|
|||||
|
|||||
Geriye dönüp baktım müzakere süreci için nasıl bir yapılanma gerekir diye yazdığım ilk makale 27 Eylül 2004 tarihli, pek çok farklı yerde yayımlanmış. Türkiye’nin boyuna yakın adaylarla ilgili paragraf şöyle:‘Polonya ve Romanya gibi nispeten büyük ülkelerde kamusal kurumlar arası eşgüdümde Başbakanlık kurumunun öne çıktığını görüyoruz. Polonya’da adaylık esnasında başbakanın başında bulunduğu Avrupa Bütünleşmesi Bakanlıklar Komitesi tüm kararları almış. Romanya ise Avrupa Bütünleşmesi Dairesi’ni müzakerelerin başlamasıyla doğrudan başbakanla çalışan bir bakanlık haline getirmiş. Nüfus ve yüzölçümü küçük ve sorunları az olan aday ülkeler ise meseleyi dışişleriyle çözmüş. Türkiye’de Dışişlerinin eşgüdümden daha üst bir konumda olması kolay olamayacaktır.’ Olmadı da. 17 Aralık 2004’te verilen müzakerelere başlama kararından bu yana geçen dört koca yılın heba edildiğini artık biliyoruz. Tüm resmî AB belgelerinde geçiyor. AB’de Türkiye’nin adaylığının gündemden tamamen düştüğünü de. 2009’un AB ilişkilerinde kader yılı olacağını bilmeyenimiz yok. Bu berbat gidişata rağmen son dakikada ne olduysa oldu tipik bir Türk refleksiyle yıllardır yapılması gerekenler birden bire yapılmaya başlandı. Hükümet önce 2003’ten bu yana güncelleştirilmeyen Ulusal Program’ı hazırlattı, az da olsa tartıştırdı ve onayladı. O arada tüm eksiklerine rağmen TRT fieş hayata geçti, Ergenekon davası hızlandı. Ardından Başbakan’ın 17 Aralık 2004’ten bu yana adımını atmadığı Brüksel’eyapacağı ziyaret açıklandı. Ve en mühimi AB işleri, yeni kurulan bir Devlet Bakanlığı’nın görev alanına verildi. Kurulduğu Temmuz 2000’den bu yana Dışişleri bünyesinde hizmet veren Avrupa Birliği Genel Sekreterliği (ABGS) yeni Devlet Bakanlığı’nın da bağlı olduğu Başbakanlığa bağlandı. Egemen Bağış Yeni Bakan Egemen BAĞIŞ’ın kişiliği, sadece bu işi yapacak olması ve Başbakan’a olduğu kadar Cumhurbaşkanı’na da yakın olması gayet olumlu. Türkiye boyutlarında bir ülkede ve idarî geleneklerimiz göz önünde bulundurulunca AB adaylığı gibi devasa bir iş ancak en üst düzey siyasî irade ile gerçekleşir. Son kararla bunun yolu açıldı. Egemen BAĞIŞ tüm enerjisini bu işe vakfedecek, Başbakan’ın tüm desteğini alacak olması hayatî önemi haiz. BAĞIŞ’ın istişareci, paylaşıcı ve soru soran yapısı yaygın fikir alışverişi isteyen AB çalışmaları açısından fevkalâde olumlu. Bu olumlu veri ve gelişmelere rağmen Bakan’ın işi hiç kolay değil. AB işlerinin derin dondurucuya konulduğu dört yılın bürokraside ve toplum nezdinde tahribatını telafi etmek çok zaman ve çaba ister. ABGS’nin takviyesinden başlanarak bürokrasiyi heveslendirmek, toplumu tekrar AB konularına ısındırmak, temsilcilerini müzakere sürecine bir şekilde dâhil etmek, iletişimi topyekûn gözden geçirmek yapılmaları elzem işler. Karşımızda, onay sürecindeki Lizbon Antlaşması, ekonomik kriz ve Avrupa Parlamentosu seçimleriyle ziyadesiyle meşgul bir AB mevcut. Türkiye’nin bu yoğun gündemde yer bulması kolay değil. Türkiye’de oluşan yeni AB idaresi ve iradesinin hızla içeriye çeki düzen vermesi ve var gücüyle Kıbrıs’ta çözüme destek çıkması gerekiyor. AB ilgisi bu sayede geri gelir. ERDOĞAN ve BAĞIŞ 19 Ocak günü Brüksel’de Komisyon, Parlamento ve kanaat önderlerine kararlılığımızı anlattılar. Artık AB ortağımızdan benzer bir irade talep etmek hakkımız. Nitekim sürecin aldığı yaranın müsebbibi en az burası kadar AB. Bu çerçevede artık makul bir katılım yılının telaffuz edilmeye başlanması ortamı çok rahatlatacaktır. ‘AB ile yeniden’ yollu ifadeleri bu sütunda pek çok kez kullandım. Temennim odur ki bu sefer ve siyasî toz dumandan göz gözü görmediği şu ortamda herkesin aklı başına gelmiş olsun. Türkiye gemisinin bu fırtınaları AB çapası olmadan kolay atlatamayacağı anlaşılmış olsun. |
|||||