|
|||||
|
|||||
Merkez Bankası yöneticileri çoktan tarihin sislerinde kaybolmuş olaylar hakkında konuşmuyorlarsa, hata yaptıklarını nadiren kabul ederler. Dallas Federal Reserve Başkanı Richard FISHER’ın 6 Kasım 2006’da yaptığı uyarıların bu kadar dikkat çekici olmasının nedeni de budur. FISHER, New York Association for Business Economics’in bir toplantısında, safça FED’in hesaplarını dayandırdığı enflasyon göstergesinin (temel kişisel tüketim harcamaları endeksi - KTHE) 2002 sonu – 2003 başı dönemi boyunca hatalı çalıştığını söylemişti. O tarihte, temel KTHE, FED’in alt sınırı olan % 1’in altına düşüyordu ve bu yaklaşan bir deflasyonun habercisiydi. Bu veriler ve deflasyon korkusu eski FED Başkanı (Şimdiki Başkan) BERNANKE’nin, 21 Kasım 2002’de “Deflasyon: Burada Gerçekleşmemesini Sağlamak” başlıklı yoğun ve dikkate değer bir konuşma yapmasına neden olmuştu. FED bu senaryoya uygun davrandı ve federal fonları
% 1’lik rekor bir seviyeye doğru düşürdü.
FISHER bunun yanlış istatistiklerden kaynaklanan bir hata olduğu sonucuna varmıştı. FED’in bu favori ölçüm aracı 2002 sonlarından 2003 başlarına kadar enflasyon değerini düşük bildiriyordu. FISHER’e göre, hatalı veriler FED’in faiz oranlarını çok fazla düşürmesine ve bu düşük seviyede çok uzun tutarak konut ve mal piyasalarındaki patlamayı körüklemeye itmişti. FISHER’in yakın geçmişle ilgili bu teşhisi, her şey bir yana başta Friedrich von HAYEK olmak üzere Avusturya okulu ekonomistlerinin çalışmalarını tozu raflardan indirmemiz için başka bir neden daha sağlamaktadır. Avusturya okulundan alınacak ana ders, merkez bankası politikasını yönetmek için tek bir büyülü endekse –fiyat seviyesi- güvenme konusundaki aşırı şüphecilikleridir. Gerçekten de, von HAYEK genel fiyat endekslerindeki değişimlerin çok fazla yararlı bilgi içermediğini vurgulamıştır. Bu değişimlerin, asıl önemli unsur olan ticaret döngüleri içinde birbiriyle çelişen farklı piyasa fiyatı hareketlerine bağlı olduğunu göstermiştir. FED, yalnızca farklı malların ve hizmetlerin yanı sıra doların değerini çok ayrıntıya girmeden inceleyerek bile bu hatasının önüne geçebilirdi. Nerede olduğumuzu ve FED’in nereye doğru gittiğini anlamak için, Greenspan döneminin tamamına bakalım; Ağustos 1987 ve Ocak 2006 arasında başka hatalar veya yanlış politikalar var mıydı? Bunu anlamanın en kolay yolu, yurtiçi (ABD) alıcılarına yapılan nominal nihai satışların büyüme hızı eğilimini ölçmek ve ardından eğilimden sapmaları incelemektir. GREENSPAN döneminde, nominal nihai satışlar yıllık % 5.4 arttı, gerçek satış artışı toplam % 3 civarında, enflasyon ise % 2,4 düzeyinde gerçekleşti. Nihai satışlardaki (talep) ilk sapma Alan Greenspan’in başkan olmasından kısa bir süre sonra başladı. FED, Ekim 1987’deki borsa krizine tepki olarak, para pompasını açtı ve bir sonraki yıl nihai satışlar, büyüme hızı eğiliminin çok üzerinde, % 7,5 seviyesinde gerçekleşti. FED’in bunu takip eden sıkı para politikası 1991’de hafif bir durgunluğa neden oldu. 1992’den 1998’e kadar nihai satışların nihai değeri oldukça istikrarlıydı. Ancak, 1997-98 Asya Finansal Krizi, Uzun Dönemli Sermayenin çöküşü, 1998’de Rus rublesinin tepetaklak düşüşü ve 1999’da Brezilya’da gerçekleşen devalüasyon FED’in yeniden likidite enjekte etmesine ve nominal nihai satışlarda bir patlamaya neden oldu. Bunu FED’in başka bir sıkılaştırma hamlesi izledi ve bu hamle 2000’deki hisse senedi balonu patlamasıyla ve 2001’deki durgunluğa yakın durumla üst üste geldi. Nominal nihai satışlardaki son büyük sıçrama, FED’in 2002’deki hatalı deflasyon korkusundan kurtulmak için likidite pompalamasına bağlı olarak gerçekleşti. Ardından, gecenin gündüzü izlediği gibi 2004’de para musluklarını yeniden kısmaya başladı ve nihai satışlar hızla düşerek büyüme bir önceki yıla göre % 5 olarak gerçekleşti. FED’in zikzak şablonu çok açıktır; sözde krize karşı aşırı bir reaksiyon, buna bağlı olarak aşırı bir para pompalama (bir satış patlaması) ve ardından paranın yavaş bir şekilde akıtılmasıyla birlikte hafif bir durgunluk (satışların düşmesi). Bugünkü yatırımcıların önündeki sorun ekonominin vuracak bir dip aramaya yeni başlıyor olmasıdır. Ama, 27 Şubat’taki Wall Street tasfiye satışlarından sonra bile, bunu risklerin nasıl fiyatlandırıldığına bakarak anlayamazsınız. Hangi piyasaya bakarsanız bakın, risk için hala çok az karşılık olduğunu göreceksiniz. |
|||||