AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
AB nasıl değişiyor? Türkiye nasıl etkileniyor?
 
AB değişiyor. Yeni ‘Lizbon Reform Antlaşması’ ile AB kurumsal yapısına bir dizi yenilik getirildi. Bunlar mükemmel bir yapı oluşturan en akılcı düzenlemeler değil. Ülkeler arası duyarlı pazarlıklarda karmaşık uzlaşma arayışlarının sonuçları:

- AB Konseyi Başkanı. ‹ki buçuk yıllığına atandı. AB liderleri nispeten ikinci planda bir uluslararası siyasal kimliği olan Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy’u seçtiler. Van Rompuy Başbakanlığı öncesinde Türkiye veya bir dış ilişkiler konusunda yetkili bir görevde bulunmadı. Başbakanlığı sırasında ise Belçika Türkiye`ye açık desteğini sürdürdü. Beş yıl önce Türkiye konusunda o zaman müzakerelerin açılmaması için yapılan kampanya etkisinde bir demeci ortaya çıktı. Şimdiki görevi doğrudan Türkiye`yi etkilemiyor, Türkiye konusunda bir karar mercii değil. Fakat halen içinde bazı karşıt içgüdüleri varsa ve çok sıkışık bir kriz anında kendisin arabuluculuğu istenirse olumsuz etkileri olabilir. Şimdilik genel olarak AB liderler zirvelerine oturum başkanlığı ötesinde ne derecede etkili bir konumda olacağı da bilinmiyor. Zaman gösterecek. Sonuçta ortaya bir başkanlıklar ağı çıkmakta: Konsey Başkanı, üç ülkeden oluşan onsekiz aylık başkanlık takımı, bu takımın içinde altı ayda bir değişen başkan, AB Komisyonu Başkanı, Dışişleri Konseyi Başkanı olacak olan Dışişleri Bakanı ve Euro Grubu Başkanı.

- AB dışişleri bakanı olarak AB Komisyonu’nun ‹ngiliz üyesi ve Dış Ticaret Komiseri Catherine Ashton seçildi. Bu kişi aynı zamanda AB Komisyonu Başkan Yardımcısı olarak Bakanlar Konseyi ile Komisyon arasında köprü olacak. AB Başkanı gibi, AB Dışişleri Bakanı da iki konuda devreye girecek. Birincisi, yirmiyedi üye ülkenin politikaları arasında bir uzlaşma sağlamak. ‹kincisi, bu olası uzlaşmanın Avrupa ve dünya kamuoyu nezdinde sözcüsü olmak.

- AB Bakanlar Konseyi’nde çift çoğunluk sistemi. Çok önemli. Üye ülkeler arasındaki güç dengesi bu kurala yansıyor. Kararlar için salt değil nitelikli çoğunluk gerekli. Bunun için 2014’den itibaren üç koşulun bir araya gelmesi gerekecek: üye ülke sayısının yüzde 55`i, en az onbeş ülke ve AB nüfusunun en az yüzde 65`inin temsili. Ayrıca birçok değişik durum için farklı hesaplar, kararı tıkama azınlıkları ve geçici düzenlemeler var.
Karmaşık bir sistem. Tabii AB içinde uzlaşma geleneği var. Ne var ki artan üye ve yetki alanı sayısı sonucunda durum değişebilir. Bu arada genişleme ve vergi gibi bazı alanlarda oybirliği kuralı, yani üye ülkelerin her birinin veto yetkisi devam edecek.

- AB Komisyonu 2014’den itibaren her ülkeden bir komiser kuralı ile seçilmeyecek. Coğrafi dağılım ve büyük-küçük ülke dengesine göre sırayla üye ülke sayısının üçte ikisi kadar komiser, görevlendirilecek. Komisyon Başkanı Avrupa Parlamentosu tarafından seçilecek. Ortaya daha etkin çalışacak bir Komisyon çıkıyor. Fakat kendisinden komiser bulunmayan ülkelerin Komisyon’a yaklaşımı değişebilir. Komisyon bir nevi AB hükümeti olma özelliğini kendine ait kurumsal alanda sürdürmeye çalışacak.

- Avrupa Parlamentosu’nun gücü her reformda olduğu gibi artıyor. Daha çok alanda Konsey ile birlikte ‘ortak karar’ kuralı işleyecek. Parlamenter sayısı 751 ile sınırlanıyor. Ülke başına en fazla 96, en az 6 koltuk tahsis ediliyor. Bunların dağılımına AB Konseyi karar verecek. Ulusal parlamentolara da, yasa tasarılarının AB düzeyinde yetki alanına uygunluğu konusunda denetim olanağı veriliyor.

Daha birçok konu var: Bazı alanlarda daha ileri birlik isteyen bir grup ülkenin “güçlendirilmiş işbirliği”, AB vatandaşlığı ve dilekçe hakkı, temel haklar bildirgesi, dış politika ve iç güvenlik düzenlemeleri, ...

Yenilenen AB ve TürkiyeTürkiye açısından AB’nin evrim halindeki kurumsal yapısı önemli. Çünkü:

1- Ulusal çıkar meselesi. En önemli ekonomik ve siyasal muhatabımızı iyi bilmek gerek. AB’ye üye adayı olmayan ABD, Japonya, Brezilya, Hindistan gibi ülkeler için bile, AB’yi anlamak çok önemli bir ulusal çıkar konusudur. Karmaşık sistemi ile aldığı kararlarla AB küresel ekonomiye yön veriyor, standartları belirliyor ve uluslararası ilişkilerde önde gelen bir rol oynuyor.

2- Bugünün değil, yarının AB’sine üye olacağız. ‘AB nereden geliyor?’ ve ‘nereye gidiyor?’ sorularına dikkat etmeliyiz. Türkiye AB için hazır olurken, AB’nin de daha etkin işleyen bir kurumsal yapıya sahip olması gerekli. Karar alma sistemi tıkanmış, siyasal zafiyet içinde bir AB Türkiye için çekim gücünü yitirebilir. Diğer yandan, AB içindeki siyasal denge sorunlarını iyi anlayan bir Türkiye, kendi hedefleri doğrultusunda önemli fırsatlar yakalayabilir.

3- Türkiye’nin AB üyeliğinin kurumsal sonuçları belirleyici bir etken olacak. Son Lizbon Antlaşması yeni üyelikler için dar bir alan yaratmakta. ‹ki-üç küçük aday ülke dışında, diğer genişlemeler için mevcut kurumsal yapının tekrar yenilenmesi gerekiyor. Özellikle AB Bakanlar Konseyi ve Avrupa Parlamentosu’nda nüfus kıstasına bağlı dengeler Türkiye lehine önemli bir ağırlık oluşturacak. Bu gerekçeyi giderek Türkiye’yi ikinci sınıf bir “ayrıcalıklı ortak” konumuna itmek isteyen bazı AB çevrelerinde daha çok duyacağız. Türkiye’yi destekleyenler de, ortada bu kadar önemli siyasal ve ekonomik neden varken, kurumsal yapının buna uyum göstermek zorunda olacağını savunacak. Kaldı ki, yeni reformlar antlaşmalarda bazı değişiklikler için karar almayı kolaylaştırıyor. Ayrıca müzakerelerde bu konu en sonda gündeme gelen bir başlık. Tabii bu arada belki de AB’nin kurumsal yapısı zaten daha esnek bir sisteme yönelecek ve sorun önemini yitirecek.

AB’nin kurumsal açıdan nispeten rahatlamasından ilk yararlanacak aday ülke ‹zlanda. Ekonomik kriz darbesiyle AB dışında kalma tercihinin bedelini ağır ödeyen bir ülke. ‹zlanda. Hızla bir AB başkenti olma yolunda ilerleyen Reykjavik AB’nin sınırlarını daha Batı’ya taşıyacak.

Avrupa değişmeye devam ediyor. AB giderek daha derin bir birlik, fakat bir devlet değil.

En Batı’daki ülke yakında ‹rlanda değil ‹zlanda.

Peki ya en Doğu’daki ülke? Sorular uzun süredir değişmiyor. Hangi Türkiye? Hangi AB?