|
|
ÇUVALDIZ
CELAL BEYSEL
TÜGİAD Üyesi ve BUSİAD Başkanı
ALO, KİMSİNİZ?
İlkokulda Atatürk hayranıydım... Hakkında bulduğum kitapları okur, büyüyünce
Atatürk gibi olmak için neler yapmam gerektiğini düşünürdüm. Öyle
öğretmişlerdi. Her Türk genci bir Atatürk olmalıydı... Annem anlatıyor,
bir gün çocuk aklımla ona sormuşum, 'Ben nasıl Atatürk olurum, şimdi
savaş yok ki' diye 1960'lı yılların sonunda lise son sınıftaydım.
Bazı arkadaşlarım Robert Kolej'de, Tevfik FİKRET'in Aşiyan'ını da
gören Boğaz manzaralı muhteşem ortamında, ellerinde 'Yankee Go Home'
pankartlarıyla slogan atıyor, diğerleri hafta sonu kız tarafında (ACG)
yapılacak partinin hazırlıklarını yapıyor, Anadolu'nun uzak köşelerinden
gelen bazılarıysa kendi dünyalarına kapanmış, anlayamadığım bir sessizlik
içinde, yorumsuz olarak iki tezadı izliyorlardı. Ben mi? İki grubun
arasında kaybolmuştum adeta.
Kişiliğimin gelişmesinde büyük rolü olduğunu
düşündüğüm değerli Münir Hoca'mın dersinde bir kompozisyon yazdığımı
hatırlıyorum, o günlerden birinde, 'Biz Kimiz' başlıklı... Tarihimiz,
kültürümüz, müziğimiz, dilimiz, edebiyatımız... Atatürk hakkında çok
şey biliyordum ama diğer kimliğimiz hakkında bilmediğimiz çok şey
olduğunun farkına varmaya başlıyordum, 17'li yaşlarımda... Neyi bilmediğimizin
adını henüz koyamadan...
Yeterli bilgi birikimi olmadan fikir sahibi olmanın kolaycılığıyla
suçluyu bulmak da zor olmamıştı: Arap harflerinden Latin alfabesine
dönerek tarihimizle ilişkiyi kesmek... Sonra, kim olduğumu tam olarak
anlayamadan üniversite öğrenimimi yapmak için gittiğim yurt dışında
arkadaş çevremin Türk Yunanlı İranlı bölümünün de 'ben kimim' ikilemini
yaşadığını hissettim.
Onlardan da saklanmıştı, anlaşılan, kim oldukları... Kim olduklarını
anlatmak yerine, onlara da 'kim olduklarını zannetmeleri gerektiğini'
anlatmışlardı, 18 yaşlarına kadar... Bir gün Lozan'da gözü rahatsızlanan
kız arkadaşımı şu anda eşim- hastaneye götürmüştüm. Doktora, arkadaşımın
Fransızca bilmediğini, tercümede yardımcı olmam gerekebileceğini söyleyince
doktor bana Fransızca olarak 'O Fransızca konuşmazsa, ben Türkçe konuşurum'
demiş ve arkadaşımı muayene odasına almıştı, beni dışarıda bırakarak...
Anlamamıştım. Türkçe biliyorsa, benimle niye konuşmuyordu? Ermenilerle
tarihte sorunumuz olduğunu daha sonra, Asala örgütü suçsuz, savunmasız
Türk diplomatları öldürmeye başlayınca anladım. Daha önce kimse öğretmemişti
bunları ve birçok diğer gerçekleri. Varsa yoksa Kanuni'ye kadar Osmanlı
tarihi ve Atatürk ile başlayan İnkılap tarihi...
İlk ve orta öğrenimde
öğretilmeyenleri, kuru ve zorlayıcı mühendislik öğreniminde öğrenemediklerimi
sonradan tamamlamak için adeta okuma ve gözlem maratonuna giriştim,
yıllarca. Okudukça kafam karıştı, ama gezip gördükçe resim beynime
oturmaya başladı. Anlaşılan biz, herkesten birazdık... Her ne kadar
biz herkesten birazsak da, her ne kadar bir süre bazı şeyler bizden
saklandıysa da, her ne kadar Arap alfabesinden Latin alfabesine geçerken
kültür mirasımızdan taviz vermek durumunda kaldıysak da... İşte Mısır'ın,
işte Fas'ın, işte İran'ın bugünkü durumu...
İşte Türkiye'nin İslam ülkeleri
arasındaki konumu... Gece ve gündüz... Atatürk'ün Türkiye'de yaşayanlara
değişim uğruna içirdiği acı ilacının birçok hastalığımızı iyileştirdiğini
kim yadsıyabilir ki? Bugünlerde yeni bir değişim sancısı yaşıyoruz.
Artık Atatürk yok, çünkü savaş yok. Ama demokratik kurallar dahilinde
değişimi zorlayan, 80 yıl öncesi yapılanları aşmaya çalışan aydın
kişilerimiz var...
'Dağda kırt kırt yürüyen Türk'lere Kürt denir' masalını
anlatmadan, 'herkesten biraz' olan kimliğimizi gizlemeye ihtiyaç duymadan,
bundan çekinmeden, toprak bütünlüğümüzü bozmaya niyetlenmeden çağdaşlaşmaya
uğraşan insanlar... Bütün dünya da bu değişimi yapmamızı bizden bekliyor.
NATO Zirvesi, bunun şahidiydi.
|
|