|
|||||
|
|||||
Geçen 11 Nisan günü Brüksel’de Alman Essen ve Macar Peç kentleriyle birlikte İstanbul’un 2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti (AKB) olması konusunda seçici kurul olumlu görüş bildirdi. Parlamento’nun görüşünden sonra son kararı Kasım ayında 25 üye ülkenin kültür bakanları verecek.
Üç kentin birlikte kültür başkenti olacak olmaları hoş bir tesadüf. Peç, Osmanlı yapılarının yoğun olarak ayakta kaldığı vakanüvist İbrahim PEÇEVİ’nin kenti. Essen Almanyalı Türkler’in yoğun yaşadığı Ruhr bölgesi kenti. Alman ve Macarlar’ın İstanbul’la ilişkileri ise eski ve köklü. Sivil Bir Girişim Alınan sonuçta içerik olduğu kadar yöntem de belirleyici oldu. Nitekim jüri kararına giren “Aşağıdan yukarıya (bottom-up) yapılanan süreç ve sivil toplumun oynadığı aktif rol, teklifin hayatî değerleri (crucial assets) olarak görülmüştür” ifadesi girişim grubunun becerdiği en önemli işlerden birine atıfta bulunuyor. Ülkenin idarî kültürünün aksine toplum, yerel yönetim ve merkezî yönetimin eşit biçimde çalışıp karar aldığı bu yapı eğer kentte yönetimi yönetişime dönüştürebilirse bu AKB’nin en değerli getirilerinden biri olacak Kentin ayakta kalan değerlerini ortaya çıkarmak veya birlikte yaşama kültürü gibi kaybolmaya yüz tutan değerlerini yeniden keşfetmek konusunda ise jüri “Dört element etrafında şekillenen bir program fikri, hem yenilikçi olması hem de kentin köklerine dayanan bir görüntü sergilemesi açısından son derece değerli bulunmuştur” diyor. AKB olmak da AB üyesi olmak gibi herkese ve her farklı kesime ayrı bir anlam ifade ediyor. AB üyeliği nasıl farklı beklentiler demekse AKB olmak da kentte ve kentten yaşayanlar için farklı, hatta bazen birbirine zıt beklentiler demek. Örneğin kentin bir mahalini yıkıp yeniden yapmak kimisi için estetik ve ticarî anlamlar taşıyacak diğeri için ise modern kent dönüşüm pratikleri açısından modası geçmiş ve insan dokusuna zarar verecek nitelikte olacak. Farklı yaklaşımlar ve zıt çıkarlardan yapıcı bir sonuç elde etmek herhalde kurulacak yapıların en çetin işlevlerinden olacak. En önemli kazancın kentin yeni bir kültür politikasıyla, yaşayan dokularına zarar vermeden geri kazanılması olacağı ortak hedef haline gelirse sorunlar giderilir. Bunun aracı da beş yıllık hazırlık aşamasında yerleşen birlikte çalışma kültürü olacak. Eğer bu ekip çalışması ruhu Salı günü açıklanan kararın alınmasında belirleyici olabildiyse bu, seçici kurulun da altını çizdiği gibi, ilerdeki sorunların giderilmesi için en önemli kazanımdır. AB Sürecine Taze Kan AB üyelik süreci açısından İstanbul’un 2010’da AKB olacak olması iyice tavsamaya yüz tutmuş AB işlerini bir nebze gündeme taşıyacak nitelikte. Aynı doğrultuda eğer AB süreci kopmadan sürerse 2010, olası katılım tarihimiz 2014 öncesinde yolun yarısı demek. Ayrıca 2014 resmen telaffuz edilmiyorsa da 2010 İstanbul’u dönüştürmek için kesin bir tarih olarak önümüzde duruyor. Bizi, hiç alışık olmadığımız “geleceği düşünmek ve hazırlamak” için zorluyor. Her iki tarafta hakim olan “biz-onlar” yaklaşımını değiştirebilecek güçte. Zira sonuçta “onlar” diye adlandırdıklarının kültür başkenti oluyorsun, Avrupalının daima “ötekiler” diye algıladığının bir kenti de onun kültürünün başkenti oluyor. Birbirini anlamak için bundan iyi fırsat mı olur? Avrupa’daki Türkiye tartışmasının büyük ölçüde kültür farkı üzerinden yürüdüğünü hatırlarsak AKB projesinin muhtemel katkısı ortada. Ama İstanbul veya Türkiye’nin kültürel olarak Avrupalı olduğunu kanıtlamak için değil, hem Avrupalı hem de daha fazlası olduğunu anlatabilmek için. Başbakan 12 Nisan’da yapılan basın toplantısında salondan gelen “ne kazanacağız” sorusuna, şu kadar para bu kadar pul değil “İstanbul’u kazanacağız ve Avrupa’ya kazandıracağız” dedi. Genişletirsek, bu çalışma gerçekten herkesin kazanacağı bir iş gibi duruyor. Zira “kültür” dar anlamını aşarak idarî kültürden birlikte yaşam kültürüne, barış kültüründen siyasî kültüre kadar farklı konulara sıfat olabiliyor. İlgi ve bilgi için www.istanbul2010.org |
|||||