ABDULLAH GÜL
58th Government Prime Minister of the Republic of Turkey
58.Hükümet T.C. Başbakanı


BARIŞA KATKI SAĞLAMAK TÜRKİYENİN GÖREVİDİR


Türk Halkı 3 Kasım seçimlerinde tarihi bir karar verdi, Türkiye'de istikrarı arzu etti. "Alınacak kararlar rahat alınsın, tereddütsüz alınsın ve kararlı bir iktidar olsun yeter ki, Türkiye'nin kronik problemleri çözülsün" dendi ve onun için AK Parti'yi iktidara getirdi. Biz de doğrusu kendimizi Türkiye'nin sorunlarına karşı iyi hazırlamıştık.

Ayrıca, kendimizi reformist olarak da görüyoruz. Türkiye'de köklü reformların yapılması gerekliliğine de inanıyoruz. Önümüzdeki aylarda gerek ekonomide, gerek idarede, gerek demokratik hayatla ilgili köklü reformların, yeniliklerin, yeniden yapılanmaların arka arkaya gerçekleştirildiğini göreceksiniz. Buna çok kararlıyız. Çünkü ekonominin de rahata kavuşması için Türkiye'de ekonomik ilişkilerin sıhhatli hale gelmesi için de bu köklü reformlara ihtiyaç var. Tabi ki bu reformlar halkımızın mutluluğu için. Bir ülke ne kadar büyük olursa olsun, ne kadar güçlü olursa olsun hatta ne kadar bölgesinde lider ülke olursa olsun hepsinden önemlisi halkının mutlu olması. Mutluluğun kaynağı da muhakkak ki önce ekonomik ihtiyaçlarının karşılanması, halkın yeterli seviyede gelirinin olması, çocuklarının ihtiyaçlarının çok rahat bir şekilde karşılanması ayrıca da şüphesiz ki hak ve özgürlüklerin yine çağdaş ülkelerde olduğu gibi yaşanılır olması. Bizim de hedefimiz tabiki budur, bunun için uğraşıyoruz. Tek başına iktidara gelmemizin verdiği güven ortamını öncelikle ekonomik göstergelerde hep beraber görüyoruz.
Vatandaş Osman, Ali, Mehmet'in esas beklediği nedir? Mutlu olmaktır. Mutlu olmanın da iki yolu vardır. Biri maddi imkânlar. Vatandaşın temel haklarını, ihtiyaçlarını karşılayabilmesi. Çünkü Türkiye'de temel ihtiyaçlarını karşılayamayan büyük bir kitle var. Onun için temel ihtiyaç diyorum, yoksa hedef, insanların temel ihtiyacını karşılayacağı bir ekonomik ortamı oluşturmak değil. O zaman sosyalist bir ortamdan bahsederiz. Başka ülkelerde neler varsa, onlardan daha iyileri olsun. Daha çok zenginlik olsun. Bunu temin etmektir. Mutluluk da böyle sağlanır. Bu da ekonomik şartların düzeltilmesiyle olur. Bizim aslında birinci önceliğimiz de budur. Bu bir günde olmaz. Bir günde olması için Merkez Bankası'na talimat vereceksiniz, Merkez Bankası karşılıksız para basacak, onu da herkese dağıtacaksınız, onun mutluluğu bir hafta, bir ay sürer. Çünkü bir ay sonra o enflasyon olarak yansır ve halk elindeki paranın hiçbir işe yaramadığını görür. Dolayısıyla sıkıntılı bir dönemi hep beraber yürüteceğiz. Yani bir yokuşu çıkıyoruz. Bu yokuşu hep beraber çıkacağız, ondan sonra düzlük var mı, yok mu? Önemli olan bu. Birkaç ay geçtikten sonra inşallah 2003 yılının ortalarında bunu daha çok hissedeceğiz, sonlarına doğru ise daha da çok hissedeceğiz, gelecek sene ise çok daha fazla hissedeceğiz. Önemli olan ekonomik trend iyiye mi, kötüye mi gidiyor. Enflasyon giderek artıyor mu, azalıyor mu? Reel faizler giderek düşüyor mu, çıkıyor mu? Milli gelir giderek azalıyor mu, çoğalıyor mu? İmalattaki kapasite azalıyor mu, çoğalıyor mu? Bunlara baktığınızda AK Parti'nin iktidar olmasıyla birlikte bize sağlanan güven ortamından dolayı birçok şeyin iyiye gittiği gözüküyor. Ayrıca biz programımızda uygulayacağımız işleri ortaya koyduk. Bu inandırıcı geldi. Bundan dolayı da ortam giderek iyileşiyor. "Nedir?" derseniz. Bütçeye baktığımızda bu ülkenin en çok harcaması nereye gidiyor? İşte bir ayda faize şu kadar para veriyoruz. Bir günde faize şu kadar para veriyoruz. Bir saatte faize şu kadar para veriyoruz diye rakamlar çıkartıyoruz. Bunlar azalıyor. Niçin azalıyor? Devir aldığımızda yüzde 70 olan faiz oranları, yüzde 50'nin altına düşürdük ama ne yazık ki bu Irak meselesi olduğundan fazla etkilendi. Sanki Türkiye savaşa giriyormuş gibi bir ortam oluşturuldu. Onun getirdiği tedirginlik faizleri yine 4-5 puan yükseltti ama yüzde 70'lerden, yüzde 50'lere inmiş oldu. Enflasyon giderek iniyor.
İmalatta büyük bir artış var. Bunların Osman Efendi'ye, Ahmet Efendi'ye, Mehmet Efendi'ye de yansıdığını önümüzdeki aylarda göreceğiz.
İşçiye, memura bütçenin imkanları nispetinde zam yaparken hep şuna dikkat ettik; en alt geliri olanlara daha çok vermek, böyle başladık. En çok geliri olanlara daha az vererek bir denge kurmaya çalışıyoruz. Bunların önümüzdeki günlere yansıdığını göreceksiniz. Tabii ki vergiyle topladığımız parayı hiç kimseye peşkeş çekmeyiz. Yolsuzluklara, hırsızlıklara kesinlikle göz yummayız. Kesinlikle affetmeyiz. En ağır tedbirleri alırız. Bunların olmadığı görülünce, büyük tasarrufların olduğunu da herkes izleyecektir.
Geçmişte bu ülkede ne yazık ki çok büyük yolsuzluklar yapılmıştır. İşte bunlarla ilgili hiç bir şey yapmıyoruz zannedilmesin. Bunlarla ilgili çok ciddi çalışmalar devam ediyor. Yani komisyonlar kuruluyor. Ama başkalarının yaptığı gibi, dosyaları gazetelere sızdırıp, manşetler atılmasını istemiyoruz. Çünkü o zaman işin içine siyaset giriyor. Siyaset girmeden bu işleri götürüyoruz. Biz bir şey daha söylüyoruz; "Hesap soracağız" derken, "Hesap da vereceğiz" diyoruz. Yaptığımız işlerin hesabını da herkese vereceğiz.
Ayrıca, dış politika meseleleri de şüphesiz ki hükümetin öncelikleri içerisinde. Avrupa Birliği ile ilgili çalışmalarımızı izlediniz, ama burada bir mesaj vermek istiyorum: Avrupa Birliği ile ilgili 12 Aralık Kopenhag Toplantısı çok önemli idi. Bu fırtına karşısında biz koşturduk. Dolayısıyla bu fırtına geçti. Avrupa Birliği şurada kalsın, diğer meselelerle uğraşalım, anlayışı içinde değiliz. Avrupa Birliği bir süreçtir. Dolayısıyla Avrupa Birliği ile ilgili reformlar, yapılması gerekenler büyük bir ciddiyet içinde devam edecektir. Türkiye'nin diğer konuları devam ederken "bu konu Kopenhag geçti biz de bıraktık, yeni bir Kopenhagvari toplantı gelince tekrar seferberlik içinde olalım" zihniyeti içinde değiliz kesinlikle. Şuna inanıyoruz ki; 2003 yılı Avrupa Birliği'nin değerlendirme raporunda Türkiye çok daha ileri adımlar atmış bir ülke olarak görülecektir ve biz müzakereye başlamak için Avrupa Birliği'ni sonuna kadar zorlayacağız. Bunun için de hala yapmamız gereken bazı şeyler var, bunları yapmaya devam edeceğiz.
Kıbrıs ile ilgili de gerçekçi bir şekilde ve sorunu çözmek için uğraşıyoruz. Görüşmeler için Dışişleri Bakanlığımız çok çalışıyor. KKTC üzerine düşenleri yapıyor. Alınan rapor ve görüşmeler çerçevesinde birçok heyetler kurulmuştur, gayet ciddi şekilde müzakerelerle devam edecektir. Burada hükümetimizin yaklaşımı nedir? "Çözümsüzlük çözümdür" bu bizim politikamız değildir. Bu tatmin edici bir çözümü bulmak için herkes olağanüstü bir gayret içerisinde olmalıdır. Buna da gayret ediyoruz. Irak, yakından takip ettiğimiz önemli bir meseledir bölgede.
Hükümetimizin dış politikası küresel barış üzerine oturmaktadır Küresel barışa katkı sağlamaktır. Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun barış, barışa katkı sağlamak Türkiye'nin görevidir. Bizi direkt ilgilendirsin, ilgilendirmesin küresel barışa önem veriyoruz.
Çünkü, insanların çatışarak değil beraberlik içerisinde mutluluk yaşayacaklarına inanıyoruz. Bölgemizde barış ve istikrara da büyük önem veriyoruz. Çünkü biz bu bölgenin asli unsuruyuz, bölgenin en önemli ülkesiyiz. Bölgedeki bütün ülkelerin halklarıyla akrabalıklarımız, kardeşliklerimiz ve ortak yanlarımız çoktur. O açıdan buna çok önem veriyoruz.
Türkiye'nin çıkarları, halkımızın çıkarları her şeyin önünde gelir. Bu bağlamda, yine özellikle altını çizmek istediğim nokta şudur: Biz Irak'la ilgili gelişmelerin savaşsız bir şekilde neticelenmesi için büyük bir gayret içerisindeyiz. Bölge ülkelerini de buna davet ediyoruz. Hala inanıyoruz ki; savaşsız bir şekilde bu problemin çözümlenmesi imkanları vardır. Bölge ülkeler hepimizin iyi ilişkiler içerisinde bulunmak istediğimiz ülkelerdir. Rejimleri kendilerini ilgilendirir. Her ülkenin tarihi gerçekleri vardır. Bu açıdan, o ülkelerin rejimleri ve idare tarzları da kendilerini ilgilendirir. Hepsine saygı duyarız ve onların da meselelerine hiç karışmayız. Bizim bütün önceliğimiz, ülkeler ve halklar arasındaki iyi ilişkilerdir. Bu ilişkileri geliştirmek gerekir. Bu bölgenin insan kaynağını ve tabii kaynaklarını bu bölgenin halklarının mutluluğu için harcamak gerekir kanaatindeyiz. Gayretlerimiz hep bunun içindir. Geleceğe biz umutla bakıyoruz. Her açıdan; gerek ekonomik açıdan, gerek gerçi siyasi istikrar açısından, siyasi istikrar ülke içindeki siyasi istikrarı demiyorum, bölgedeki siyasi istikrar açısından geleceğe ümitle bakıyoruz. Çünkü herkes artık şunun farkındadır ki bu bölgede insanlar yeteri kadar sıkıntı çekmiştir, bundan sonra mutlu olmak ve hayatın nimetlerinden faydalanmak onların hakkıdır. Türkiye söz konusu olduğunda da çok daha fazla ümitliyiz. Çünkü, Türkiye'de ne yapacağını bilen bir iktidar vardır. Tek başına bir iktidar partisi vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde çıkartılması gereken kanunları rahat bir şekilde çıkartacak çoğunluğa sahip bir parti vardır ve ne yapacağını bilen, hazırlıkları olan bir parti şu anda Türkiye'nin iktidarındadır. Barış, kardeşlik hepimizin önceliğidir. Ayrımcılığa hangi ad altında olursa olsun kesinlikle karşıyız ve kaynaklarımızı, imkânlarımızı kendi halkımızın, Türk milletinin, mutluluğu için, zenginliği için harcamak bizim önceliğimizdir. Ufak hesaplar peşinde koşmak bizim gündemimizde değildir. Bizim gündemimiz şudur; yapılması gereken şeyleri, doğru olan reformları kararlı bir şekilde yapmaktır. Bunlar da halkımızın çıkarına olduğu için bunları yapmaktır.

TEMEL HEDEFİMİZ TÜRKİYE'Yİ TAM İŞLERLİK KAZANMIŞ BİR AVRUPA DEMOKRASİSİNE DÖNÜŞTÜRMEKTİR


Başbakan Abdullah GÜL, Strasburg'da düzenlenen Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi'ndeki konuşmasında, hükümetin demokratikleşme sürecine ilişkin kararlılığını, kabul edilen iki reform paketiyle gösterdiğini vurguladı.
Türkiye'ye yöneltilen işkence ve kötü muamele eleştirilerine karşı hükümetin, bu tür idari ihmallerin derhal yargı yoluna taşınmasını sağlayacak adımlar attığını, AİHM tarafından hükme bağlanmış davalarda yargının iadesinin mecliste onaylandığını belirtti.
Azınlık vakıflarının mal varlığı üzerindeki sınırlamaları kaldıran bir yönetmelik maddesinin yürürlüğe konduğunu, yaklaşık otuz yıllık olağanüstü hal uygulamasına son verildiğini ve ölüm cezasının kaldırılmasını takiben, AİHS'nin 6 no'lu protokolüne imza atıldığını sözlerine ekledi. GÜL, yeni bir basın, toplu gösteri ve yürüyüş yasası ile ceza kanunun düzenleneceğini, DGM'lerin organize suçlarla mücadelede uzman mahkeme olarak atanacağını ve terör mağduru sivillerin zararlarının tazmin edilmesini sağlayacak bir kanun tasarısına son şeklin verildiğini söyledi. Ayrıca yerel ve uluslararası STK'larla etkin işbirliği içinde olacaklarını ifade ederek, yapılan reformlar ışığında Meclis'in, Türkiye'ye yönelik gözlem sürecini neticelendirmesi talebinde bulundu.
Ortadoğu'daki savaş hazırlıklarına değinen GÜL, hükümetin savaşı önlemek için her tür çabayı sarfettiğini, ancak barışçıl çözümün sağlanmasında en büyük rolün, Birleşmiş Milletler'i kitle imha silahlarından arındığına ikna etmekle yükümlü Irak liderliğinde olduğunu, Türkiye'nin bölgeye kalıcı barış perspektifini ileten aktör olarak görülmesi gerektiğini belirtti. Kıbrıs'ta ise tarafların Annan planı temelinde müzakereler için sözleştiklerini ve çözüme çok yaklaşıldığını belirtti.


IT IS TURKEY'S DUTY TO CONTRIBUTE TO PEACE AROUND THE WORLD


AK Party feels the need to carry out radical reforms in the next months in the economic, administrative and democratic spheres of Turkey. We are determined to innovate and restructure in order to make the country's economy healthier. The average Turkish citizen wants to be happy and to have the economic means to meet his/her basic needs. However, the economy cannot be improved overnight, all of us will need to go through a difficult period. A spirit of confidence was created when AK Party came to power; the public found steps of the economic program that we announced plausible. As a result, the economic environment is improving now.
One of the biggest expenditure items in the budget is interest payment. When we came to power, the interest rate was about 70%, we decreased it to less than 50%. Unfortunately, the discomfort about the Iraq issue increased the interest rate by 4-5%. However, the inflation rate is also decreasing and there is a growth in the manufacturing sector. We are also setting up commissions to fight against corruption. We are determined to not only hold others accountable for their deeds but also to be accountable for what we do.
Foreign affairs are undoubtedly one of the priorities of this government. The reforms for the European Union will be maintained; we believe that the Progress Report for 2003 will state that Turkey has taken significant steps towards the Union. We will push the European Union all the way in order to start the negotiations. We are also working on the Cyprus issue in a realistic manner, aiming at solving the problem. Everybody should do his/her utter best in order to find a satisfactory solution.
Our foreign policy is based on contributing to global peace, no matter where the need may be. We put a lot of emphasis on peace and stability in our region and follow closely the developments in Iraq as a regional problem. We call unto the nations of the region to find a solution to the problem without waging a war. Our main priority is to establish good relations between the countries and peoples of the region.

OUR FUNDAMENTAL OBBJECTIVE IS TO TRANSFORM TURKEY INTO A FULLY FUNCTIONING EUROPEAN DEMOCRACY

I consider the Council of Europe a school for democracy, the rule of law and human rights. It contributed immensely to my political philosophy. In the nineteen nineties, following the removal of dividing lines in Europe, I was part of the fact-finding missions to the candidate countries of the Council of Europe. We lived through the enlargement of the Council.

Now, as the Prime Minister of my country, I have the opportunity to put into practice accumulation I acquired as a member of this Assembly. I also consider the Council of Europe a permanent network for promoting and disseminating ideals of democracy, the rule of law and human rights. I was in Davos where I participated in the World Economic Forum. I met many old friends from the Assembly. I was happy to share experiences for the same ideals we continue to serve.
Let me also express my confidence in the members of the new Turkish Parliamentary Delegation to the Assembly, who stand for the first time under the roof of this Hemicycle.
I am sure that they will be strong advocates of the ideals and principles of the Council of Europe. Turkey highly values the work of the Council and its bodies. Turkey has greatly benefited from the common norms and standards as it seeks to further its democracy.
My government, which took office following the November general elections, is committed to continue this process and also to accelerate it. I can confidently say that my government is firmly committed to maintain the reformist nature. We have already demonstrated our resolve.
In the first two months of my government, we already achieved the adoption of two reform packages. I should like to remind that those were the first legislation adopted by the new parliament. I assure you of our determination to have the reforms fully reflected upon implementation. The comfortable majority granted to us by the Turkish people is an insurance of our determination.
I should stress that the reformist nature of my government and the pace of reforms are particularly remarkable, given the growing tendency in some parts of the world to restrict fundamental rights and freedoms due to security concerns.
As a former member of the Assembly, I am well aware of the criticisms levelled against Turkey from this floor. Many members have repeatedly underlined, among others, two important issues:
Torture and ill-treatment, and Execution of the judgments of the European Court of Human Rights.
My government has announced a policy of zero tolerance for torture. In line with this approach, our Parliament passed a legislative package proposed by my government, which brings about sweeping reforms for fighting torture.
We have now eliminated the often-criticised system of prior administrative permission for claims of torture and ill-treatment. From now on, all charges of torture and ill-treatment will promptly be brought before the Turkish courts.
Moreover, the reform package also provides that sentences for the perpetrators of torture and ill-treatment may no longer be deferred or converted into fines.
I believe that these reforms will provide strong deterrence against torture and ill-treatment. Let me now turn to the execution of the judgments of the European Court of Human Rights.
The previous Turkish Government introduced last year the right to re-trial based on the judgments of the Court. But its scope was rather limited. I take pleasure in informing that the Turkish Parliament approved a draft bill proposed by my government, which will provide the right to re-trial for all the judgments finalised by the Court.
A finalised judgment of the Court will entitle the applicant to seek re-trial at the court, which heard the case in the first place.
This is a major step in aligning the Turkish legislation with the European norms. It is yet another indication of the reformist nature of my government. Another often-stated human rights criticism concerns restrictions on the properties belonging to religious minority foundations.
I am pleased to inform you that my government promulgated a by-law, which lifts these restrictions. This step testifies to the centuries-long traditions of multiculturalism and religious tolerance of the Turkish people.
Turkey abolished the death penalty in August last year. Following that, my government signed the Sixth Protocol to the Convention for the Protection of Human Rights and Fundamental Freedoms on the fifteenth of January.
We are proceeding immediately with the ratification of the Sixth Protocol. Europe thus becomes a continent free of the death penalty.
The state of emergency, which lasted close to three decades, was lifted totally by my government in the first week following the vote of confidence. With habeas-corpus restored to the entire country, all Turkish citizens now enjoy the same legal guarantees.
We seek to complement domestic reforms by assuming new international commit-ments. We ratified the International Convention on the Elimination of All Forms of Racial Discrimination. Ratification of International Covenant on Economic, Social and Cultural Rights and International Covenant on Civil and Political Rights will soon follow. Turkey thus will soon become party to all of the six major UN conventions. In the medium term my government will introduce comprehensive legislation to the Parliament aimed at bringing Turkish law in line with the highest democratic standards.
To that end, we will introduce a new press act, law on demonstrations and marches, law on associations, and a new penal code. We plan to transform state security courts into specialized tribunals mandated to fight organized crime.
We are finalizing a draft bill which will compensate Turkish citizens for their losses suffered due to terrorism. Our fundamental objective is to transform Turkey into a fully functioning European democracy. In the light of the ongoing international debate on the so-called clash of civilisations, popularised in the aftermath of September 11, perfecting Turkish democracy will have significance beyond the borders of my country.
We will perfect our democracy with the participation and support of the Turkish public. Our people is increasingly insistent on broader reforms. We will actively collaborate with the NGOs, both Turkish and international. Whenever applicable, we will seek the collaboration of the Council of Europe and the European Union. My government is committed to completely fulfilling the political criteria of the European Union to start accession negotiations as soon as possible.
It is in the light of these reforms, I urge the Assembly to evaluate Turkey's achievements in the fields of democracy, the rule of law and human rights and ask you to conclude the monitoring procedure for Turkey. It is obvious that Turkey does not deserve to be under the monitoring of the Assembly. My personal experience in this Assembly assures me that such a step will further strengthen our efforts in this regard.
As we meet, clouds of war are gathering in the Middle East. I believe that all of you share our concern on the situation in Iraq. The peoples living in the region have so far suffered immensely. The region cannot and should not endure another armed conflict.
My government is sparing no effort to prevent war. We are exploring all possibilities to find a peaceful solution. I have visited several capitals to consult and coordinate our efforts with Iraq's neighbours. Foreign Ministers of six regional countries held a meeting in Istanbul and agreed in a regional road-map to avert war.
The prime responsibility for a peaceful solution lies with the Iraqi leadership. Iraq must cooperate fully with the United Nations and the UN inspectors. It must convince the international community that it has fully disarmed itself of weapons of mass destruction. This is the collective message I bring to you from all of Iraq's neighbours. I believe that it is a message you share.
Firmly believe that the United Nations process must be persistently followed. In this process Turkey can and should be seen as an actor to convey the European norms to the region with a view to establishing lasting peace.
Permit me to make some short remarks about the Cyprus issue. The two Cypriot parties are now engaged in serious, detailed negotiations for a settlement based on the Annan Plan. My Government actively supports this process and will extend all the assistance to find an early solution.
Our government continues to be fully committed to a just and viable comprehensive settlement in Cyprus. We are closer than ever to ending a 40-year struggle.
Cyprus is the common home for two peoples. In order to reach a viable and lasting solution, both parties have to show respect and try to meet each other's respective concerns and sensitivities. We encourage the Turkish Cypriots to make substantive contributions to the process for achieving an early settlement. Both parties should be encouraged in order to render the Annan Plan mutually acceptable.

The work of the Council of Europe touches the daily lives of Turkish citizens in a variety of ways. By way of illustration, let me mention that homes were built for earthquake victims with the support of Council of Europe Development Bank. Turkish experts help draft European conventions.We bring our experience to the Council in the field of intercultural dialogue. Turkey also contributes to the work of Council of Europe in its cultural activities, among them EURIMAGES and the European Audiovisual Observatory. The cultural committees have always witnessed Turkey as a member bringing new ideas to the new challenges of the inter-cultural dialogue, with our rich cultural heritage.
As a founding member, we will continue to participate actively in the work of the Council. We in Turkey highly value your work in strengthening European stability based on common democratic norms.




# # # # # # # #