|
|||||
|
|||||
Bir ülkenin para arzı iki farklı bileşenden oluşur. Devlet parası –bir merkez bankasının parasal yükümlülükleri (tipik olarak taban veya yüksek güçlü para denir)– bu öğelerden biridir ve para arzının uzak arayla küçük bileşenidir. Para arzının ikinci ve en önemli bileşeni banka parasıdır. Bu, genel tanımıyla, banka sistemi tarafından yaratılan paradır (mevduat yükümlülükleri). Para arzındaki değişiklikler bir ekonomide baskın bir güçtür; bu güç fiyatlardaki değişiklikleri ve nominal gayri safi yurtiçi hasıla ile ölçülen ekonomik aktiviteyi belirler. Bu nedenle, bir ülkenin toplam para arzındaki hareketlere olduğu kadar bileşenlerindeki (devlet ve banka parası) hareketlere de en özenli ve kaygılı dikkati göstermesi gerekir. Ekonomik aktivite alanındaki tahmincilerin çoğu para konusunda bilgisiz oldukları için başarısız olur. Ama paraya dikkat edenler de sıklıkla yetersiz kalır, çünkü önemi çok büyük olan banka parası bileşenini yok sayarak yalnızca merkez bankalarına ve devlet parasına yoğunlaşırlar. Aşağıda sunulan ABD için para arzı tablosunun incelenmesi ekonominin öyküsünü anlamamızı sağlayacaktır. Para arzı trendden daha düşük bir hızda büyüdü ve bu para arzının “yetersiz” kalmasına neden oldu. Bunun sonucunda, ABD bir büyüme resesyonuna (bastırılmış enflasyonist baskıların eşlik ettiği pozitif, ama zayıf ekonomik aktivite) girdi. Ama çoğu insan 2008 Eylül’ünde Lehman Brothers’ın batmasından bu yana para politikasının aşırı gevşek olduğuna inanıyor. Evet, standart değerlendirmelere göre böyle oldu; devlet parasının miktarı Eylül 2008’den bu yana neredeyse üç katına çıktı. Ama doğru gözlükle baktığımızda, manzara oldukça farklı görünüyor. Banka parasını etkileyen politikalar (örneğin, Basel III sermaye şartları ve Dodd-Frank finansal düzenleme yasası) bankaların kredi şartlarını ağırlaştırmalarına ve daha az kredi vermelerine yol açtı. Gerçekte, banka parasını etkilediği biçimiyle para politikası çok sıkı oldu ve Lehmann Brothers’ın batışından sonra ABD’de banka parası % 9.54 azaldı. Krizin başlangıcında banka parası toplam para arzının yüzde 94’ünü oluşturduğu için, devlet parasını üretenlerini (FED) banka parasındaki azalmayı telafi etmekte neden zorlandıklarını görmek kolaydır. fiaşırtıcı olmayan bir şekilde, devlet parası arzındaki patlama banka parasındaki azalmayı telafi edemedi. Bunun sonucunda, yaygın görüşün tersine, ABD’de genel parasal tavır, finansal krizin başlangıcından bu yana (büyük ölçüde çok sert banka düzenlemeleri sayesinde) sıkı para politikası oldu. Bu bir ekonomik çöküşün ortasında aklı başında bir doktorun önerebileceği türden bir ilaç değildir. Ne yapılabilir? ‹lk ve en açık adım ABD banka sistemini Dodd-Frank ve Basel II benzeri düzenlemelerden kurtarmak olabilir. Ama bu zaman alacaktır. Daha acil olarak, devlet borç piyasası operasyonları yapabilir. Borç piyasası operasyonları çok değişik biçimler alabilir. En tedbirli biçimi ABD’nin borç miktarı seviyesini arttırmadan doğrudan para arzını arttırmak olabilir. Devlet önce ticari bankalardan borç alabilir. Kısa vadeli devlet tahvili karşılığında, bankalar devletin mevduat bakiyesini kredilendirebilirler. Devlet de banka mevduatlarını kamudan uzun vadeli hazine bonoları satın almak için kullanabilir. Bu işlemler doğrudan kamunun banka mevduatlarına ve doğrudan para arzına eklenir, çünkü özel kişiler ve kuruluşlar adına banka mevduatları paradır. Dolayısıyla, bu borç piyasası operasyonuyla para miktarı doğrudan arttırılacaktır ve eşdeğer miktarda uzun vadeli devlet borcu azaltılacaktır, sözcük anlamıyla elimine edilecektir. Devletin kendinden para talep etmesi çok anlamlı olmadığı için, devletin yapacağı tek şey ödeme taleplerini iptal etmesi olacaktır. Devletin başlangıçta ticari bankalardan alacağı borç elbette kısa vadeli devlet borcunun artmasına neden olacaktır. Böylece, borç piyasası operasyonu devletin toplam net borcunu değiştirmeyecek ama devlet borcunun bileşimini değiştirerek ortalama süresini azaltacaktır. Yukarıda belirtilen türde bir piyasa operasyonuyla, banka parasının artması yoluyla devlet, ticari bankalar ve halk, toplam para arzının arttırılmasına katılmış olacaklardır. Böylece para arzı merkez bankası müdahalesi olmadan ve devlet parasının miktarı değişmeden artacaktır. Devlet borç piyasası operasyonlarını ticari bankalar yerine merkez bankasından borç alarak da yürütebilir. Ama bu durumda, hem devlet parasının hem banka parasının miktarı artar. Bu ilk örnekle karşılaştırıldığında temel nitelikte bir farktır. Alternatif olarak, merkez bankası doğrudan borç piyasası işlemlerine girebilir ve bir süre önce “parasal gevşeme operasyonları” adı altında bu tür işlemler yapıldı. Ama bu durumda, merkez bankası tarafından satın alınan uzun vadeli bonolar merkez bankasının bilançosuna yansıyacaktır. Bu borç silinemeyecek ve borç piyasası operasyonlarını devletin kendisi yürütmüş gibi olacaktır. Bu aslında borç piyasası operasyonlarının bir merkez bankası veya devletin kendisi tarafından yürütülmesi arasındaki farkı tanımlayan şeydir. Borç piyasası operasyonları yürüten bir merkez bankası elinde uzun vadeli kamu borcu mevcutlarıyla kalır ve bu menkul kıymetlerle ilgili olarak faiz riskiyle karşılaşır; faiz oranları yükseldiğinde çok büyük kayıplar yaşayabilir. Devlet tarafından yürütülen borç piyasası operasyonlarında bu olmaz. ABD’den Avrupa’ya geçtiğimizde, çoğu ülkenin para arzının yetersiz olduğunu ve resmin genel olarak daha da kötüleştiğini görürüz. Bunun için sadece aşağıdaki Yunanistan ile ilgili tabloya bakmamız yeter. Para arzındaki yetersizlik her geçen gün artıyor. Yunanistan’ın gayri safi yurtiçi hasılası büyük bir hızla azalmaya devam ediyor; 2012’nin ikinci çeyreğinde 2011’in aynı dönemine göre % 6.2 daha düştü. Doğu’ya doğru gittiğimizde, durum iyileşmeye başlıyor. Çok sayıda felaket habercisi Asya’daki en büyük ekonominin kaderiyle ilgili ahkam kesmektedir, ama Çin’in para arzının durumu bu olumsuz değerlendirmelerin yanlış olduğunu kanıtlayabilir. Gerçekten de, Orta Krallık felaket tellallarının öngördüğünden daha uzun bir süre bölgenin motoru olmaya devam edecek gibi görünüyor. Asya’nın ikinci büyük ekonomisi olan Japonya bile, para arzı bakış açısından oldukça iyi gidiyor. 1990’larda kredi vermeyi reddeden zombi bankalar saklanmış gibi. Çin gibi Japonya’da para arzı yetersizliği değil, “fazlası” var. Alt kıtadan gelen tüm olumsuz haberlere rağmen, Hindistan’ın para arzı da fazla veriyor. Avustralya ve Güney Kore’ye gittiğimizde, her iki ülkede de toplam para arzı trend oranında artıyor. Endonezya ile bitiriyoruz. Hem devlet parasındaki hem banka parasındaki artış toplam para arzının %13.6 fazla vermesine neden oldu. Bu Endonezya’nın tahminleri niçin boşa çıkardığını açıklamaktadır. Bankacılık düzenlemeleri ABD’de ve Avrupa’nın büyük bölümünde banka parasını alt üst ederken, Asya bu tip devlet himayesinde para sızdırma yöntemlerini reddetti. Bunun sonucunda, banka parası ve toplam para arzı artışı sağlıklı kaldı. Asya’nın iyi haberler öyküsünün hızlı bir şekilde sona ereceğini öngörenler, perdenin kapanması için tahmin ettiklerinden dana uzun süre beklemek zorunda kalabilirler. Steve H. Hanke Baltimore, John Hopkins Üniversitesinde Uygulamalı Ekonomi Profesörü ve Washington, D.C. Cato Enstitüsünde Kıdemli Araştırmacı olarak çalışmaktadır. |
|||||