|
|||||
|
|||||
Gırgır mizah dergisinin merhum Oğuz ARAL ile zirveye tırmandığı dönemde kapağında bir ibare olurdu: “Politika değil, politikacılarla uğraşır”. Bir dönemin ikonlarından sarı beyaz efsanevi dergide dönemin siyasetçileri mizahın tatlı sivriliğinden nasiplerini alırlardı.
Sivil toplum kuruluşları, sosyo-ekonomik temsil kurumları, özel sektör ve akademik etkinlikler için ise öncelik “politika ile değil, somut politikalarla uğraşmak” olmalı. Aradaki fark Türkçe’de yeterince bariz değil; İngilizce’de “politics” ve “policy” kavramları ile daha iyi açıklanıyor. Partiler ve siyasetçilerle ilgili olan ‘siyaset/politika’ ile toplumu ileriye götürecek ‘siyasetler/politikalar’ odaklı bir yaklaşım arasındaki fark söz konusu. Politikalar sorunların teşhisi ve çözümüne, atılımlara, bunlar için gerekli yasal, ekonomik ve toplumsal girişimlere, eylem planlarına, uygulama takvimlerine, finansman kaynaklarına ve iletişim araçlarına yönelik olur. Partilere, partiler içi ve arası ilişkilere, seçim propagandalarına ve kişilere odaklı bir politika tartışması başka, politikalarla ilgilenmek başka. Hangi politikacılar? Seçim havasının ülkeye egemen olmaya başladığı bir dönemde politika konuşulması doğal. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecini kim nasıl iyi yönetemedi? Hükümet ne umdu, ne buldu, ne arıyor? Muhalefet ne kazandı, ne kazanamadı, ne kazanacak? Partiler birleşiyorlar mı, yeniden mi birleşiyorlar, birleştiriliyorlar mı, birleşir gibi mi yapıyorlar? Anayasa değişecek mi, değişemez mi, değiştirilmez mi? Kim nereden aday olacak? Liste başları seçmene ne ifade edecek? Türkiye’yi önümüzdeki dönem kimler yönetecek? Politikada “kim?” sorusu kuşkusuz çok önemli, son derece belirleyici. Demokrasi, çağdaş ülkelerde halkın özgür iradesiyle kendi arasından en yetkin gördüğü kişileri geçici olarak yönetime getirme rejimidir. Milletvekilleri, bakanlar ve başbakan yerel, ulusal ve küresel düzeyde ülkenin sorunlarına çözüm getirebilecek, fırsatları değerlendirebilecek ve yeni atılımlar tasarlayabilecek yetkinlikte olmalılar. Bu nedenle, ülkeyi çok iyi yönetebilmek için gerekli niteliklerle, siyasal partilerin liderliği, yönetimi ve milletvekili adaylığı için gerekli nitelikler mümkün olduğunca aynı olmalı. Bu nitelikler arasındaki fark açıldıkça, ülke demokrasisi var oluş amacına aykırı işlemeye başlar. Hangi politikalar? Dolayısıyla “kim?” sorusu önemli. Fakat bir o kadar da eksik. “Nasıl?” sorusu da bir öncelik. Politikalar da bu noktada devreye girmekte. Seçimlere bu kadar yaklaşıldığı bir ortamda siyasal partilerin hangi politikaları nasıl uygulayacaklarına odaklanmaları gerekiyor. Bu yalnızca siyasal partilerin sorumluluğu değil. Medyanın, sivil toplumun ve seçmenlerin de çok daha fazla talepkar olması gerekiyor. Politikalar üzerine toplumsal tartışma sürekli olmalı, seçim dönemlerinde yoğunlaşmalı. Bu yönde bir süreç herkes için öğreticidir. Siyasal projeler arasındaki rekabet verimli olur. Daha nitelikli politikalar biçimlenir. Toplumun ortak akıl üretimi tetiklenir, ülke kazançlı çıkar. Ulusal çıkarlar korunur. Demokrasi güçlenir. Batı demokrasilerinden çeşitli örnekler bu denklemi doğrulamakta: • ABD’de iki yıl öncesinden başkan adayları televizyon programlarında görüşlerini açıklamaya, diğer adaylarla tartışmaya, farklı seçim bölgelerinde halkla görüş alışverişi forumları düzenlemeye başlıyor. Kongre için aday olanlar neredeyse bir sonraki seçime kadar sürekli kampanya halinde çalışıyor. • Almanya’da düşünce kuruluşları ve partilerin vakıfları sürekli üretim halinde (Sosyal Demokrat Friedrich Ebert, Hıristiyan Demokrat Konrad Adenauer, Liberal Friedrich Naumann ve Yeşillerin Heinrich Böll vakıfları). Halkın sorunları inceleniyor, diğer ülkelerde temsilciliklerle uluslararası ilişkilere yönelik araştırma ve etkinlikler düzenleniyor, parti politikalarına ve demokratik gündeme analitik bir katkı sağlanıyor. Ayrıca yerel basının çok güçlü olduğu Almanya’da seçmenlerin günlük yaşamı ile siyaset daha iç içe gelişiyor. • İngiltere’de her hükümetin karşısında muhalefetin bir gölge kabinesi var. Hükümet çalışırken muhalefet de aynı dosyalar üzerinde ayrıntılı bir etkinlik içinde. Halk iktidarda diğer partilerden biri olsa ‘kim, hangi politikaları, nasıl uygulardı?’ daha açık görüyor. Seçim zamanı bir sonraki dönemi belirleyecek olası politikalar muamma olmuyor. • Hollanda, İsveç, Belçika gibi nispeten küçük nüfuslu güçlü demokrasilerde siyasetçi seçmenin günlük yaşamı içinde yer almakta. Yerel ölçek önemli. Siyasetçilerin günlük iş programlarında halkla ve güncel konularla daha sık yakın temas olanağı var. Bu tür ülkelerde, diğer demokrasilerde de etkili olan gençlik kolları ve düşünce kulüpleri semt düzeyinde devreye giriyor. • Fransa’da cumhurbaşkanlığı adayları işe toplumun gereksinimi olan politikalar üzerine kitap yazmakla başlıyor. Aylar süren forumlar düzenliyor, medyada ülkenin gündemi derinlemesine irdeleniyor. Örneğin, son olarak Nicholas SARKOZY’nin önerdiği politikalar, Fransız seçmeni özellikle cezbeden bir yönteme dayanıyorlardı: somut teşhisler, yaratıcı çözümler, yeni hedefler, ayrıntılı eylem planları ve gerekli mali kaynaklar. Bunun da üzerine elzem olan başka bir boyut: etkin iletişim. Adayın önerdiği politikaları halka yalın ve güven verici bir şekilde iletebilmesi. SARKOZY’nin iktidar yürüyüşünde oluşturduğu siyasal söylemde içerik olarak olmasa da, yöntem açısından diğer ülkelerdeki siyasal partilerin dikkate alması gereken özellikler var. Genel olarak çağdaş demokrasilere baktığımızda en önemli özelliklerden biri siyasal liderle ile seçmen arasında monolog değil, yapısal bir diyalog olması. Lider yalnızca seçim meydanlarında, televizyon programlarında veya parti grup toplantılarında kürsüden görüşlerini açıklayan bir kişi değil. Liderler ve diğer siyasetçiler aynı zamanda akademik konferanslarda, halk forumlarında, partiler tarafından düzenlenen özel etkinliklerde zaman geçiren, dinleyen, tartışan, öğrenen kişiler. Son on yılda gelişen internet sayesinde sanal forumlar da artık siyasal yaşamın temel boyutlarından biri haline geldi. Forum İstanbul 2007 Forum İstanbul 2007 toplantısında bu yıl politika yoktu. Politikalar vardı. Forumun 10–11 Mayıs’ta gerçekleşen oturumlarında ülkenin gündemindeki somut konular konuşuldu her zaman olduğu gibi (www.forumistanbul.com). Ankara’daki politika gündemi olağan halinden bile daha fazla yumaklaşınca, politikacıların çoğu son anda katılamadı. Böylece, bazı politikacıların arkalarında etrafı rahatsız eden korumacı, ricacı, teşrifatçı, göze görünmeci, göze girmeci, görüntü alıcı ve alkışlayıcı ordusu Forum’un huzurunu bozamadı. Toplantı salonları dolu, katılımcı trafiği düzenli, toplantı dışında katılımcılar arasındaki temaslar rahat bir ortamda gelişti. Türkiye ve yurtdışından her biri konularını iyi bilen, bireysel, kurumsal veya toplumsal temsil niteliği olan konuşmacılar Türkiye’nin gündemi ve yakın geleceğini belirleyen bazı önemli politikaları tartıştılar: • Küresel ekonomideki değişimler ışığında Türkiye için uzun vadeli bir gelişme stratejisi. • Avrupa’nın geleceği, AB kamuoyu ve Türkiye • Değişmekte olan küresel enerji düzeninde Türkiye’nin politikaları • Avrupa’nın küresel rekabeti ve Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde bilgi ekonomisi • Dünya tarım ve gıda pazarlarında artan sıkıntılar karşısında Türkiye • Almanya dönem başkanlığında Türkiye-AB ilişkileri • Küresel ısınma ve su kaynakları sorunu • İletişimin gücü ve lobicilik • Türkiye’nin dış politikasında bölgesel güç dengeleri • Gelişme stratejilerinde gayrimenkul yatırımları ve finansmanı • Gençlik 2023 Türkiye’sine nasıl hazırlanıyor? Somut gündem Türkiye seçim dönemine giriyor. Bu süreçten demokrasinin güçlenerek çıkması en büyük kazanç olacak. Ülkenin iç huzuru, istikrarı güvenliği, kalkınma |
|||||