|
|
BAHADIR KALEAĞASI
TÜSİAD AB Temsilcisi, Brüksel EU Brussels Represantative For Turkish Association
EU Brussels Represantative For Turkish Association Of Industrialists and Businessmen (TUSIAD)
KOPENHAG SONRASI
2002 demokratik reformları sayesinde Türkiye AB yolunda ilk kez siyasi arenada rahatça pazarlık yaptı, gündem belirledi. Avrupa gerçeklerini iyi görmek gerekiyor. Büyük ülkelerin AB'ye girişi her zaman sorunludur: İngiltere iki kere veto yedi, İspanya çok uzun süre bekletildi. Üstelik nüfus büyüklüğüne, siyasi ve ekonomik sorunlar da ekleniyor. Artık daha güçlü bir Türkiye için strateji yenileme zamanı.
Tarihin sayfaları çevrilmeye devam ediyor. Türkiye-AB ilişkilerinde artık Kopenhag öncesi ve Kopenhag sonrası var. Bunun nedeni Avrupa Konseyi'nin Kopenhag kararlarının Türkiye'nin AB üyeliği yönünde bir milat teşkil etmesinden değil.
Asıl önemli olan, Türkiye'nin AB yolunda ilk defa olarak siyasi arenanın içinde yer alması. Rahatça pazarlık yapabilmesi. Gündemi belirlemesi. Bunu Ağustos ve Aralık 2002 demokratik reform hamleleri sayesinde kazanılan uluslararası saygınlık sağladı. Ülkede artık iktidarı, ana muhalefeti, Cumhurbaşkanı ve sivil toplumuyla bir demokratik kararlılık havası hakim. Eskiden olduğu gibi AB ile demokratik ilkelerin pazarlığını yapmaya çalışmıyoruz. Daha önce Avrupa siyaseti oyununun dışında kalıyor, siyaseten mubah olmayan ülke konumuna mahkum oluyorduk.
"Evet fakat, hemen değil"
AB siyasi çevreleri Kopenhag'ı Türkiye'nin tam üyelik perspektifini kesinleştiren ve "Türkiye Avrupalı mı?" tartışmasına resmi açıdan son koyan bir aşama olarak görüyor. Türkiye ile müzakere sürecini olabildiğince erteleme eğilimlerinin temelinde ise, AB içinde dört sorun kesişmekte:
Genişleme: On yeni üyenin katılımının kurumsal ve ekonomik etkilerinin AB içi dengelerde sindirilmesi ve halk nezdinde benimsenmesi.
Derinleşme: Avrupa'nın Geleceği Kurultayı'nın üzerinde çalışmakta olduğu yeni AB anayasasının, üye ülkelerde referandumlarda kabul görmesi. Ret eğilimlerinin güçlenmesinin başta Euro'nun istikrarı olmak üzere ekonomiye olumsuz etkileri.
Ekonomik sorunlar: Ekonomik büyümenin %2 seviyesinin altına düştüğü bir konjonktürde, hükümetlerin gerekli yapısal reformları yapmakta sosyal tepkiler nedeniyle zorlanmaları.
Türkiye'nin imajı: Yıllar boyunca, insan hakları ve demokrasi açısından Türkiye'nin görüntüsü ve uluslararası saygınlığının çok olumsuz etkilenmesi. Son demokratik reformların çok yeni olmaları nedeniyle henüz AB kamuoyu nezdinde bu algılamanın düzelmemiş olması. Bu durumun AB siyasetçilerinin Türkiye'ye yaklaşımlarına yansıması.
AB gerçekleri
AB üyeliği sürecinde her aday ülke bir takım gerçekleri kabullenmek zorunda. Bunlar aday ülkeler açısından dört farklı konum oluşturabiliyor:
Dışarıdaki ülke: Üyelerine avantajlar sağlayan bir topluluğa giriş sürecinde, dışarıdakilerin, içeridekiler tarafından haksız ve baskıcı bir muameleye tabi tutulması olağan. Türkiye'nin NATO'ya üyelik süreci buna bir örnek. İspanya, İsveç ve Polonya gibi ülkeler de, AB ile müzakere öncesi ve boyunca çok kereler isyan etme noktasına geldiler.
AB ülkeleri ile sorunları olan ülke: AB ülkeleri, aday ülkeler ile olan ikili sorunlarını çözmek için bu konumlarını bir fırsat olarak görmekte. Yunanistan ile Kıbrıs ve Ege sorunlarımız bu bağlamda ister istemez AB dosyamızın bir parçası haline geldi. Sınır güveliği, ekonomik çıkarları ve Euro alanıyla, Batı komşumuz artık Avrupa Birliği'dir. Bu durumdan kaynaklanan sakıncaların çaresi ise AB'ye üye olmaktır.
Büyük ülke: AB içi güç dengelerinde demografik ağırlık tek kurumsal kıstastır. İki kere veto edilen İngiltere ve uzun süre oyalanan İspanya örneklerinin de gösterdiği üzere, büyük ülkelerin AB'ye girmesi sancılı bir süreç. Türkiye bu konumdaki tek aday ülke.
Türkiye tam üye olduğu gün, bir Almanya'nın, Fransa'nın İngiltere'nin AB içi kurumsal kudretine kavuşacak. Tam üyelik sonrası yararlarını göreceği büyük ülke olma konumunun, üyelik öncesi zararlarına maruz kalması kaçınılmaz. Büyük ülkeler AB'ye arkadan itilerek, kol kanat gerilerek alınmaz, zorlayarak kendileri girerler.
Yenilenen strateji
Önümüzdeki dönem için bir strateji tanımlar ve Kopenhag sonuçlarına resmi tepkiyi belirlerken, dikkate almak gereken bazı temel veriler var:
Türkiye'nin Avrupa tarihi içindeki evrimi, yüzyıllar süren çelişkilerin aşılması noktasına geldi.
Türkiye'nin siyasi ve ekonomik çıkarları AB'yi işaret etmeye devam etmekte.
Avrupa politikamız duygusallık ve hamasetten uzak, soğukkanlı, akılcı ve gerçekçi olmalı.
Kopenhag öncesi günlerde, AB Konseyi'nin Türkiye için bir müzakere tarihi belirtmesi olasılığı, uluslararası yatırım çevrelerinde çok olumlu karşılandı.
Türk kamuoyunun AB konusunda sabırsızlanması doğal. Siyasi yetkililer demokratik ve ekonomik reformlardaki gecikme yüzünden kaybedilen zamanın bedelini topluma dürüstçe açıklamakla yükümlüler.
Bu çerçevede Türkiye'nin AB stratejisinin temel unsurları şunlar olabilir:
1. Demokrasi: Reformlar hızla ve kapsamlı bir şekilde uygulamaya geçirilmeli. Anayasal düzenin sorunsuz işlemesine özen gösterilmeli. Türkiye'nin Kopenhag siyasi kıstaslarına uymakta olduğunun en kısa zamanda AB tarafından tescil edilmesi sağlanmalı.
2. Ekonomi: AB ile krizden uzak, makro-ekonomik istikrarın sağlandığı, piyasanın ve yabancı sermayenin güven duyduğu bir büyüme eğilimi kalıcı kılınmalı.
3. Mevzuat uyumu: AB Genel Sekreterliği güçlendirilerek, AB ile mevzuat uyumu çalışmalarına ivme kazandırılmalı. İlerideki müzakere dönemine yönelik olarak şimdiden zaman kazanılmalı.
4. Eğitim: AB standartları, küresel eğilimler ve iş piyasasının gerekli kıldığı nitelikte insan sermayesi yaratmaya odaklanmış kapsamlı bir eğitim reformu siyasi öncelik olarak ele alınmalı.
5. Bilgi toplumu: Bugün Avrupa'nın küresel rekabet gücünü belirleyen en önemli gelişmeler yeni teknolojiler ve bilgi toplumu alanında yaşanmakta. Türkiye şimdiden bu noktadan hareketle Avrupa'nın geleceğini yakalayabileceği politikaları uygulamalı.
6. Tanıtım: Avrupa ve uluslararası kamuoyunda "demokratik ve çağdaş Türkiye" kavramını yerleştirecek bir tanıtım politikası oluşturulmalı. Bu yönde, "Türkiye'nin Avrupa'nın siyasi istikrarı ve ekonomik rekabet gücüne olan katkısı" odak noktası olmalı.
Ekonomik dinamizm ve kültürel zenginlik öğeleri özellikle vurgulanmalı.
Doğruysa, bir benzetmeyi binlerce kere yapılmış olsa da tekrarlamakta zarar yok: "Uzun ince bir yoldayız. Gidiyoruz gündüz, gece".
AFTER COPENHAGEN
Thanks to the democratic reforms undertaken, Turkey, for the first time, was able to negotiate and set the political agenda on her way to the EU. We should not forget that accession of big countries to the EU has always been challenging due to the size of population and economic issues.
There are four important considerations for an enlarged EU:
Enlargement: Institutional and economic impact of the accession of ten new members have to be accommodated within the EU.
Deepening: The EU Constitution has to be adopted by Member States. Should the constitution be rejected, this will have a negative impact on the stability of Euro, in particular, and on the economy in general.
Economic problems: Governments in Turkey are experiencing difficulties in introducing the necessary structural reforms in an environment where economic growth rate has dropped below 2%.
Turkey's image: For many years, Turkey's image has been quite negative due to human rights violations and undemocratic practices.
It is quite natural for a country aspiring to join the Union to experience some resistance and unfair pressure from the Member States which are provided with privileges and advantages. The EU considers accession as a good opportunity to resolve bilateral problems among its Members and/or candidates. In addition, demographic strength is the only institutional criterion in the balance of powers within the EU. Thus, big countries are not protected and especially encouraged for full-membership; they rather force the EU to become members.
Turkey should focus on democratic and economic reforms and harmonization of her legislation with the EU on her way to full-membership. Turkey should also give importance to education, creation of an information society and promoting herself in Europe with special emphasis on economic dynamism and cultural richness.
We should not forget that membership to the EU is a "long, long way".
|
|