|
|||||
|
|||||
Günümüzde karşı karşıya kalınan bir sorunda ve bu sorunun çözümlemesi çabalarında, öncelikle bilgi merkezli bir anlayış ve yaklaşım sergilenmelidir. Bu ihtiyacın en açık biçimde gözlendiği sorunlardan biri de Türk vatandaşlarının AB nezdinde sahip oldukları haklar ile ilgilidir. Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarının hakları Avrupa Birliği nezdinde imzalanan anlaşmalarla teminat altına alınmasına ve bu hakların tüm üyeleri bağlayıcı ve ulusal hukuklar üzerinde yaptırım gücü olan Avrupa Toplulukları Adalet Divanı tarafından da teyit edilmesine rağmen muhatap ülkelerin aksine uygulamalar içinde oldukları görülmektedir. Ancak anlaşılması güç olan sadece Avrupa ülkelerinin bu hukuk dışı uygulamaları değildir. Asıl anlaşılması güç olan, konunun Türkiye’de gerek hukuki ve gerekse politik zeminlerde yeterince tartışılmaması ve vatandaşlarımızın haklarının korunmasına yönelik yapısal girişimlerin ortaya konulamamasıdır. Sonuçta Türkiye, AB ülkelerinde yaşayan milyonlarca vatandaşı ve AB ile dış ticaret hacminin büyüklüğüne rağmen, olması gereken yerde ve konumda değildir. Bu nedenle haklarımızın alınması için “Avrupa, devletlerin değil; vatandaşların Avrupa’sıdır.“ gerçeğiyle gerekli çaba gösterilmelidir. Nitekim ATAD kararları, hak arama konusunda Türk insanının da diğer AB vatandaşları ile aynı statüde olduğunu teyit etmiştir. Elbette her Birlik yurttaşı gibi, Türk insanının da hakkını arama mükellefiyeti kendisine aittir. Ancak bunun için öncelikle hak arama mekanizmalarının vatandaş tarafından bilinmesi gerekir. Türkiye’de gerek konunun yeterince tartışılmaması gerekse haklar ve özgürlükler ile ilgili bilgi eksikliği söz konusudur. Esasen bu durum, bu konuda çalışan bir ihtisas kurumunun olmayışıyla da yakından ilgilidir; Dış İşleri Bakanlığımızın teşkilat yapısı böylesi bir hizmeti sunacak ihtisas kurumu yapılanmasına uygun değildir. Avrupa Birliği bir müzakereler birliğidir. Türkiye, tam üye olsa da olmasa da, vatandaşlarının haklarını takip etmeli ve vatandaşlarının haklarına ve özgürlüklerine sahip çıkabilmeleri için gerekli bilinçlendirme çalışmalarını yapmalıdır.Bu nedenle bu çalışma ülkemizin demokratik yapısının güçlenmesi ve demokrasi kültürümüzün gelişimi açısından da hayati derecede önemlidir. Ayrıca, Avrupa Birliği nezdinde insanımızın hak arama süreci de Avrupa ile bütünleşmenin itici güçlerinden biri olacaktır. TÜGİAD olarak, kendimize bu bilinçlendirme sürecinin “nasıl yönetileceği” ve bu konuda “başka ülkeler ne yapmış?”sorusuna cevap aradık. Bu çabalarımız sırasında karşılaştığımız en dikkat çekici yapılanmanın, dünyada en fazla yurtdışına insan göçü vermiş bir ülke olan İtalya’nın uyguladığı model olduğunu gözlemledik.İtalyanlar, koruyucu melek anlamındaki Patronati isimli bir yapılanma oluşturmuş ve bu yapılanma ile son derece işlevsel çalışmalar gerçekleştirmişler. Bu nedenle geçtiğimiz Şubat ayında “Avrupa Birliği Nezdindeki Haklarımız” çerçevesinde Yunus Emre Ofisleri’nin Kurulmasına Yol Gösterici Olarak İtalyan Hak Arama Modeli Analizleri: PATRONATI” adlı bir rapor yayınladık. Prof. Dr. GÜMRÜKÇÜbaşkanlığındakiTÜGİAD-Akdeniz Üniversitesi Vizesiz Avrupa Araştırma Gurubu tarafından hazırlanan bu raporda da,anılan çarpıcı model değerlendirilmiştir. Aksine insanımız, ulusal sınırlarımız dışında da devletini her an yanında hissetmelidir. Bunun için gerekli yerlerde İtalyan’ların yaptığı gibi kurumsal yapılar oluşturulmalı; insanımız, bu kurumsal yapılarda öncelikle Yunus Emre’de tanımını bulan sevgiyle karşılanmalıdır. Saygılarımla, |
|||||