|
|||||
|
|||||
Ülkenin bugünkü görünümü, ABD’nin Irak savaşı için uydurduğu “kavramı” çağrıştırıyor. Türkiye’nin değişim ve AB süreci hem buralı hem oralı politikacıların gönülsüzlüğüyle hızla bilinmeze doğru akmaya başladı.
Dış manzara Kıbrıs’ta 21 Mayıs’taki Temsilciler Meclisi seçimlerinin sonucu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin “Türkiye’yi AB üzerinden hırpalayarak öç almak” olarak tanımlayabilecek tek dış politika önceliğini değiştiremeyecek. Adanın yeniden birleşmesini buzluğa koymuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti 1999 öncesinde AB içinde Yunanistan’ın oynadığı Türkiye karşıtı rolü üstlenmiş durumda. Yunanistan ve özellikle yeni Dışişleri bakanı artık Kıbrıs Cumhuriyetinin Türkiye politikasını benimseme yolunda olduğu izlenimini veriyor. Fransa, Danimarka ve birkaç üye ile birlikte müzakerelere Konsey cenahından taş koymaya devam ediyor. Dönem başkanı Avusturya tarafsızlık ilkesi uyarınca kenarda dursa da altı aylık başkanlığı boyunca fiilî müzakere başlatmama konusunda verdiği sözü tuttu. Komisyon Temsilcisi KRETSCHMER dahi, Turkish Daily News’da “Belki seçimlerden önce çok fazla ilerleme ve özellikle siyasî reformlar konusunda ilerleme beklememeliyiz” diyor. Kanbersiz düğün olmayacağından, ABD’nin AKP’yi defterden sildiği konuşuluyor. İç manzara Muhtemelen kendilerinin de tam olarak kavrayamadığı nedenlerden PKK ve örgüte yakın gruplar Kürt meselesinde şiddet ve terör âdetlerini yeniden edinmiş durumda. Ancak bu sefer verilecek tepkiler ve sonuçları 1984-1999 dönemine oranla daha tehlikeli olabilir. Zira ülkede bir refah algılaması var. Eskiden aşağı yukarı her şey yanlış yolda giderken PKK’nın şiddet politikası ülkenin diğer sorunlarıyla birlikte algılanırdı. Şimdi bu sorunların büyük bir bölümü halloldu veya hallolma yoluna girdi. PKK ve Türkiye’nin yolunu tıkamak isteyen ülkelere duyulan öfke, iyi giden işleri bozanlara duyulan bir öfke. Bu doğrudan milliyetçi ve askerî damarları besliyor. Bazı AB ülkelerinin Türkiye’yi uzaklarında tutma niyetleri ve Türkiye’ye tüm diğer adayların aksine olası bir katılım tarihi verilmediği mâlum. Buna rağmen ülkeden adaylık vecibelerini ısrarla yerine getirmesi istenmesi ters tepiyor. Mesela askeriye AB ufku ve garantisinin uzaklaşmasıyla işleri kendi bildiği şekilde çözümleme yolunu seçmiş görünüyor. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin Leylâ ŞAHİN kararının AKP tabanında bir Avrupa sorgulaması yarattığı anlaşılıyor. Seçim sathına girmiş bir AKP de milliyetçiliğe, askerî yöntemlere ve genelde Batı karşıtlığına prim vererek tabanını tutmak yolunu seçmiş görünüyor. AKP artık 2002-2004 arasında olduğu gibi değişimin taşıyıcısı değil. Diğer partilerin bu misyonu devraldıklarınısöylemek ise imkansız. Yön değişikliği? Bu gayri-demokratikleşme sürecine ilk dış resmî tepkiler muhtemelen yakında Terörle Mücadele Yasası vasıtasıyla gelecek. Ardından Haziran ayındaki Ortaklık Konseyi ile Brüksel Zirvesi ve esas sonbaharda İlerleme Raporu, AB’nin tutumu ve müzakerelerin istikbali konusunda önemli ipuçları verecek. İpler yıl sonuna doğru limanların açılmamış ve dolayısıyla Gümrük Birliği’nin uygulanmıyor olması yüzünden kopma aşamasına gelebilir. Yerli, yabancı kanaat önderinin kafasındaki sorular hep aynı: Yakın zamanda siyasî ve ekonomik istikrarı yakalamış ve bunları perçinleme yolunda olan Türkiye yön mü değiştiriyor? Eğer ülke yönünü eski âdetlerine rücu ederek değiştirirse bunun siyasî ve iktisadî istikrara etkisi ne olur? Umalım ve esas tepki verelim ki bir Finlandiya dönem başkanlığında başlamış olan süreç yine bir Finlandiya dönem başkanlığında sona ermesin. Zira Türkiye’nin AB üyeliği ne buradaki ne de oradaki gönülsüzlere bırakılmayacak kadar ciddî bir iş. |
|||||