ARKA BAHÇE Bülent AKARCALI
Türkiye AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı
Değerler İttifakı
 
Hazreti Muhammed’i ve dolayısıylaİslam’ı, Müslümanlar’ı küçük düşüren karikatürler sonrası patlayan tepki fırtınası çok sayıda yazının yayınlanmasına da imkan sağladı. Bu yazıların bir kısmı da bugünkü gelişmişlik ve çağdaşlık içinde yaşayan Batı’nın bir anda ne kadar acımasız olabileceği ve geçmişte olmuş olduğu üzerinedir. Birlikte yaşamaya nerdeyse atalarımızın Anadolu’ya gelmesiyle başladığımızveyaşamaya devam edeceğimiz Batı, tüm olumlu yönleri yayında ağır mezalimlerle dolu bir geçmişe sahiptir. Ve bu geçmişte ezilen ve zulüm görenlerin çoğu da Müslümanlar olmuştur. Haçlı seferleriyle başlayan bu vahşet, Hindistan ve Pakistan daİngilizler’le, Tunus-Fas-Cezayir de Fransızlar’la, Afrika’dan köle ticaretiyle Amerikalılar’la ve en son Bosna Hersek’de Sırplar’la devam etmiştir. ABD`nin Irak işgali Batı`nın bir İslam ülkesineilk Haçlı seferiyle yerleşip yaklaşık bir asır kalıp işgal ettikleri Müslüman topraklarının son örneğidir. Saddam rejimini en çok eleştirmiş ve Saddam’la sempatik ilişkiler içine girmiş sağ veya sol siyasi çizgide bulunan Türk Devlet adamlarınıacımasızca kınamış biri olarak dahi Irak`ın Saddam’dan kurtulmabedelinin bu kadar ağır olmasını kabullenemiyorum.

Batılılar kendi barbarlıklarını unutarak ve bunlarıkendi halklarından da gizlemeye çalışarak diğer ulusları küçümseyerek, kendi yarattıkları bir sahte övünme-mağrur olmayla yoğrulmuş sanal birüstünlük kompleksi içinde yaşamaktalar. Örneğin, başka ülkeleri güya terbiye etmek, demokrasi öğretmek gibi kendilerine vehmettikleri "misyonları” çerçevesinde, Irak`taki varlıklarını demokratik meşruluğa bağlamaya çalışırlar: Türkiye`den Ermeni meselesinde güya bir ikrar ve itiraf bekler. Sömürgeci geçmişlerini (Kızılderililer’in yokedilişi, Afrikalı kölelerin Kuzey ve Güney Amerika`ya getirilişleri ve Cezayir katliamları gibi) unuturlar.

Kendi hatalarını gösteren roman ve filmler çok azdır. Spielberg`in "Amistad" filmi (Afrikalı köleleler), "Little Big Man", "Dancing With the Wolves" ve geçen yıl TV`de gösterilen "Into the West" (Kızılderililer için) dizisison yıllarda ortaya çıkmaya başlayan istisnai "günah çıkartmalar"dır.

Bu günah çıkarma ise Avrupa’da çok daha azdır. Hatta geçenlerde bir kısım Fransız aydınını dahi isyan ettiren yasa çıkarma deneyimi gibi değil eleştirme tarihi gerçekleri saptırmaya çalışanlar olur. Fransız sömürgeciliğinin, işgal edilen ülkelere ne kadar yarar sağladığını yasa zoruyla okul kitaplarına sokmak için başlatılan yasal prosedür aslında kara mizah konusu olabilecekbir girişim örneğidir. İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla işbirliği yapanlara ait Paris polisindeki arşivin kamu oyuna açılmasının üzerinden daha beş yıl geçmiş değildir.

Geçenlerde bu konuları çok güzel işleyen bir makale elime geçti, yazarı Kudret TAMERLER 1962 İstanbul doğumlu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü Mezunu, sermaye piyasaları ve bankacılık üzerinde çeşitli kurumlarda çalıştıktan sonra, tekstil sektörüne girmiş ve 2002 yılında ARI Hareketi`ne katılmış.

Medeniyet tezleri üzerine bir değerlendirmeyi içeren yazısını sizlere aşağıda sunuyorum. Huntington 1993 yılında yayımladığı ``Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması`` makalesinde ve 3 yıl sonrasında aynı adla yazdığı kitabında, 21. yüzyıl için, geçmiş yüzyıla göre farklı bir dünya öngörüyordu ama ileriye değil bir şekilde geriye bakıyordu. 21.yüzyıl için farklı ama farklı olduğu kadar da bilindik bir vizyon ortayaatılmaktaydı.

Ulus devletlerin savaşlarına sahne olan 20. yüzyıl, aynı zamanda ideolojilerin de çağıydı ama 21. yüzyıl artık ulus devletlerin veya ideolojilerin değil, çatışan medeniyetlerin çağı olacaktı. Ulus devletleri içine alan geniş bir medeniyetler bloklaşmasının oluşacağını, bublokların birbiri ile çatışma içinde olacağını ilan ediyordu Huntington. Durduk yerde niçin böyle olacak idi sorusunu, dünya küreselleşiyor görünüyor ama esasında hızla bölgeselleşiyor diyerek cevaplayan Huntington, medeniyetleri de özellikle ortak din paydasında ulus devletler üstünde oluşan bölgesel alanlar olarak görüyor, dünyayı farklıfarklı medeniyet bloklarına ayırıyordu. Dünya Batı, Japon, İslam, Hindu, Slav-Ortodoks, Latin Amerika, Konfüçyüs ve Afrika medeniyet bölgelerinden, hatta adeta medeniyet adalarından oluşmaktaydı. Ada halklarının gözleri de adeta birbirlerinin gırtlaklarındaydı. Huntington`a göre dünyada bir yanda ekonomik ve kültürel bir küreselleşme yaşanırken, bir yanda bu anlamda gelişen bir küreselleşmeye karşı duran ve bunu da tarihsel olarak Hıristiyanlıkla ve Amerikan Emperyalizmi ile eş değer gören ve zaten de batı ile tarihten gelen bir kanlı sınır komşuluğu olan İslam medeniyeti vardı ve bu medeniyetin batı ile bir çatışma içinde olması zaten kaçınılmazdı. Bu kaçınılmaz çatışma öncelikle Batı ve İslam medeniyeti arasında, ama aynı zamanda muhtemelen İslam medeniyeti ile ittifak içinde olabilecek Konfüçyüs medeniyetini içerecek bir çatışma olacaktı.

Medeniyetler arasında ve özellikle de İslam ve Batı medeniyeti arasında kanlı bir sınır komşuluğu olduğunu söyleyen Huntington, bu sınırlardaki kanlı fay hatlarında kanla oluşmuş tarihsel aşırı gerilimlerin olduğunu ilan ediyor ve bunu bir veri kabul edip, ortaya batı için izlenmesi gerekenbir dünya vizyonu koyuyordu adeta. Bu çıkarımların asıl hedefi de, iki kutup arasında yaşanan 20.yüzyıl soğuk savaşı döneminden sonra artık yeni dönemde aynı medeniyeti ve medeniyetle dini bağladığı için de, aynı dini paylaşan ülkelerin oluşturacağı bölgesel güçlerin arasında sıcak bir çatışma olacağı öngörüsününözellikle batıda geniş kitlelere mal edilmesi idi.

Huntington`un tezleri üzerine bir sürü nedenler, niçinler sorulabilir. Bu tezi savunanların bu niçin sorularına verebildikleri cevaplar ise hep iddia edilen durumu rasyonel bir nedensellik içinde açıklamaktan ziyade, adeta bu durumun zaten var ve verili olduğunu ikna etme amaçlıolmaktadır.

Bu tezlerin misyon ve vizyonunu sorgulayanlar ise, hiç de öyle verili bir durum olmadığını görmüşlerdir. Bu tür tezlerin, düşüncelerinin arkasında verilen mesaj, asıl olarak farklıklar dünyasında tekliğe ulaşılana kadar mücadelenin ve çatışmanın süreceğine dair oluşturulan ve pazarlaması yapılan bir politik inançtır. Dünyaya ütopik teklik gözüyle bakıldığında, Huntington tezlerinin genel kabul göreceği de açıktır, kaçınılmaz çatışmaların yaşanacağı da... Bu inancın yansıtıldığı mesajların zaman zaman ABD başkanı tarafından dahi verilir, sonra hemen yalanlanır durumda olmasındaki trajikomik durumlar hala hafızalardan silinmemiştir.

Şimdi biraz geriye gidip, dünyaya 1940`ların dünyasından bakalım. Bilindiği üzere batı dünyası, bu yüzyılın büyük bölümünü özellikle komünizmle mücadele etme yöntemleri üzerinde harcamıştır. Karşı kutup komünizmdir. Ama yok edilmesi kolay değildir. Komünizmin doğrudan cephe alınarak ve girişilecek bir sıcak çatışma ile yenilgiye uğratılmasının mümkün olmadığını ilk öne süren, o dönem ABD yönetiminde de görev alan, döneminin önemli dış politika uzmanlarından olan George F.Kennanolmuştur.

Mücadelenin kuşatma, çevreleme ve izole etmek politikası ile yürütülmesi gerektiği tezi ile sıcak savaş yerine soğuk savaş ve çevreleme stratejisini formülize eden George F.Kennan bu tezi ile neticede Üçüncü Dünya Savaşı’na karşı geçerli bir alternatif sunmuştur ve bu stratejisi de uzun yıllar boyunca benimsenmiştir. Son dönemlerde ise Huntington`un medeniyeti dini şu veya bu olarak ve adeta din bazlı adacıklardan ibaret tanımlamasında ki aymazlık, rasyonel Kennan tezleri ile çakıştırıldığında, bazılarının kafalarındaki yeni batı stratejik açılımlarını da, 21. yüzyıl projelerinin ipuçlarını da görmek mümkündür.

Bu stratejik açılımları bugün izlenen politikalardan takip etmeye çalıştığımızda ise, örneğin Huntington tezinin ortaya atıldığından beri dillerde olan Çin ve Batı arasında çatışma öngörüsünden hareket edilerek tezde adı geçen Konfüçyüs medeniyeti ile İsla