|
|||||
|
|||||
Adem-i merkeziyet anadil meselesiyle birlikte yeni anayasanın en çetin konularından birisi olacak. Kullanılan kavram Arapça, Türkçede karşılığı yok. Düz anlamı ‘merkezsizlik’, Batı dillerinden gelen ‘desantralizasyon’, ‘devolüsyon’, ‘dekonsantrasyon’ gibi uzmanlarca kullanılan birkaç karşılığı var. İçlerinde ‘böl’ bulunan ‘bölgecilik’ ve ‘bölgeselleşme’ ise öcü gibi korkulan kavramlar. Esas, bu idarî kavram had safhada siyasî anlam yüklü. Nitekim konu gündeme BDP ve PKK’nin ‘demokratik özerklik’ kavramıyla birlikte taşındı. Öyle olunca da bir nevi olumsuzluk içerir halde konuşulur oldu. Halbuki adem-i merkeziyetin biçim ve içeriğini tartışmaya çok ihtiyacımız var. Sade Kürt siyasetinin talepleri doğrultusunda değil, bu koskocaman ülkeyi iyi yönetebilmek için. Nitekim kendimizi kıyasladığımız ve bizim boyutlarda ülkeler arasında bir çeşit adem-i merkezî idareye sahip olmayan ülke, Fransa da dahil, yok. Buna mukabil tartışma yok denecek kadar sınırlı. Türkiye’de 1993’te uygulamaya koyulan ama hiçbir surette uygulanmayan Avrupa Konseyi’nin 1985 tarihli ‘Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nın canlandırılmasından söz ediliyor. Hâlbuki metin anayasa elverdiğince uygulanabilir, kabul edildiği haliyle de iyice anlamsızlaşmıştır. Sonuçta Türk hukuk sisteminde kadüktür. Dolayısıyla her şeyden önce gereken, kavramların anayasada zikredilmesidir. ‘Bölünmez bütün’ ve bölge Cari anayasanın ‘Devletin bütünlüğü, resmî dili, bayrağı, milli marşı ve başkenti’ adlı 3. maddesindeki tanım şu: ‘Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ayyıldızlı al bayraktır. Milli marşı ‘İstiklal Marşı’dır. Başkenti Ankara’dır.’ Bu madde değiştirilemez dört maddeden biri. 2007 seçimleri sonrasında açıklanan, hükümetin Özbudun heyetine hazırlattığı taslakta ise maalesef adem-i merkeziyet yok. Bu maddedeki tek fark, devlet yerine cumhuriyet denmesi. Kamuya malolmuş başka bir taslak da yok. Görüldüğü gibi yeni anayasada adem-i merkeziyetin zikredilmesi hiç kolay olmayacak. Fransa modelinde adem-i merkeziyet Türk idare sisteminin 19. yüzyıldan bu yana esinlendiği Fransız idarî sisteminin reformu ve desantralizasyonu tartışmanın beslenebileceği makul bir süreç. Fransızlar 1982’den beri çağdışı ve aşırı merkeziyetçi sistemlerini elden geçiriyorlar. Yerel girişimleri güçlendirme, bölgesel ekonomik gelişmeyi teşvik etme ve kamu hizmetlerini daha etkin hale getirme hedeflerini taşıyan reform daha arzu edilen etkinliğe erişmemesine rağmen merkezî sistemi değiştiriyor. Bunda AB’nin Bölgesel Politika’sı ile sessiz ve derinden güçlenen Bölgeler Avrupasının payı çok. 1983 itibariyle önce devlet kentsel yönetim ve sosyal yardım alanlarında yetkilerini yerel yönetimlere devretti; bölge, bir yönetim birimi olarak kabul edildi; seçilmiş bölge konseyleri başkanları valilerin yerine bölgesel yürütmenin başı oldular; valilerin tasarrufunda olan ‘icraat öncesi idarî vesayet’in yerine icraat sonrası ‘yasaya uygunluk denetimi’ kuralı getirildi. İkinci dalga reformların başını ise 2003’teki anayasa değişikliği çekti. Anayasanın 1. Maddesindeki ‘bölünmez cumhuriyet’ ilkesinin yanına ‘ülkenin idarî teşkilâtı adem-i merkeziyetçidir’ ilkesi geldi. Bu nokta bizim açımızdan çok önemli: İlk bakışta zıd gibi duran bu iki kavram, ‘bölünmez cumhuriyet’ ile ‘idarî adem-i merkeziyetçilik’ yan yana gelebiliyor.Bu durum, ‘İspanyol milletinin ayrılmaz birliği’ üzerine kurulu, aynı zamanda ‘milletlerin ve bölgelerin özerkliğini tanıyıp garanti altına alan’ 1978 İspanyol Anayasasının 2. Maddesinde daha barizdir. |
|||||