PROF. DR. MEHMET ERDAŞ
Saudi Aramco Uzman Mühendis
Saudi Aramco Engineering Specialist


MODERN İSLAM ÜLKESİ TÜRKİYE VE AVRUPA BİRLİĞİNE UYUM SÜRECİ


Tarihi, geniş bir perspektifle irdelendiğinde Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde yapısal siyasi, hukuki, askeri, ekonomik ve finansal sorunların ötesinde temel sorun, kişisel ve toplumsal alt ve üst değerler sistemlerinde, dinsel davranış kalıplarında varolan farklıların tehdit olarak algılanması yatmaktadır. Dinlerin kabulü, inkarı ve yok olması, otomatik olarak toplumların da var olması veya yok olması sonucunu doğurmaktadır.

Enerji, su, temiz hava gibi yaşamak için olmazsa olmaz şart olan tabii kaynakların, gelecek nesiller düşünülmeksizin hızla tüketilmeleri sonucu erişilen, üye ülkelerin ekonomik büyüme hızlarındaki farklılıklar ve hızlı nüfus artışı, değişen dünyamızın kararsız bölgesel ve global güç dengelerini tehdit etmekte, ölçekler ekonomisini zorunlu kılmaktadır. AB'nin genişleme sürecinin temel kıstasları, başta NATO'ya paralel yeni bir kıtasal Avrupa güvenlik stratejisi oluşturulması olmak üzere, nüfus artışı ve sermaye hareketlerini, ekonomik büyüme hızını, iç ve dış borçların GSMH 'ya oranı ile işsizlik oranlarını kontrol altında tutarak "Avrupa'nın Sürdürülebilir Büyüme ve İstikrarı İçin Ölçek Ekonomileri" hedefine ulaşmak ve dünya ekonomisinde rekabet gücünü kaybetmemektir. Ancak akıl bazında öngörülebilen tüm bilimsel askeri ve ekonomik planlamalara rağmen, dünyamızda artan refah düzeyine paralel olarak belirsizlik, güvensizlik ve savaş korkusu da artmaktadır. Dünya ekonomisinde toplam kümülatif arz ve toplam kümülatif talebin dağılımının dengelenmesi, fiyat mekanizması ve pazar otomatizması adı altında, borçlanmanın ve siyasi riskin fiyatı olan faiz oranlarıyla sağlanmaktadır. Faiz oranlarını ayarlamak yetkisi, sırayla dünyanın en zengin, sermaye birikimi en fazla olan ülkesinden en fakir, sermaye birikimi en az olan ülkelerine doğru yayılmaktadır.
Faiz oranlarının karşısında, belirsizlik ve savaş korkusunun arttığı dönemlerde, dünya ölçeğinde toplam kümülatif arz ve talebi dengeleyen diğer önemli faktör ise toplumsal ve dinsel değerlere ve kültüre bağlı tüketim kalıpları, tüketici tercihleri olmaktadır.
Türkiye'nin AB üyeliğinin gerçekleşmesi halinde, AB'nin siyasal, hukuksal, toplumsal, ekonomik, finansal yapısını ve içsel ve dışsal güç dağılımının sermaye hareketlerinin arz talep dengelerini kökünden etkileyebilecek en önemli faktörler sırasıyla, faizlerde, petrol fiyatlarında ve kişisel tüketim kalıplarında dini tercihlerden kaynaklanabilecek değişmelerdir. İslam dininde varolan hem faiz yasağı hem de domuz eti, içki yasağı, helal kesim gibi kaynağını Kuran'dan alan inanca bağlı kesin tüketici tercihlerinin AB'nin ekonomik ve finansal piyasalarındaki dengelerini artan müslüman sayısı oranında etkileyeceği düşünülmektedir.
Bu bakımdan Türkiye'de AKP siyasi iktidarının ve hükümetinin, temel insan hak ve hürriyetlerinde AB normlarıyla uzlaşabilecek modern ve güvenilir bir İslam ülkesinin alt yapısını oluşturacağının güvencesini vermesi son derece önemlidir. Burada samimiyet ve tutarlılığı elden bırakmamak AB nezdinde inandırıcı olmak için elzemdir.
İslam din alimlerine ve fakihlere, AB ile uzlaşma sürecinde, Cumhuriyetin kuruluş yıllarında olduğu gibi maksadı aşmayan, dinde zorlamayı reddeden yeni içtihatlar yapmak ve dinde kavram kargaşası ve yanlış anlamaları, din istismarını önlemek suretiyle, modern dünya ile modern İslam Ülkesi Türkiye'yi uzlaştırmak görevi düşmektedir.
Burada, Yaşar Nuri ÖZTÜRK usulü sansasyon yorumlar ve 28 Şubat sürecinde beliren, piyasa mekanizmasının ruhuna aykırı yeşil kırmızı mavi sermaye gibi tanımlarla müslümanları sistem dışına gitmeleri için zorlayacak yapay dışlamalar türetmek yerine İslam vahyinin Kuran'daki özüne ve maksadına uygun geniş bir toplumsal uzlaşma ortamı aramak hedef olmalıdır. Din ve vicdan hürriyeti, fikir ve düşünce hürriyeti, teşebbüs hürriyeti ve mülkiyet edinme hakkı ve hürriyeti İslamda olduğu gibi Avrupa ve Alman idealizminin de temelini oluşturmaktadır. Avrupa ve Alman idealizmi ile İslam idealizmi çok yakın benzerlikler arzetmektedir. Örnegin 19. yüzyılın önemli Alman düşünürü SCHELLING ile Türk İslam tasavvufu ve Hz. MEVLANA'nın fikir ve düşünceleri arasında araştırılması gereken, tez konusu olabilecek çok şaşırtıcı benzerlikler, hatta aynılıklar vardır.
Ortadoğu'daki İslam Ülkeleriyle Türkiye üzerinden kurulması muhtemel daha sıcak ilişkilerin, öyle iddia edildiği gibi petrol fiyatlarını, bölgedeki ABD nüfuzunun ötesinde, etkilemeyeceği AB ülkelerince çok iyi bilinmektedir.
Türkiye her ne kadar modern bir İslam ükesi olduğunu iddia etsede, bugün Avrupa'da yaşayan 4 milyonu aşkın müslüman, kişisel olarak Türkiye'deki müslümanlardan daha fazla din özgürlüğüne sahiptir. Örneğin Avrupa'da kimsenin başörtüsü yüzünden kişisel temel hak ve hürriyetleri kısıtlanmaz. Kaldı ki, temelinde her üç dinde de var olan örtünme, şekilden ibaret bir sakınma, edeplilik ve korunma ifadesidir. Yahudiler'in Tevrat'ında, Hrıstiyanlar'ın İncil'inde, Müslümanlar'ın da Kuran'ın da şekil ve öz olarak inananların sakınmaları tavsiye edilir. Her üç semavi dinde de asıl önemli olan en üst sakınma ve korunma maksadı ise yaradanı tanıyıp en güzel ahlaka erişmektir. Tek olan Tanrı'yı tanımakla erişileceğine inanılan ve inansın inanmasın herkes için kötülüklerden korunma sakınma ve mutlak adalet duygusu her üç semavi dinde de esas özü ve maksadı oluşturmaktadır.
Önce AB hedefiniz belliyse, iyi kesin ve tüm ara hedefleriyle doğru tanımlanmışsa, risk analizini bilginizi bu hedefe en az kayıpla ulaşmak için doğru metod ve yöntemi belirlemekte kullanabilirsiniz. Nihai olarak AB'ye giriş hedefinizi tüm aradaki açık ve gizli aşamalarıyla belirledikten sonra risk analizi, hangi ihtimalle ne getirir ne götürür, ne kazanır ne kaybederim tartışmasını yapabilirsiniz.
Türkiye'nin AB'ye giriş kararı hiç boşanma olmayan bir katolik evliliğine benzemektedir. O halde AB ile ortak noktaları ve benzerlikleri çoğaltmak lazımdır. Ancak bunu yaparken tarihi kültürel değerlerimizden ve dinimizden taviz vermek yerine onu doğru anlayıp uygulamakta yahudiler veya Japonlar kadar modern ve muhafazakar olabilmeliyiz.
Doğru hedefi belirlemek için hiçbir zaman yeterli informasyona sahip olamayacaksınızdır. Aynen gerçek doğru ihtimali hesaplayabilmek için LAPLACE'ın ihtimal tanımındaki(istenen olması beklenen hallerin tüm olması muhtemel hallere oranı) paydadaki tüm olması muhtemel halleri bilemeyeceğiniz gibi.
Bu sebepledir ki müspet bilime maksadını vazeden üst sistem dindir, akıl ile her zaman ulaşılamayacak, ancak uğruna ölümü dahi kolayca göze alabileceğiniz kompleks değerler sistemidir. Bilim ancak din sayesinde müsbetlik vasfını yani ispat edilebilme vasfını kazanır. (1938 de Avusturya'lı mantıkçı Kurt GOEDEL tarafından matematik ve mantık ispatlanmıştır) . AB'ye ne pahasına olursa olsun girelim yaklaşımı ile din ve dini oluşturan kompleks değerler sistemi tamamen yok sayılırsa toplumsal varlığımızın ve kimliğimizin içi boşaltılmış, AB üyeliğimizden elde edilecek faydalar anlamsızlaşmış sayılmalıdır. Din ispatsız inanma esasına, bilim ise ispat esasına dayanır ve bilime ispat kabiliyetini veren üst sistem, bilimin varlık sebebi dindir. Bilim tarihine baktığınızda da bütün bilimlerin felsefeden, felsefenin de Tanrı'yı, yaradanı arayış çabasından doğduğu anlaşılır. Diğer bütün bilimler ve teknoloji kaynağı dinden gelen kompleks değerler sistemi üzerine inşa edilmiştir.
Türkiye'de devam eden devlet islami anlayışı ve Diyanet İşleri Başkanlığı'nın kuruluş ve işleyiş felsefesi AB'ye girişte en önemli engellerden biri sayılmalıdır. Bu nasıl laik bir anlayıştır ki, Türkiye bir bakanlığın bütçesinden daha büyük bir bütçeyi her yıl hürriyeti ellerinden alınmış köle durumundaki din adamlarının maaşlarını ödemek için harcamaktadır. Allah'ın dinini korumak devlete düşmez. Devlet her dinin ve mezhebin mensubuna eşit mesafede kalmalıdır. Ama maalesef Müslümanlar'ın çoğu henüz neye inandıklarını, Allah'ın koyduğu hudutları, sebebi Kuran'ın ayetlerinin tek tek hedeflerini bilmiyorlar.
Şifre aramaya kalkıyorlar ve Kuran'ın şifresi çözüldü gibi sansasyon haberler üretiyorlar. Kuran mubin bir kitaptır, uygun maksatla okunacak olursa her maksadı hasıl eden açık mucize bir kitaptır. Peygamber Allah C.C. ile insanlık vasfını aşıp bir olduğu zaman aldığı vahiyler, Allah'ın bildirdiği hudutlar ve tavsiyelerdir. Bu tavsiyeleri olmazsa olmaz emir olarak da telakki etmek mümkündür, bir kere ihlal edersembirşey olmaz diye telakki etmek de mümkündür maksadınıza ve iman derecenize göre.Elbette ihlalinizin sonuçlarına uğrayacağınız zarara da katlanarak! Peygamber dahi söyleyip ikaz edip geçmekle emrolunmuştur, icra ve bekçilik göreviyle değil de yapıp göstermek ve tebliğ etmekle görevlendirilmiştir. İnsanlar ve cinler yaradanlarını tanıyıp ona ibadet etme gereğini kavradıkları anda gerçek ve samimi din duygusu gönülleri doldurur, zorlama yoktur, isteyen ibadet eder isteyen etmez... Faiz dünyayı sömüren en kompleks en belalı mekanizmadır. Sömürgeci devletler eskiden vali atarlardı bir ülkeyi sömürmek için, bugün ise getirip bir banka kurup paralarını bu ülkelerde dolaşıma sokmaları yetiyor.
Artık siz onun parasıyla değer ölçmekle gece gündüz ona calışmaya başlıyorsunuz ve faizi kontrol edenler en flasyonu da kontrol edebiliyorlar ve siz henüz uykunuzdayken bile tik tak, tik tak zaman otomatiğiyle faizleri ve enflasyonu değiştirip, değişen hızlar ve miktarlarda paranızı cebinizden çalmaya sizi para peşinde koşturarak esir almaya başlıyorlar. Silahlara verdikleri parayı geri çıkarabilmek için de arada bir (genellikle on yıllık yapısal tıkanma periyodlarıyla) bölgesel harpler çıkarıyorlar, ordu müdahaleleri yaptırıyorlar. Son olarak AB'ye giriş müzakereleri için önemli bir mesaj vermek istiyorum: Tabiatta en az kuvvet prensibi uygulanır. Silaha sahip olup onu kullanmamak hünerdir. Silahınızı kullandığınız anda silahın korkutucu etkisini ortadan kaldırır onu bir atımlık olmaya mahkum edersiniz. Atom bombasını kullandığınız anda, iğnesini kullanan arı gibi kendiniz de yok olursunuz. Kuran'daki gerçek İslam Avrupa ülkelerinden, Batı'dan yükselecektir. Ortadoğu'da Türkiye gerçek İslamı AB üyeliği ile tüm dünyaya tanıtabilecektir. Tabii önce kendisi elindeki hazinenin ve İslam kültür mirasının, bütün medeniyetleri kucaklayan kendi otantik kimliğinin değerini kavrarsa! Devlet İslamı ve 28 Şubat zihniyeti ile bu mümkün olamayacaktır.
Bakalım AKP iktidari ne hüner gösterecek? Bekleyelim ve görelim. Milletinin dinine saygı duymayan kopyacı baskıcı temel hak ve hürriyetleri çok gören, kendi halkını en büyük tehdit olarak gören devlet anlayışı ile AB'ye girilse bile umulan maksat hasıl olmaz. AB'yi korkutan da İslam değil onun devlet eliyle yanlış kullanımı ve istismarıdır. TBMM üyeleri, en az Türk ordusu generallerinin sevdiği ve derinden idare ettiği kadar vatanını sever ve şeffaflıkla idare eder. AB'nin bir başka en önemli diğer endişesi haklı olarak Türk ordusunun hür parlamenter sisteme (ABD direktifiyle) olası müdahale ihtimalidir. Türkiye neden bu kadar asker beslemektedir? Yunanistan'a karşı bu sayı çok fazla, Rusya'ya karşı ise çok azdır. Tepeden hukuk zorlaması olmaz, hukuk bünyeden kültürden doğar. AB Türkiye'nin üyeliğini bu derinlikte sorgulamaktadır. Haklıdırlar! Yahudilik Hrıstiyanlik ve Müslümanlık Kuran'da açıklanan tarihi perspektifle uzlaşamadıkları ve birbirlerini sanki birden fazla Tanrı varmışçasına dışladıkları sürece insanlık hızla Üçüncü Dünya Savaşı'na doğru koşmaktadır. Avrupalılar bu durumun bilincindedir ve Avrupa felsefesi bir çıkış yolu aramaktadır. Türk insanı kendi devleti eliyle kışla, cami, kilise, havra arasında arasat meydan yerinde hürriyetsiz ve kimliksiz bırakılmıştır. Bu yüzden de, ne güzel sanatlarda, ne bilimsel keşiflerde kendimizi gösterebiliyor, ne de dünya refahından ve bölgemizden hakettiğimiz payı alabiliyoruz. Belki de AB üyeliği bizi yeniden tarihteki üretken kimliğimize kavuşturabilir.


MODERN ISLAM COUNTRY TURKEY AND THE ADAPTATION PROCESS INTO THE EUROPEAN UNION (EU)


A broad perspective into the history of Turkey tells us that in the adaptation process to the European Union (EU), apart from structural, political, legislative, military, economical and financial problems, the basic problem lies in the differences present in the individual and social value systems and religious behavior patterns, which are perceived as threat elements. The acceptance, denial or absence of religions automatically results in the existence or non existence of communities.
The basic criterion of EU enlargement process is to reach the target of "economies of scale for sustained European growth and stability" and to sustain its competitive power in the world economy. The objective is to form a new continental European security strategy parallel to NATO and also to keep under control the population growth, movement of capital, economical growth, ratio of foreign and internal debts to GNP, and unemployment rates. If EU membership of Turkey is finalized, the most considerable factors to affect the balance of supply and demand in the EU economical and financial market, will be the changes in interest ratios, oil prices and individual consumer patterns, based on religious choices. This is why it is important that the elected AKP political party and government should give guarantee for Turkey as a modern and dependable Islamic country which can adapt itself to EU norms. In this adaptation process to the EU, the target of Turkey should be to reconcile the differences with the extreme religious tendencies and form a social infrastructure based on Islam as told in the Koran. Elements such as freedom of religion and conscience, freedom of thought, freedom of initiative and ownership rights serve as basis both in the Islam and the European and German idealisms. So, there are many similarities. Though Turkey declares itself as a modern Islam country, it is a fact that more than 4 million Muslims living in Europe today have more freedom of religion individually than the people in Turkey. All three religions, Islam, Judaism and Christianity, believe in God and share basic concepts such as protection against anything harmful and absolute justice. Turkey should not give up its historical, cultural values and religion in adaptation to the EU, but learn, understand and practice them correctly and be modern and conservative at the same time. So far, the State in Turkey has misused and misinterpreted Islam but now if Turkey comprehends the value of its authentic identity embracing all civilizations, it can show the rest of the world what real Islam is as a member of the EU, and possibly bring back its productive identity of the past.
We should not forget that membership to the EU is a "long, long way".


# # # # # # # #