AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
AB komisyonu raporları külliyatı
 
Bir rapor açıklanması ritüeli daha izledik AB kurumlarının salonlarında. AB Komisyonu’nun yıllık Türkiye raporları 1998’den beri yayınlanıyor. İlk rapor ağır eleştiriler doluydu. Fakat yine de bir yıl sonraki “resmen AB adayı ülke” kararının önünü açmıştı. Daha sonra reformlar hızlandı. Böylece 2004 yılı raporu “Türkiye Kopenhag siyasal kıstaslarına yeterince uymaktadır” dedi. Türkiye AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı.
Artık 2010 raporunun da tam üyelik hedefini belirlemesi gerekirdi. Ne yazık ki bu doğal süreç aksadı. Türkiye de, AB de kendi iç sıkıntılarını aşamadı. Kıbrıs sorununda da dar görüşler baskın çıktı, müzakereler nispeten tıkandı.

Foto€raf de€il film gerek
Türkiye yıllardır AB sürecinde çıka ine ilerliyor, AB Komisyonu da raporluyor. Demokrasiden, ekonomiye, hukuk devletinden, pazar ekonomisine, yargının reformundan, sosyal politikalara her yıl Brüksel’de Türkiye’nin bir fotoğrafı çekiliyor. Bu raporlar her fotoğraf gibi durağan; anlık birer Türkiye analizi. Komisyon’un aday ülkelere yönelik ilerleme raporlarının doğası, bir Dünya Bankası, uluslararası ekonomik kuruluş veya finans kurumu analiz raporundan farklı. Raporları yan yana dizsek Türkiye fotoğrafları sergisi olur.
Eğer bu raporların karşılaştırmalı analizini yaparsak ortaya daha dinamik bir bakış açısı çıkar. Bir defterin her sayfasının alt köşesindeki görüntülerin, sayfalar hızla çevrildiklerinde verecekleri hareketli film görüntüsü oluşur. İşte Türkiye-AB ilişkilerinde ihtiyaç duyulan yaklaşım da bu. Fotoğraf değil filmi görmek gerek. Yalnızca geçmiş sahneleri değil, gelecek sahnelerin de senaryosu önemli. Sorunların tespiti kadar, evrimlerine de bakmak gerek. Önümüzdeki birkaç yılı belirleyen demokratik, ekonomik ve sosyal eğilimler asıl belirleyici olan. Ancak o zaman bazı sorunlar, gelişen çözümleri ile birlikte fırsata dönüşebilir. Hem Türkiye, hem de AB için. Örneğin bölgesel kalkınma, kadınların iş gücüne katılımı, teknolojilik yenilikçilik… Diğer taraftan, bazı ilerleme gibi gözüken gelişmeler dikkatle izlenmesi gereken potansiyel sorunlara dönüşebilir. Örneğin yargı reformu. Bazı alanlar ise filmin akışında öngörülemeyen gelişmelere ait. Kıbrıs bunların en etkili olanı.

Dengeler, dengesizlikler
Komisyon son raporlarında şu konuları Türkiye lehine olumlu olarak vurguluyor:
• Türkiye'nin AB adaylığının yasal meşru zemini
• Türkiye'nin AB üyeliğinin Avrupa'nın geleceğine katkısı
• Türkiye'nin yalnızca son bir yıldaki değil, 1998'deki ilk rapordan bu yana demokratik atılımlarının dikkate alınması
• Türk ekonomisinin dinamizmi ve AB açısından önemi
• AB mevzuatına uyum yönünde başarı ile kat edilen yol (ve geriye kalan önemli mesafe).
Bu son nokta çok önemli. Kadın-erkek eşitliği politikaları, tüketici hakları, sosyal haklar, kayıtdışı ekonomi, çevre, bilim, gıda güvenliği gibi Türk halkının yaşam standartlarını yükselten bu alanlar aslında AB sürecinin temel direklerini oluşturuyor. Fakat gerek bu tür konuların teknik niteliklerini medyatik ilgiye dönüştürme zorlukları, gerekse siyasal gündemin odağındaki Anayasa, Ergenekon, Kürt açılımı ve yargı sistemi gibi konuların çekim gücü, AB raporlarının kamuoyundaki algılanma yörüngesini etkilemekte.
AB Komisyonu’nun 2010 Türkiye raporu birçok açıdan iyi incelenmesi gereken önemli bir içeriğe sahip. Genel olarak bu yıl belirginleşen bazı özellikleri var:
• Raporun siyasal değerlendirmeler bölümü, çok zorlanarak ve çelişkiler içinde yazıldı. Tam tersine, ekonomi ve yasal mevzuat uyumu bölümleri tutarlı, uzmanlık yönü güçlü, yapısı ve yöntemi anlaşılır nitelikteler.
• Demokratik reformlar, Anayasa, HSYK ve Ergenekon gibi konularda AB Komisyonu birçok dengeyi gözetmek zorunda kaldı: AB kamuoyunda saygınlığını ve tarafsızlığını gözetmek, Ankara’nın olumlu çabalarını takdir etmek, Türk toplumundaki ve muhalefetteki demokratik kaygıları dikkate almak, AB içindeki Türkiye karşıtlarının gerekçelerini güçlendirmemek, …
• Türkiye’nin AB sürecinin uzaması AB Komisyonu raporlarının siyasal bölümlerinin mayasını bozuyor. Geçmiş yıllarda AB adayı ülkeler incelenirken söz konusu olmayan ayrıntılar gündeme geliyor. Örneğin, Anayasa Mahkemesi’ne seçim veya HSYK’nın daireleri gibi konularda ne Avrupa’da ortak bir uygulama standardı var, ne de AB Komisyonu’nun bu alanlarda uzmanlık yeteneği.
• Diğer aday ülkelerin süreçlerinde pek yaşanmayan bir şey Türkiye dosyasında dikkat çekiyor. Filmin arada bir sarması. Yeni yeni sorunların belirmesi: medya özgürlüğü, internet yasakları… Veya bazı sorunların pekişmesi: kadın iş gücü, yolsuzluklar…
• Kıbrıs konusunda karşılıklı küçük adımlarla göreceli tıkanıklığı zamana yaymak için bir hareket alanı arayışı Komisyon raporuna da yansımış durumda. (Bu cümlenin barındırdığı nüanslar, Kıbrıs sorunun doğası gereğidir).
• Özellikle Paris ve nispeten Berlin kaynaklı “Türkiye’yi Batı dünyasından dışlamadan AB üyeliği sürecini yavaşlatma” yaklaşımı raporun düşünsel geri planını etkiledi.
Bu raporu neredeyse bedava bir stratejik danışmanlık hizmeti olarak algılamak da olası. Toplumsal yaşamı doğrudan ilgilendiren birçok temel alanda veriler içeriyor. Seçim yılına giren Türkiye için daha somut siyaset önerileri ve daha nitelikli bir siyasal rekabet ortamı için yararlı olabilecek bir rapor.
Daha stratejik boyutta ise, raporun artıları ve eksilerinin ortaya çıkardığı artık kaçınılmaz bir gerçek var:
Türkiye’nin AB üyeliği süreci daha demokrat, katılımcı ve siyaset üstü bir ortak vizyon içinde olmalı. Özgürlükler, kadın hakları, sosyal politikalar, bölgesel kalkınma, teknoloji, doğa ve en önemlisi eğitim odaklı kapsamlı bir yaklaşım zorunlu. Ayrıca Avrupa’nın geleceği ve küresel ortam dikkate alınmalı. Artık bu filmin senaryosunu AB Komisyonu değil Türkiye belirlemeli.