydular. Öncelikle, tarım, çevre, atık su yönetimi, çalışma yaşamı mevzuatı, bankacılık, makro-ekonomik yönetim, hukuk ve yargı siteminde reformlar, mali yönetim ve denetim, enerji ve bölgesel kalkınma konuları ele alındı. Somut politika önerileri tartışıldı. Hem Türkiye, hem de AB Komisyonu açısından Dünya Bankası’ndan müzakere sürecinde talep edilebilecek çok önemli bir rol söz konusu. Dünya Bankası’nın Türkiye’deki Dışilişkiler Koordinatörü Tunya Celasin bu rolün temelinde sayınlık, uluslararası bağlantılar, bilgi, analiz, finansman ve başarının tasdikine dayalı bir somut katkı yelpazesine işaret ediyor. Bu yönde Banka bir çok etkin |
|||||