|
|||||
|
|||||
National Geographic Türkiye Dergisi’nin Haziran 2008 sayısında Paul Roberts’in 2004’te yayınlanan “The End of Oil” adlı kitabına yer verilmiş. Bu yazımda, sizlerle petrolün geleceğini ele alan bu kitabın National Geographic Türkiye Dergisinde verilen ana hatlarını paylaşmak istedim. Suudi Arabistan’lı petrol jeoloğu ve uzun yıllar Saudi Aramco adlı kamuya ait bir petrol şirketinde araştırma ve üretim birimin başında bulunan, Sedat İ. El Hüseyni’ninhesaplamalarına göre dünya petrol üretimi 2004 gibi erken bir tarihten beri sabit durmaktadır. Aynı derecede endişe verici olan ise, üretimin bu “düz” seyrinin, en iyimser tahminle 15 yıl sürebilecek ve ardından geleneksel petrolün “aşamalı ama geri dönüşü olmayacak şekilde düşüşe geçebilecek” olması. 2004’te petrol endüstrisine danışmanlık yapmak üzere Aramco’dan emekliye ayrılan Hüseyni’nin haklı olması halinde, savunmadan ulaşıma ve gıda üretimine kadar tüm önemli sistemleri ucuz ve bol miktardaki petrole bağımlı olan dünyayı köklü bir değişim bekliyor demektir. 1900’de günde bir milyon varilin altındaki miktarından, sürekli bir artışla, günümüzdeki 85 milyon varil düzeyine ulaşan küresel petrol üretiminin hızı eninde sonunda kesilecek. Hazır olalım ya da olmayalım, bir “petrol sonrası dönem” ile karşı karşıya kalacağız ve bu, -ABD ve diğer büyük petrol ithalatçılarının, petrol kaynaklarını stratejik olarak güvence altına alma isteğiyle bağlantılı olarak- resesyon ve hatta savaşların damgasını vuracağı bir gelecek olabilir. Petrolün geleceği konusunda kötümser olanlar, petrol üretiminde zirve noktasına ya çok yakın olduğumuza ya da Hüseyni’nin ileri sürdüğü gibi, zaten o noktaya ulaşmış olduğumuza –ama bu gerçeğin günlük dalgalanmalarla kamudan saklandığına- inanıyor. İyimserlere göre ise dönüm noktasına ulaşmamıza henüz yirmi-otuz yıl var, çünkü dünyada çıkarılmayı, hatta keşfedilmeyi bekleyen hala çok fazla petrol var. Geçtiğimiz sonbahar, Uluslararası Enerji Ajansı tarafından yayımlanan raporda, küresel petrol talebinin 2030’a gelindiğinde bugünkünün üç katı artarak günde 116 milyon varile ulaşacağının öngörülmesi üzerine bazı petrol şirketi yöneticileri üretimin buna ayak uyduramayacağı yönündeki kuşkularını dile getirdi. Londra’daki bir sanayi konferansında konuşan Fransız petrol devi Total’in başkanı Christopher de Margerie günlük petrol üretiminin “en iyimser koşullarda” en fazla 100 milyon varil düzeyinde olduğunu açıkladı- bu da, küresel petrol talebinin 2020’den önce arzı geride bırakabileceği anlamına geliyor. Bu yıl, Royal Dutch Shell’in CEO’su Jeroen van der Veer, “2015’ten sonra, ulaşılması kolay olan petrol ve doğalgaz kaynaklarının talebi karşılamayacağı” öngörüsünde bulundu. Onlara göre petrol üretiminin artmasının önündeki asıl engeller, yeraltındaki jeolojik etmenler değil, yer üstündeki politik ve ekonomik etmenler. Savaş mağduru Irak’ın yeraltında muazzam petrol rezervleri olduğu halde güvenlik nedenlerinden ötürü Suudi Arabistan’ın beşte biri kadar petrol ürettiği söyleniyor. Ayrıca Venezuela ve Rusya gibi ülkelerde, yabancı petrol şirketleri, yeni petrol kuyuları açmaları ve diğer alt yapı yatırımlarını geliştirmeleri konusunda kısıtlayıcı yasalarla karşı karşıya. Dünya genelinde mevcut sahalardaki petrol üretimi yılda yüzde 8’e varan oranlarda azalıyor bu da, petrol şirketlerinin, günlük mevcut petrol üretimini sabit tutmak için günde 7 milyon varile kadar ek üretimin yanı sıra, yaklaşık yüzde 1,5 oranındaki yıllık talep artışını karşılamak için milyarlarca varil daha üretmesi gerektiği anlamına geliyor. Ayrıca petrol sahalarının boyutlarının küçülmesi, fiyatların artması ve siyasi engeller nedeniyle bu yeni varilleri bulmak giderek zorlaşıyor. Shell ve Meksika’daki kamuya ait Pemex de dahil olmak üzere, büyük petrol şirketlerinin çoğu her yıl sattıklarından daha az petrol bulabiliyor. Mevcut petrol sahaları olgunlaştıkça ve küresel petrol talebi arttıkça aradaki açık gün geçtikçe artacak. ConocoPhillips’in CEO’su James Mulva’ya göre, 2010’a gelindiğinde dünyadaki günlük petrol üretiminin yaklaşık yüzde 40’ı henüz kazılmamış –hatta hiç keşfedilmemiş- sahalardan sağlanmak zorunda olacak. 2030’da ise petrolün neredeyse tümü şuanda işletilmeyen petrol sahalarından karşılanıyor olacak. Sonuçta ne olursa olsun, Öngörüler içinde kesin olan bir şey var: Ucuz petrol devri geride kaldı. Eğer tarihten bir ders çıkaracak olursak, dünyayı zorlu günlerin bekliyor olabileceğini söyleyebiliriz. Suudi Arabistan ve Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) diğer üyeleri dünyanın toplam petrol rezervlerinin yüzde 75’ini kontrolü altında tuttuğu için, bu ülkelerin petrol üretimi diğer ülkelerden uzun bir süre sonra en yüksek seviyesine ulaşacak ve bu da onların fiyatlar ve dünya ekonomisi üzerinde daha da büyük bir güce sahip olmasını sağlayacak. Petrol üretiminde zirve ya da durağanlık, ayrıca, artan nüfusla birlikte dünyada kişi başına düşen benzin, kerosen ve dizelin günümüze oranla ciddi ölçüde azalacağı anlamına geliyor. Bu, ABD gibi enerji odaklı bir ekonomiye sahip ülkeler için kötü haberse eğer, - sadece ulaşım için değil yemek pişirmek, aydınlanmak ve sulama için de petrol bazlı yakıtlar kullanan - gelişmekte olan ülkeler için felaket sayılabilir. Hüseyni, dünyanın mevcut kritik tablonun farkına varmakta ve önlem almakta çok yavaş davrandığı endişesini taşıyor. Yakıtı verimli kullanan arabalar ve biyoyakıt gibi alternatif enerji kaynakları, tükenen petrolün yarattığı boşluğun bir bölümünü doldurabilir. Ama asıl aşılması gereken zorluk, talebi azaltmak için çok fazla petrol tüketen ülkeleri harekete geçirmek. Hüseyni, enerjiye bağımlı yaşam tarzımızı değiştirmek üzere mantıklı bir tartışma “hala masadan çok uzakta” diyor. Petrolün tükeneceğine işaret eden acımasız aritmetik göz önüne alındığında, konunun masaya yatırılacağı tarih çok da uzak olmayabilir. |
|||||