|
|
SEZEN CUMHUR ÖNAL
Şarkı Sözü Yazarı
RADYO GÜNLERİNDEN DOSTUM JOSE FELİCİANO
"Hanımefendiler, beyefendiler, İstanbul'da Boğaziçi Festivali'nde, Açık Hava Tiyatrosu'nda, Milenyumda, Haziran gökleri altında, bir akşam vakti karşınızda, bir dünya şöhreti... Porto Rico'dan Jose FELICIANO..."
Bu alkışların, sesin ve gitarın uyandırdığı geçmişe dönük çağrışımlar. Belleğimde Radyo Günleri'ne uzanan anılar. O anılar içinde uzak iklimlerden bir saz şairi: Jose FELICIANO.
Vaktiyle, "Light My Fire" diyerek, tüm yeryüzü şarkıcılarının önüne geçmişti. Kimdir? Nedir? Derken, sesi zaten her coğrafyada sevildi. Sevilmesine sevildi ama, o sevildiği, alkışlandığı yerleri, ne yazık ki hiç görmedi, göremedi. O dünyayı, gönlünün gözüyle görüyor. Hem de gözleri görenlerin, bakıp da göremediklerini anlatıyor. Düşünün bir kez, hiç görmediği, bilmediği ve tatmadığı güzellikleri anlatıyor. Ne göklerin o tertemiz mavisinden, ne denizlerin bembeyaz köpüklerinden, ne de güneşin aydınlığından haberi var. Oysa, Jose FELICIANO'nun yaptıklarından ve yaşadıklarından tüm evrenin, hepimizin haberi var.
Doğum tarihi: 10 Eylül 1945.
Porto Rico'da Larez'de doğmuş. Dokuz çocuklu yoksul bir çiftçi ailesinin ikinci evladı. Gözleri görmediği için ailesi karalar bağlarken, o henüz 6 yaşındayken, yaşamındaki ışığı keşfetmiş: Müzik. Dokuz yaşında, kahve köşelerinde başlayan müzik serüvenine bakınca, nice altın sayfalara rastlıyoruz.
İlk 45'lik plağının 1964'te yayınlandığını biliyoruz. RCA Victor adına seslendirdiği "Eveybody Do The Click". 1965'te Janna ile evlenmesi onun yaşamına yeni bir soluk getirdi.
Nihayet "Light My Fire"la zirveye oturdu.
Zirvenin adı GRAMMY'ydi. 1969'da Light My Fire" ile iki dalda Grammy kazandı. "En İyi Yeni Şarkıcı" ve "En İyi Yorumcu" ödüllerini aldı.
Bilmem anımsar mısınız?
Türk dinleyicisi Jose FELICIANO'yu birden sevmişti. 1969'da artık yurdumuzda, bir numarada Jose FELICIANO vardı.
O günlerde, vizyona giren, Faye DUNAWAY ile Steve MCQUEEN'in oynadıkları duygulu bir aşk öyküsü olan "Thomas Crown's Affair" adlı filmin şarkısı "Windmills Of Your Mind" ile bütün dünyada olduğu gibi bizde de çok sevildi. Radyolarda aylarca onun müzikleriyle hayatı paylaşmanın, onun sesiyle aşklar yaşamanın tadını çıkardım... Bir başkadır benim dostum Jose FELICIANO.
O yıl Avrupa turnesinde, kendisini merakla bekleyen hayranlarının karşısına, latin kimliği ile çıktığını öğrendik radyolardan. Londra'da Palladium'da, İspanyolca
söylediği "Cenizas", "El Jinete" ve
"Guantanamera" ne güzel şarkılardı.
E. LECUANO'nun meşhur "Malaguena" adlı bestesindeki o nefis gitar solosu ile gözleri, gönülleri kamaştırmıştı. O zamanlar, bu konserin albümündeki şarkılarını aylarca, hatta yıllarca radyolarda siz sevgili dostlarıma sunmanın keyfini
yaşamıştım.
İstanbul'a Boğaziçi Festivali için geleceğini öğrendiğim zaman çok sevindim.
İstanbul Belediyesi Sanat Yönetmeni dostum Arda AYDOĞAN'da tüm nezaketiyle: "Eskiden onu radyolarda sanırım ilk siz dinletmiştiniz bizlere... Konserde de sunar mısınız?" deyince, FELICIANO'nun sesi ve gitarıyla tütsülenmiş radyo günlerini anımsadım.
"Hem de büyük bir zevkle..." diye cevap verdim, Arda'nın bu nazik teklifine. Yurdumuza gelişinde, İstanbul Atatürk Havalimanı'nda onu ben karşıladım.
Eski canlı tavrı, hareketleri ile karşıma çıktı. Sesiyle, gitarıyla latin jazz'da, latin rock'da, soul müzikte, flamenco veya salsada, yeryüzü ölçeğinde bir ustayla yine buluşmanın sevinciyle elini sıktım.
Menejeri Bill ROTHER'in kolunda limuzine bindi. Arabada İstanbul'da olmaktan dolayı duyduğu memnuniyeti belirtti. "Ud" dedi... "Udu çok seviyorum.
Gitara çok benziyor." Nereden biliyorsun diye soramadım. Nota, solfej veya armoni, hepsi onun beynindeydi. Kalbindeydi. Yolda şarkılar mırıldandı. Tesadüf bu ya Maçka'da bizim evin yanındaki "Mega Residence"da konuk edildi. Bir öğle vakti, hemen karşımızdaki Borsa Lokantası'nda yemek yedik. Döneri çok sevdi. Keyifle yedi. Bira içti... Sigarasını yaktım:
"Salsa'nın vatanı Küba mı, Porto Rico'mu" diye sordum. Cevabı ilginç oldu: "Güzel kızların vatanı
İstanbul mu?"
O gece, İzzet ve Celal ‚APA kardeşlerin "Cat Walk" gece kulübündeydik. Yemekte. Kendi şarkılarını dinledi bantlardan. Kokusunu sevdiği çiçekler için, dostum Nafi
GÜNAL'ın göndermiş olduğu Kütahya PORSELEN'den bir vazo hediye ettim.
Flaşlar patladı, resimler çekildi, ama ne kadarını farketti, bilemem. Büyük usta Carlos SANTANA ve genç kızların sevgilisi Ricky MARTIN ile verdikleri konseri konuştuk. SANTANA'ya duyduğu hayranlığı tekrarladı. Nihayet konser akşamı gelip çattı, kuliste sordum. Onu nasıl anons etmemi ister diye... Menejeri Bill ROTHER: "Ne istersen söyle ama 6 defa Grammy kazandığını söylemeyi unutma... 6 defa... Aman unutma Sezen" dedi.
Sonrası malum... Alkışlar... Orkestra yerini aldı... Sahneye çıktım... Spotlar yandı... Aklıma gelenleri söyledim... Jose için söylenebilecek en güzel sözcükleri söyledim... Sıra ödülüne gelince, İngilizce
söyledim. "Six time Grammy" kazanmış dedim ve ilave ettim. "Ne yapayım, ancak bunu duyunca mutlu oluyor... "Boğaziçi Festivali 2001 konserinde, o akşam Porto Rico'lu bir saz şairi vardı. Müziğin yeni dilinde, eskimek bilmeyen eski şarkılarını çalıp söyledi. Söylerken çocukça coştu. Gitarının tellerinde kalbinin sesi vardı. Seven kalplerin sesi vardı. Soluğunda yaşamın sesi vardı. Hem de ne ses... O seste benim gençliğim vardı. O seste aşkı dinlemiştik... "The Windmills Of Your Mind" Ayrılığı ve özlemi dinlemiştik... "My World Is Empty Without You" O ezgilerde acı da vardı, sevinçte... Müzikle onları harmanlamıştı... O yaz alkışlarla, şarkılarla İstanbul'dan bir saz şairi geçti... Evet Jose FELICIANO geçip gitti. Bize kalan bir demet şarkıydı... Haziran'da "Que Sera, California Dream, Bamboleo, La Bamba ve Rain"... Evet Rain kaldı...
"Yağmur" kaldı belleklerimizde...
"Yağmurun sesini dinle
Yağmurun yağan her damlasında
Seni daha çok seviyorum
Bırak tüm gece yağsın
Bırak sana olan aşkım büyüsün"
Şimdi mevsim kış...
Kar, yağmur, rüzgar...
Şunun şurasında bahara ne kaldı...
Kara kışta, baharda, yaza varınca veya sonbaharda, yağmur her mevsim kalbimizde...
Kalbimizde şarkısıyla "Rain" ile Jose FELICIANO...
|
|