AV. TALAT METE



SİVRİ SİNEK SAZ


GÜVEN OLUŞUMUNDA SİYASETÇİ-TOPLUM İLİŞKİSİ

Siyasetçilerimizin, hiçbir şeyi toplumla neden paylaşmadığı!? sorusunu yıllardır kendi kendime sorduğum halde, inandırıcı veya doyurucu hiçbir cevabı bulamadığımı, bugün de gözler önündeki tabloyu seyrettiğimde cevabı daha uzun süre bulamayacağımı anlamanın derin üzüntüsü içerisindeyim. Sizi bilmem ama ben gerçekten bu durumdan büyük sıkıntı duymaktayım...
Üç yıldan bu yana çekmekte olduğumuz ekonomik sıkıntının neresindeyiz? Komşumuz Irak yönetiminin, neden olduğu sorunlar yüzünden sınırımızda, hatta sınırlarımız içerisinde hissetmeye başladığımız muhtemel sıcak çatışmanın neresindeyiz? Toplumumuzun gelişmiş ülkelere yetişebilme ve bilgi çağını yakalayabilme adına, şiddetli bir biçimde ihtiyaç duyduğu adalet, eğitim, vergi, yerel yönetim, genel idari reformlarını nasıl gerçekleştireceğiz? AB uyum yasalarının devamı ve uygulama yasalarını ne yapacağız?
Anayasa, seçim yasası, siyasi partiler yasası, sivil toplum örgütleri yasası ve daha bir çok yasa değişiklikleri ne olacak? Gençlerimizin geleceğe güvenle bakabilmeleri için onlara neler verebileceğiz, ne fedakarlıklar isteyebileceğiz? Buna benzer, sorabileceğimiz daha birçok soruyu peş peşe dizebiliriz.
Toplumumuzun içerisinde bulunduğu bunca sıkıntının neden olduğu gerginlik karşısında, siyasetçilerimizin, sorunlara ve gereksinmelere bakışlarındaki pişkinliği ve vurdum duymaz tavırları, bu çoğrafya üzerinde yaşayan halkımızı, nerede ve ne zaman kırılacağı belli olmayan ama her an da kırılabilir deprem faylarına dönüştürmüştür. Bu durumu bir nebze olsun hafifletecek ve sosyal elektiriği boşaltacak şey. Siyasetçilerin, özellikle yönetimde bulunanların daha doğrusu, yönetim sorumluluğunu taşıyan takımın kaptanının, yani başbakanın toplumuyla paylaşması olacaktır. Ancak bu bizim toplumumuzda görülen bir durum değildir.
Görsel veya yazılı basında küçük beyanlar, bakanlar kurulu toplantısına girerken, gazetecilerin ve TV kameralarının göstermelik görüntü almaları, bakanlar kurulu toplantısından sonra hükümet sözcüsünün minik açıklamaları paylaşım için yeterli değildir.
Toplumumuzda yaşanan sorunları, bu sorunların yansız ve tüm toplumu mutlu edebilecek çözüm yollarını, ihtiyaçları, bu ihtiyaçların neden olabileceği ve birlikte katlanılacak yükümlülükleri, toplumla paylaşarak karar altına almak siyasetçinin en önemli görevi olmalıdır. İyi ve başarılı yönetici olmanın da birinci yolu budur. Yoksa bizdeki alışkanlık gereği; "ben yaptım oldu", "ben iktidarım ne dersem ne yaparsam doğrudur" mantıkları, yönetilenleri germekten öteye gidememektedir. Toplumsal uzlaşıyı sağlamanın birinci yolu, siyasetçinin, toplumuyla uzlaşmasıdır. Bu da paylaşımdır.
Yönetimde hangi siyasi düşünce olursa olsun, temel hedefi toplumsal gelişme olacağına göre, (özel devlet sırları hariç) halktan saklanacak ne olabilir ki? Siyasetçinin toplumuyla yapacağı paylaşım sonucunda oluşturacağı ikili güven, ancak sosyal barışa dönüşebilecek ve neticesinde toplumda siyasetçiye güven oluşabilecektir.

RÜZGAR TERSİNDEN ESERSE...

Yukarıda anlatmaya çalıştığımız bizim siyasetçi profilinin- 3 Kasım 2002 öncesi- yönetiminde olduğu gibi, ülkemizde sorunları halkıyla paylaşmamaları nedeniyle, toplumda bilinmeyene karşı oluşan kızgınlık, güvensizlik duygusu tepkiye dönüşmesiyle, siyasi yasakların da hortuma dönüştürdüğü rüzgar 3 Kasım 2002 genel seçimler sonrasında AKP'yi tek başına iktidara getirmiştir. Arkasındaki rüzgar ve büyük toplumsal destekle yönetimi eline alan AKP de aynı siyasi üslubu kullanınca, çok kısa sürede bu rüzgarı ve desteği kaybedeceği görülmeye başlamıştır. İlk günden itibaren toplumda gerginlik yaratmak, karşısında olduğunu düşündüğü toplum kesimleriyle uluorta kavgaya girişerek "ben yaptım oldu" mantığıyla hareket etmesi, sorunları, karşısında ya da yanında olan örgütlü güçlerle (siyasi partiler,sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, sendikalar, yazılı ve görsel basın, vs...) tartışıp paylaşmaksızın, bilgilendirip deneyimlerden yararlanmaksızın kesip atması, hele hele ülkenin bütününü ve güvenliğini ilgilendiren konularda (özellikle Kıbrıs sorunu, Irak krizi gibi dış politika olaylarında) paylaşıma yanaşmaması düşündürücüdür. Ekonomik ve sosyal konularda sürekli karar değişikliğine girmesi, hortumlarıyla toplumun üstündeki önemli kamburlarla gizli görüşmeler yapmak suretiyle, sonuçlarını toplumdan kaçırır biçimde topluma açıklanmaması paylaşımın tersinde bir davranış değilse nedir? Bu durumda gerek yazılı, gerekse görsel medyada olayların siyasi sorumluluğu olmayan bireysel yorumlarla açıklanmak sureti ile topluma dolaylı bilgi verilmeye çalışılması siyasetçiye güvenin sarsılmasına neden olmaz mı? Sonrasında oluşması kaçınılmaz olan tabloya karşın, gereksiz tartışmalar toplumun gerilmesine neden olmaz mı? Ülke yararına, AKP iktidarına, ulusal konularda ülke sorumluluğu gereği destek veren hatta genel başkanının yasağının kaldırılması konusunda desteğini doğru biçimde ortaya koyan parlamentodaki tek muhalefet partisi olan CHP'nin genel başkanı ile yakışıksız tartışmalara girilmesinin ve topluma stres yüklenmesinin tek nedeni Türk siyasetçisinin paylaşım alışkanlığından yoksun olması değil midir?
Bu tablo böyle devam ettiğinde, geçmişten bu güne gelen olumsuz alışkanlıklardan politikacılarımız sıyrılamazsa hiç şüphesiz toplumda rüzgarlar tersine eser, çok kısa sürede yıkılan umutların yerine yeni umut tomurcukları filizlenmeye başlar, ufukta bu kez erkenin de erkeni seçimler görülür...






# # # # # # # #