|
|
FİKRET ÖNDER
Akbank Genel Müdür Yardımcısı
Assistant General Manager of Akbank
EKONOMİ-POLİTİKA
TÜRK VERGİ MEVZUATI KÜRESELLEŞMENİN NERESİNDE?
Küreselleşme günümüz dünyasının sevsek de sevmesek de, istesek de, istemesek de bir gerçeğidir. Korkunun ecele faydası olmadığı gibi, küreselleşmeye de yoktur ! Durum böyle olunca günümüzün yöneticileri global düşünmek, hedef ve stratejilerini tespit ederken de pazarların ve rekabetin ülke sınırı ötesinde de devam ettiği bilincinde olarak hareket etmek zorundadırlar. Bununla birlikte, sadece yöneticilerin bu bilince varmış olmaları yeterli değildir. Kanun yapıcı da ülkesinin kuruluşlarına globalleşme sürecinde rekabet imkanı sağlayabilecek düzenlemeleri yapmak ile zorunludur. Bunlar yapılmaz ise global köyün tüccarları bizim köyü ele geçirirken, bizim köyün tüccarları global köyden pay almak şöyle dursun, bizim köyde esnaf durumuna düşerler. Gerçekten de ülkemiz bu sürece pek çok konuda geçen yüzyılın ortalarında yapılmış, getiri götürüsünü kimsenin sorgulamadığı ve günümüzde başka ülkelerin mevzuatının çok gerisinde kalmış kanunlarla girmektedir.
Bu yazımızda, bahsi geçen duruma örnek olarak dar mükelleflerin Türkiye'de vergilendirilmesini inceleyelim: Yabancı bankalar, özellikle İsviçre bankaları, varlıklı
Türkler'in paralarını bir pazar olarak keşfettiklerinde (1960'lı hatta 1950'li yıllarda) dünyada daha globalleşme olgusu bile başlamamıştı. İlerleyen yıllarda İsviçre bankalarına, İngiltere ve ABD gibi diğer endüstrileşmiş ülkelerin bankaları da katıldı. Hali ile bu ülkeler sadece Türkler'in varlıklarını kendi bankalarına çekmeye çalışmıyorlardı. Asya, Orta Doğu, Latin Amerika gibi ülkelerin zenginlerinin paraları bir yana, birbirlerinin müşterilerinin paralarını da kendi ülkelerine çekme yarışına girdiler. Bunu yaparken güven, banka sırrı gibi olgular yanında, en çok kullanılan özendirme yöntemi de dar mükelleflere, yani banka hesabının açılmış olduğu ülkede yerleşmiş olmayan kimselere vergi muaffiyeti tanımak idi. Bu yöntemlerle sadece varlıklı Türkler'in yurtdışına çıkarttıkları servetin 40 ila 60 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir. Bu gün gelinen noktada bırakın İsviçre ve ABD bankalarını, Portekiz bankaları bile dar mükelleflere sağladıkları ayrıcalıklar ile Türk tasarruf sahiplerinin paralarının peşine düşmüş bulunmaktadırlar. Kaldı ki yurtdışında yatırım yapmak isteyenlerin günümüz dünyasında paralarını dışarı çıkartmaya bile ihtiyaçları yoktur. Türk finans kuruluşlarından bazıları da, müşterileri için yurtdışındaki piyasalarda her türlü alım satım yapabilmektedirler. Bu ülkeler yabancı yatırımcılardan vergi talep etmedikleri için (kaynak gelsin yeter prensibi) Türkiye dışında bir vergi yükümlülüğü doğmamaktadır. Peki bütün bunlar olurken bizim mevzuatımız Türkiye'ye para getirmek isteyen dar mükelleflere nasıl davranmaktadır . Dilerseniz bir de işin bu tarafını inceleyelim: Yasa, yabancı yatırımcıların, Türk sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmasını nerdeyse engellemektedir. Ülkemiz vergi kanunları, yabancı yatırımcıları iki ana başlık altında toplamıştır: Dar mükellef şahıslar ve dar mükellef kurumlar. Stopaj (kaynağından kesinti) ile vergilendirilmeyen tüm işlemlerde dar mükellefler, "Münferit" (dar mükellef kurumlar için "özel") beyanname ile vergilerini ödemekle yükümlüdürler. Bir başka deyişle vadeli mevduat , RP gibi faiz gelirinin, vergi kesintisi yapıldıktan sonra ödendiği enstrümanlar hariç; hisse senedi alım-satım kazançları, hazine bonosu alım-satım kazançları gibi sermaye piyasası enstrümanları ile işlem yapmak isteyen bir yabancı yatırımcı; söz konusu enstrümanların her birinin kendi özgü vergisel boyutlarını bilmeli ve kazanç elde ettiğinde bu kazancınının vergisini vermelidir. Ancak yasa koyucu, bu tip sermaye piyasası enstrümanları ile kazanç elde eden yatırımcıların vergisinin; işlem yaptıkları aracı kurum ya da kuruluş; tarafından ödenmesini şart koşmaktadır. Yani, aracı kurum ya da aracı kuruluş; tüm dar mükellef müşterilerinin işlemlerini takip etmekle, varsa kazançlarını hesaplamakla, oluşan kazanç üstünden doğan vergiyi de en geç 15 gün içiınde vergi dairelerine yatırmakla yükümlüdür. Bu da, finans piyasasında yer alan kurumlara ek yükümlülükler ve ek işlemler doğurmaktadır.
Dar mükelleflerin, stopaj ile vergi kesilmeyen işlemleri için de , her bir enstrüman turu için ayrı bir hesaplama yöntemi getirilmiştir. Örnek vermek gerekirse, hisse senedi alan bir dar mükellef, söz konusu hisse senedini 3 aydan az elinde tutar ve bu süre içerisinde alım fiyatından yüksek bir fiyata satarsa, bir kazanç elde etmekte ve bu kazancının vergisini ödemekle yükümlendirilmiştir. Hazine bonosu alan bir dar mükellef, bu bonoyu itfa tarihine kadar tutarsa (yani sermayesini vade sonuna kadar ülkede tutarsa) vergi ödememekte ancak itfa tarihinden önce kazanç ile elinden çıkarırsa münferit beyanname doldurularak vergisinin ödenmesi gerekmektedir. Dar mükelleflere ait vergi uygulamaları , göründüğünden çok daha karmaşık ve gerek aracı kurum ve kuruluşlara ağır iş yükü getiren; gerekse dar mükelleflerin ülkemize yatırım yapmasını nerdeyse imkansız hala getiren detaylar ve uygulamalarla doludur. Münferit beyan rejimi uygulamasında yaşanan sorunlar içerisinde; istisna uygulamasının olmaması, alım satım işlemlerinde oluşması doğal olan zarar kalemlerinin mahsup edilememesi, dar mükellef müşteri bazında kurumların işlemleri takip etmesinde güçlük yaşaması, olası kazançların hesaplanmasında tek ve uluslararası kabul görmüş yöntemlerin uygulanamaması, virman yoluyla kurumlara intikal eden menkul kıymetlerın kazançlarında yaşanan zorluklar ve uluslararası vergi anlaşmalarının taşraya da yayılmış kurum personelleri tarafından takibinde yaşanan güçlükler sayılabilir.
Dar mükellef kurumlar için getirilen "daimi temsilci" uygulaması da, beklenen kurumsal yatırımcıları, sermaye piyasalarına çekmekte yetersiz kalmıştır. Söz konusu temsilciler de, aynı detaylı ve sofistike vergi uygulamalarına tabii olarak kurumların sermaye piyasasındaki işlemlerinin kazançlarını takip etmektedir.
Ama, yabancı kurumların sermaye piyasamız üzerindeki ilgisizliği devam etmektedir. Evet, gördüğünüz gibi, dünya bizim paralarımızı bağrına basarken, parasını ülkemize getirmek isteyen bir yabancı için her türlü zorluk mevzuatımızda düşünülmüştür. Üstelik dar mükellefin sadece yabancı olması gerekmez, bu kavram tabiatı ile yurtdışında mukim Türk vatandaşlarını da kapsamaktadır. Bu durumda örneğin Almanya'da işçi olarak çalışan bir vatandaşımız Norveç'ten Güney Afrika'ya, Japonya'dan, ABD'ye kadar her ülkenin piyasalarında yatırım yapabilir, bu ülkelerin çoğunda hesap açabilir kimse de (tam mükellef olduğu ülke dışında) ondan vergi istemez. Ama bir istisnası var: Türkiye .
Almanya'da yaşayan vatandaş Ahmet Bey şaşırıp da parasının bir kısmını Türkiye'ye getirirse, IMKB'de hisse senedi veya bono alırsa başına neler geleceği (her işlem bazında 15 gün içerisinde münferit beyanname v.s.) yukarıda anlatılmıştır.
Görüldüğü gibi bu mevzuatın devamı halinde, ülkemizdeki ekonomik krizin sona ermesi, bankacılık sektörünün yeniden güçlenmesi gibi gelişmeler olsa bile ne piyasalarımıza ne bankalarımıza önemli bir kaynak girişi olmayacaktır. Halbuki ülkemizi yabancı yatırımcılar için cazip kılacak çeşitli faktörler mevcuttur.
Kopenhag zirvesinin sonucu olarak "EU convergence funds" adı verilen, aday ülkelerin Avrupa Birliği'ne uyum sağlamaları aşamasında oluşacak olumlu gelişmelerden yararlanmak amacı güden fonlar için ülkemizin cazibesi artacaktır. Son yıllarda Alman vergi otoritelerinin aşırı katı tutumları vatandaşlarımızı Türkiye arayışına sokabilir. Avrupa Birliği ülkeleri yeni bir uygulama ile, birbirlerinin vatandaşlarının her AB ülkesinde elde ettiği menkul değer kazançlarını yatırımcının kendi ülkesine rapor etmeye başladılar. İsviçre'nin de AB tarafından son dönemlerde aşırı sıkıştrılması sonucu, bankacılık sistemi dahilinde olup vergilendirilmemiş, AB vatandaşlarına ait paralar yeni lokasyon arayışına girmişlerdir. Bu sebepten Türk bankalarına da bu kesimden sorular gelmekte ancak yukarıda anlatılan sebeplerden, bir sonuç çoğu zaman çıkmamaktadır. Son jeopolitik gelişmeler sebebiyle ABD'den kaçan Arap sermayesi yeni alternatifler aramaktadır. Yüksek reel faizlerimiz nedeni ile Türk enstrümanları yabancı yatırımcılar için caziptir. Artık Türkiye'de de, az sayıda bile olsa, gelişmiş ülkelerdeki yatırım enstrümanlarını müşterilerine sunabilen, global yatırım imkanları sağlayan finans kuruluşları vardır. Dünyada "high net worth individiual" dediğimiz varlıklı bireylerin (yani tipik özel bankacılık müşterisinin) toplam servetleri 30 trilyon doları aşmıştır. Bu muazzam meblağın sadece komşu ülkelerdeki kısmının küçük bir bölümü bile Türkiye'ye nefes aldırabilecek bir kaynaktır. Peki ülkemizi bu potansiyelden alıkoyan ve çağdaş uygulamalardan oldukça uzak olan dar mükelleflerin finansal araçlarının vergilendirilmesinden elde edilen kaynak nedir diye hiç düşündünüz mü? Hiç düşünmeyin çünkü değmeyecek kadar ufak bir meblağ. Dileğimiz artık Türk banka ve piyasalarına da dünya pastasından bir pay sağlamayı mümkün kılan, diğer ülkeler doğrultusunda bir mevzuat değişiminin en kısa zamanda gerçekleştirilmesidir. "Global köyde" "köylü" kalmaya devam etmenin zararını yine biz çekeriz.
WHERE DOES THE TURKISH TAX LEGISLATION STAND FROM THE
PERSPECTIVE OF GLOBALIZATION?
In this period of globalization, both managers and legislators need to make regulations which ensure that a country remains competitive in the global market. Banks have always tried to attract wealthy customers through various methods such as establishing trust and confidentiality and offering tax exemption to "limited taxpayers", i.e. individuals who do not reside in the country where the bank account has been opened. It is believed that $40-60 billion has left Turkey due to methods. On the contrary, the Turkish tax legislation almost prevents foreign investors from bringing their funds to the Turkish capital markets. Individual or corporate limited taxpayers are required to pay their taxes using separate tax declarations for all taxes not subject to withholding. A foreign investor who would like to use capital market instruments such as stocks or treasury bonds has to know their unique tax dimensions and pay taxes for their earnings from each instrument. The brokerage company or institution through which such transactions have been carried out is required to pay taxes for such earnings. Thus such companies need to follow the transactions of such limited taxpayers, calculate any earnings that may accrue, and pay the relevant tax within 15 days. In addition, there are different calculation methods for each instrument. Therefore, the transactions of limited taxpayers are very complicated, bring an extra burden on brokerage companies, and make it almost impossible for such taxpayers to invest in Turkey. The legislation covers not only foreigners but also Turks who reside in foreign countries, thus depriving the country of significant funds. Even if the economic crisis in Turkey is overcome and the banking sector is strengthened, such tax legislation hinder the entry of significant financial resources into the Turkish market.
|
|