TEMEL İSKİT
Belçika Nezdinde T.C. Eski Büyükelçisi
Turkey's Former Ambassador to Belgium


ULUSAL ÇIKARLAR: AVRUPA BİRLİĞİ VE KIBRIS


Siyasiler ve devlet yöneticilerinin, açıklamalarında belki de en sık kullandıkları bir kavram'ulusal çıkarlar'dır.'Bu sorunu ulusal çıkarlarımız yönünde çözeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın; bu konudaki politikamız ulusal çıkarlarımız doğrultusunda şekillendirilecektir' şeklindeki ifadeleri çoklukla işitiriz. Tabii hiç bir politikacının ağzından'ulusal çıkarlara karşıyız' diye bir cümlenin döküldüğü de duyulmaz. Ama, bu'ulusal çıkar' kavramı o kadar geneldir ki, somut politikaların oluşturulmasında veya tanımlanmasında pek de yol gösterici olmaz. Çoğu zaman'ulusal çıkar' tartışmalı bir politikayı kabul ettirmek için siyasi liderler tarafından gerekçe olarak ortaya atılan bir kavramdır da...

Yine de ülkelerin bazı temel ulusal çıkarlarının bulunduğu açıktır. Ülkenin bekası, dolayısıyla güvenliği bunların başında gelir, ikinci çekirdek çıkar ekonomik hayatiyet ve refahtır. Nihayet ülkeden ülkeye değişen bazı temel değerler de ulusal çıkarlar arasındadır. Örneğin, Batı ülkelerinde demokratik değerler ulusal kimliğin ayrılmaz parçası sayılır. Bazı İslam ülkelerinde ise ulusal çıkarlar dini ve ahlaki değerlerin korunmasına öncelik vermeyi içerir.
'Ulusal çıkarların' kimler tarafından tanımlandığı yanında, nasıl korunup izleneceği de önemlidir ve devlet şekline göre değişir. Batı demokrasilerinde devletin güvenliğinin, toplumun refahının nasıl sağlanacağının ve temel değerlerinin nasıl korunacağının kararının verilmesi ve uygulanması parlamentolar ve hükümetlerce yerine getirilir, sivil ve askeri bürokrasi bunun araçlarıdır. Katılımcı demokrasinin gelişmesiyle bu süreçte medya yanında sivil toplum kuruluşları gibi devlet dışı aktörler de giderek artan ölçüde rol almaktadır.
Yine demokratik Batı ülkelerinde ulusal güvenlik kavramında da önemli değişimler olmuş, devletin ve ülke topraklarının güvenliği'ulusal çıkarın' temeli iken o ülkede yaşayan bireylerin ve toplumun güvenliği ve refahı ön plana çıkmıştır.
Nihayet bugünkü globalleşen dünyada devletlerin egemenlikleri uluslararası kuruluşlar, çok uluslu şirketler ve sivil toplum kuruluşları tarafından giderek daha fazla sınırlanmakta,'ulusal çıkarlara hizmet etmek' bu karşılıklı bağımlılık düzeninden en iyi şekilde yarar sağlamaktan geçmektedir.
Avrupa Birliği söz konusu değişimlerin en ileri ölçüde gerçekleştiği bir örnektir. Avrupa Birliği üye ülkelerinden klasik ulusal egemenlik kavramı yerini,'paylaşılmış egemenlik' kavramına bırakmıştır. Ulusal çıkarlar, giderek üye ülkelerin ortak çıkarları şeklinde tanımlanmaktadır. Üye devletlerde toplumun demokratik karar alma sürecine katılımı, parlamentolar dışında da başta güçlü sivil toplum kuruluşları olmak üzere pek çok kanalla gerçekleşmektedir. Tamamen saydamlaşmış olan devlette, sivil ve askeri bürokrasi karar verici değil salt uygulayıcı durumundadır. Ulusal güvenlik devletin değil bireyler, gruplar ve toplumun güvenliği olarak anlaşılmaktadır.
AB adayı olan Türkiye bir çok yapısal değişikliği gerçekleştirmiş hatta zihniyet değişimi yönünde de önemli mesafe almıştır. Ama yolumuz uzundur. Bu arada, atmamız gerekecek adımlar arasında en önemli ve de hassas olanlardan biri,'ulusal çıkarın' tanımında ve bu tanımı kimlerin nasıl yapacağı konusunda da AB'ye paralel değişiklikler yapmamızdır. Hatta, denilebilir ki, bir yandan demokrasi devrimimizi tamamlayabilmemiz, diğer yandan çağdaş uluslararası toplumun koşullarına uyum sağlayabilmemiz için AB adaylığımız bahis konusu olmasaydı dahi bu değişimden geçmemiz gerekecekti.
Ülkemizde'ulusal çıkar'ın tanımının demokratik mekanizma dışındaki güçlere bırakılması veya en azından bunlarla paylaşılması özellikle dış politikamızda sık sık tutarsızlıklara yol açmaktadır.
Bu tutarsızlıkları en çok AB'ye yaklaşımlarda görmekteyiz.
57. Hükümetin AB politikasının MHP'nin katı milliyetçi'ulusal çıkar' anlayışı yüzünden ne gibi dalgalanmalar gösterdiği hatırlardadır. Ama bu anlayışın bir çok devlet kuruluşumuzda da temsil edildiği ve uygulamada önemli direnç ve sapmalara neden olduğu da bilinmektedir. Devletin içinde kendince bir'ulusal çıkarlarımızı ve devletin güvenliğini koruma görevini' resmen üstlenmiş nice'vatansever', kendilerini devleti AB ülkelerinin'bölücü faaliyetlerine' karşı da korumakla görevli saymakta, kimisi AB Temsilcisinin yazışmalarını izlerken kimi de Alman Vakıfları'na casusluk suçlamasıyla soruşturma açtırmaktadır. Bu arada, bir yandan AB üyeliğini ülkemiz için'stratejik bir hedef' olduğunu söyleyen çevreler diğer yandan Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası'nın ülkemize karşı geliştirildiği ve Avrupa Ordusu'nun bize karşı kullanılabileceği gibi düşüncelere itibar edebilmektedir.
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının AB adaylığımız konusunda Kopenhag Zirvesi öncesi gösterdiği yoğun çaba ve kararlılığı sürdüreceğini ummak istiyoruz. Hükümet bu yolda ilerlerken karşısına, açıkça AB karşıtları veya AB karşıtı olmakla beraber bunu açıklamak yerine çeşitli bahaneler ileri süren çevreler çeşitli engeller çıkartacaktır. Hiç kuşku duyulmasın, bu çevrelerin en önemli silahı'ulusal çıkarlarımızın önceliği' kavramına sığınmak olacaktır. İktidarın, AB üyeliğimiz ile genel olarak ulusal çıkarlarımızın çakıştığı noktasından hareketle, bu saptırmalara kulak vermemesi yaşamsal önem taşımaktadır.
Ulusal çıkar kavramının sıklıkla istismar edildiği diğer konu Kıbrıs'tır.
Bugün Kıbrıs'ta çözüm elzem hale gelmiştir. ‚özümsüzlük tüm ilgili taraflara, bu arada AB'ye, Yunanistan'a, Kıbrıs Rum Kesimi'ne zarar verecektir. Ama en çok zararı Türkiye'nin ve Kıbrıslı Türkler'in göreceği kesindir. AB adaylığımız söz konusu olmasa dahi dünyanın bu noktasında uluslararası toplumun çağdaş işbirliği gereklerine uyan bir ülke olarak yaşayacaksak Kıbrıs sorunu çözülmelidir. Aksi halde Türkiye giderek yalnız kalacak,'Anadolu'ya hapsolacaktır'. Bu arada görüyoruz ki, çözümsüzlüğü savunanlar veya çözüm ister görünüp bunun için karşılanması imkansız şartlar ileri sürenler yine en çok'ulusal çıkar' kavramını ileri sürmektedir. Bu hem Türkiye'de hem KKTC'de gözlenmektedir.
Türkiye'de, çoğunluğu demokratik karar alma süreci içinde yer almayan bazı çevreler Kıbrıs'ta Kofi ANNAN planı doğrultusunda bir çözümün'ulusal çıkarlarımıza' aykırı olduğu iddiasını sürdürmektedir. Bu iddiaların esası Kuzey Kıbrıs'ta toprak vermenin ve özellikle Rumlar'ın yirmi yıl sonra Kuzeyde belirli bir sayıya ulaşmasının Türkiye'nin stratejik çıkarlarına tehlike oluşturacağı savıdır. Tabiatıyla bu iddialar her şeyden önce'1974 harekatını ülkemizin stratejik çıkarları doğrultusunda toprak işgali için mi yoksa Kıbrıslı Türkler'in güvenliğini sağlamak için mi yaptık?' sorusuna bugün pek de savunulamayacak bir yanıt vermiş oluyor. Ayrıca, Avrupa'nın en güçlü ordusuna sahip Türkiye'nin, burnunun dibindeki, askerden arındırılmış, üstelik de kendisinin üyeliğini hedeflediği AB'nin üyesi olmuş bir Ada'nın nasıl bir stratejik tehlike yaratabileceği sorusuna ise hiç yanıt vermiyor.
Kıbrıs'ta da DENKTAŞ ve çevresi, Türk toplumunun bağımsızlığının sonunu getireceğini, yetmiş seksen bin Kıbrıslı Türk'ü yerinden yurdundan edeceğini ve sonunda zaten adadaki Türkler'in yok olmasına veya en azından Rumlar'ın esiri haline düşmesine yol açacağını ileri sürdükleri Kofi ANNAN planına karşı çıkmak için yine'ulusal çıkar' kavramına başvurmaktadır. Ancak artık Kıbrıs Türk'ünün ulusal çıkarının, şimdiye kadar olduğu gibi, dünyadan tecrit edilmiş, geleceği olmayan, ekonomik geriliğe mahkum ve Türkiye'nin eline bakan bir toplum olarak mevcudiyetini devam ettirmesinde olduğu pek kuşkuludur. Buradaki ulusal çıkardan kastın Kıbrıslı Türk toplumunun genelinden çok yöneticilerin çıkarı olduğu, toplumun sesini giderek yükseltmesiyle de giderek daha belirgin hale gelmektedir.'AB üyeliği uğruna ulusal kimliğini satmak' gibi söylemler ulusal çıkar kavramının değiştiği bir dünyada fazla anlam taşımamaktadır.


NATIONAL INTERESTS: EUROPEAN UNION AND CYPRUS


Frequently mentioned in political statements, national interests mainly cover territorial security and economic welfare although its definition, protection and pursuit may vary according to the dominant regime, decision makers, the context and the country. Democratic western countries involve the non-governmental actors in this process; emphasize the security and welfare of the individual and the society more. Besides, globalization keeps increasing the interdependence of nations through restrictions imposed by international organizations, multinationals and NGOs. Turkey needs to re-shape its notion of national interest for the completion of its democratization process. It is critical to prevent the frequent abuse of this notion in the case of Cyprus. Various groups both in Turkey and in Cyprus- including President DENKTAŞ - attribute their objections to the ANNAN solution to national interests. However, it is evident that the national interests of the Turkish Cypriots will be best protected by EU membership.


# # # # # # # #