|
|||||
|
|||||
Meteorologlar ve ekonomi analistlerinin makus talihi.
“Hani yağmur yağmayacaktı?” serzenişi ile “Hani enflasyon düşük kalacaktı?” sorusunu birbirine çok benzetir oldum.
Elbette bu her iki beklenti analizi de bilimsel gerçeklere dayalı şekilleniyor. Meteoroloji biliminin uzmanı kamuoyuna açıklama hazırlarken bulutların nemini, hızını, yolunu hesaba katıyor. Ve analizinin sonucunu duyuruyor; “Kent yarın yağmurlu…”
Ertesi gün kentin batı yakasında yaşayan birinin başına yağmur yağarken, koca kentin diğer yakasındaki başka bir vatandaş güneş banyosu yapabiliyor ve şöyle bir isyan yükselebiliyor çoğu zaman o başka bir vatandaştan; “Hani yağmur yağacaktı? Boşuna mı aldım şimdiben bu şemsiyeyi yanıma? ”Makro analizlerde de durum benzer. Beklentiler yıl başında açıklanıyor; “Bu yıl enflasyon gerileyecek, büyüme hızlanacak, işsizlik azalacak…” Makroekonomik sistem hesabını buna göre yapıveriyor hemen. Maaş artış hızları,
kira artış hızları belirleniyor, yatırım araçlarının yıllık oranları şekilleniyor. Ancak
çoğu zaman meteoroloji bilimcisinin başına gelen ekonomi bilimcisinin de başına geliveriyor. Bir yerlerden bir serzeniş yükseliyor; “Hani enflasyon gerileyecek, ülke büyüyecek, işsizlik azalacaktı?”
Kronikleşen Risklerimiz Çoğu analiste göre bugün Türkiye’deki en büyük ekonomik risk cari işlemler açığı. Bu, kabul edilebilir bir tespit.Evet, ortada kuş gribi ve global trende bağlı olarak artış hızının azalması beklenen turizm geliri gibi bir risk var. Diğer yanda rekabet gücü zayıflayan ihracatçı kitlesi bulunuyor. Ve değeri artan YTL nedeniyle ülkede ithal mallara olan talep artıyor. Tüm bunlar üstüste gelince de cari işlemler dengesindeki açık tarihi rekorlara tırmanıyor. Ancak uygulanan yapısal reformlar sayesinde cari açık, kontrolün elde tutulması kaydıyla bugünün Türkiye’sinde en büyük risk değil. Daha ciddi ve kronik risklerimiz var. Rekorlar kırarak ekonomi büyürken, büyüme trendinin işsizlik sorununun çözümüne reel yaşamda hala yansımaması ya da hala kazançtan değil de satıştan vergi alınması gibi… Daha önemlisi global risklerimiz var. Ve bu riskler her geçen gün daha da hissedilir hale geliyor. Şöyle bir geçmişe dönüp bakalım. Türkiye’nin büyük ekonomik depresyonları hangi dönemlerde yaşadığını düşünelim. Ve bu dönemlerin global ekonomiyle ilişkisini. Sözgelimi 70’ler… Dünyadaki büyük petrol şoku yılları. Ve Türkiye, hiper enflasyonlu günler, tüp kuyrukları… Gelelim 90’lara… Dünyada petrol şoku sonrası likidite bolluğunun yarattığı “sıcak para faiz ister” yılları ve 1994 Türkiye ekonomi krizi… 90’ların sonu Rusya krizi ve malum yansımaları… 2001… Ülkeden hızla sıcak para çekilen hareketli günler. Bir gecede yüzde 40 değer yitiren TL… Ve bugün… Ekonomide bahar havası esiyor. Enflasyon oranları geriliyor, hedef belli, hareket sürüyor. Büyüme rekor kırıyor, bu rekor egale edilebilir. YTL değerli, değeri artabilir. İç borçlanma artık daha az maliyetli ve daha makul vadelerde, vadeler uzayıp borçlanma daha da az maliyetli hale gelebilir. Türkiye ekonomisi artık yapısal reformlarını büyük ölçüde yerine getirdi yani kolay kolay o eski günlere dönülmeyebilir. Ancak iktisat biliminin dediği gibi. Diğer koşullar sabit kalırsa… Dünyanın Hali “Yarın yabancı sermaye girişindeki bir yavaşlama ve güven ortamında zayıflama bizleri zora düşürebilir. Bu nedenle güven ve istikrarın korunmasında hepimize görev düşüyor.” Sözün sahibi Koç Holding CEO’su Bülend ÖZAYDINLI… Dünyanın hali belli. İran barış güvercinleri uçurarak dünyanın nükleer ülkelerinden biri olmayı kutluyor. ABD, İran’a uyarı üzerine uyarı gönderiyor. Ortadoğu’da kaos ve kargaşa hakim. Avrupa bölgesinden gelen mesajlar hiç de hoş değil. İşçi - öğrenci ayaklanmaları gündemde. Global düzen yeni ve hareketli bir döneme adım atıyor. Petrol fiyatları önlenemez artışını sürdürüyor. ÖZAYDINLI’nın dediği gibi yarın yabancı sermaye girişindeki bir yavaşlama ve güven ortamında zayıflama bizleri - hepimizi zora düşürebilir… Yarın soğuk hava dalgası yurda giriş yapabilir… Baharınız güzel geçsin ümidiyle… |
|||||