|
|||||
|
|||||
Avrupa’nın son duvarında altıncı bir delik açıldı. Lefkoşa’daki Lokmacı kapısından artık ada halkının karşılıklı geçebiliyor. Genelkurmay başkanının Nisan başında adadaki siyasî değerlendirmeleri esnasında beyan ettiği ‘Lokmacı Kapısı’nın açılması adil ve kalıcı bir barışa doğru giden çok büyük bir adım değil’ hükmünün doğru olup olmadığını zaman gösterecek. Adada zorlu ama ümitli bir süreç başladı. Mesele fazlasıyla eski ve yüklü.Konunun dört tarafının da zaman içerisinde elde ettiği sayısız koz ve biriktirdiği sayısız zaaf var. Karşılıklı hamleleri ve tavizleri değerlendirirken koz ve zaafların bir tek hedefi olmalı: Adanın kalıcı bir barışa kavuşması. Ama bakalım büyüklerimiz bu konuda ne düşünüyor. Genelkurmay başkanı siyasî mesajlarında bu barışın koşullarını ve kırmızı çizgilerini belirlemiş bulunuyor. Mesajlar çok sarih: ‘1960’da barış oldu, Rumlar saldırıya başladı. O barışın güvenli olduğundan emin olunmalı. Onu gözlemlememiz lazım. Kıbrıs Türkü ne kadar güvenliktedir buna tam kanaat getirmemiz lazımdır. Çekilme için sadece anlaşma yetmez.’ Amaç ‘Kıbrıs Türkünün güvenli, müreffeh ve izolasyonlardan kurtulmuş, çağdaş bireyler olarak yaşaması’dır. ‘Gelecekte hangi tür anlaşma olursa olsun, bu anlaşmanın mutlaka Kıbrıs Türklerinin egemenliğine ve eşit haklarına dayanması gerektir’. Genelkurmay Başkanı, barış ancak bizim dediğimiz, beğendiğimiz gibi olur demeye getiriyor. Birkaç hafta sonra Millî Güvenlik Kurulu ise şu ifadelerle meseleye nasıl baktığını açıklıyor: ‘Kıbrıs`ta 21 Mart 2008 tarihinde başlayan yeni süreç ayrıntılı olarak ele alınmıştır. Bu çerçevede, Türkiye`nin Kıbrıs’ta adil ve kalıcı bir çözüme ulaşılması çabalarını içtenlikle desteklediği, çözümün Ada`daki gerçekler temelinde iki ayrı halkın ve iki demokrasinin varlığına dayanacağı, iki kesimliliğin, iki tarafın siyasi eşitliğinin, iki kurucu devletin eşit statüsünün ve yeni ortaklık devleti parametrelerinin korunmasının esas olduğu, Garanti ve İttifak antlaşmalarının yürürlükte kalacağı vurgulanmıştır. ‘İnsan bu beyanları duyunca ‘neden o zaman yeni bir süreç başladı ve neye yarayacak’ diye sormadan edemiyor. Amatör siyasetçiler de dahil, dış politikayı askerî pozisyona indirgeyen herkesin bilmesi gereken altın kurallar var. Hele uluslararası ihtilaflarda, hiçbir zaman ve hiçbir durumda taraflar yüzde yüz haklı veya haksız değillerdir. O yüzden sadece bir tarafın belirlediği koşullarla varılacak anlaşma kalıcı olmaz. Uluslararası müzakere ustası Kissinger’in ‘en kalıcı anlaşma tarafların masadan eşit derecede gayrimemnun olarak ayrıldıkları anlaşmadır’ yollu meşhur sözü Kıbrıs meselesini fevkalade iyi tarif ediyor. Adanın ve Türkiye’nin çıkarı Bir kez daha tekrarda yarar var. 2005 başından beri dilimizde tüy bitercesine söylediğimiz AB sürecinin Türkiye’nin siyasî ve iktisadî istikrar açısından önemi yumurta kapıya, bıçak da kemiğe dayanınca idrak edilmiş bulunuyor. Tipik ‘bir musibet bin nasihattan etkindir’ hâli. Nitekim şu sıralarda AB’nin öneminden söz etmeyen pek yok. Başbakan bile AB’den söz eder oldu. Ancak önümüzdeki Kıbrıs fırsatını AB meselemiz ışığında değerlendiren pek yok. AB sürecini ve müzakereleri canlandırmanın yollarından biri Kıbrıs’ya yeniden başlayan sürecin olumlu gelişmesinden geçiyor. Adada çözüme doğru evrildikçe Kıbrıs Cumhuriyeti, kösteklediği müzakerelerin önünü er veya geç açmak durumunda kalacaktır. Kıbrıs’ın arkasına saklanan bazı batılı AB üyelerinin de sürekli istismar ettikleri Kıbrıs argümanı ellerinden gidecektir. Bu anlamda Yunanistan’ın Kıbrıs’tan geçmiş olan AB yolu gibi Türkiye’nin de AB yolu, dönüp dolaşıp yine Kıbrıs’tan geçeceğe benziyor. Hatırlayalım, bu yol 1974’te Kıbrıs’ta Nikos Samson darbesi, askerî harekât ve Atina’daki darbeci Albaylar Cuntası’nın devirmesiyle açılmıştı. Ancak bu fırsatı tersinden okuyanlar şimdiden faal. Onlar Kıbrıs ipoteğinin Türkiye’nin AB sürecinin önünden kalkmasını istemeyenler. Bu hedef doğrultusunda yapacakları belli: Talat yönetimini zorda bırakmak ve Kıbrıs’taki yeni süreci ellerinden geldiği kadar engellemek. Bu cenahların AKP’nin içinde bulunduğu zor konumu sonuna kadar sömüreceklerini, yapabileceği olumlu hamleleri engelleyeceklerini bilmeli ve Kıbrıs’ın bölünmüşlüğünü bitirecek çabaları bu hamleleri dikkate alarak desteklemeliyiz. |
|||||