|
|
MURAT BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Editor-in-Chief
TÜRKİYE AB'YE ÜYE OLMALI MI?
Bugün Avrupa'da yaşayan Türk vatandaşlarının nüfusu 3.5 milyon... Türkiye'nin dış ticaretinin %50'si Avrupa ile... Türkiye'nin döviz kazançlarının %50'si yine Avrupa'da çalışan Türk işçilerinin her yıl Türkiye'ye gönderdikleri döviz 5 milyar dolar civarında... Avrupa'dan Türkiye'ye sermaye yatırımları ise toplamın %70'i.. Dışarıdan Türkiye'ye gelen toplam turist içinde Avrupa'nın payı yüzde 80 ile 90 civarında.
Türkiye yarım yüzyıldır Avrupa Konseyi'nin üyesi... 1963'ten beri Gümrük Birliği'nin yani Avrupa'nın ekonomik alanının içinde... Ayrıca, Türkiye'de Avrupa Ordusu'na katılmayı, ülkenin ulusal güvenlik çarkları açısından şart görüyor. Tüm bu yukarıdaki gerçekler, Türkiye'nin Avrupa ile iç içe olduğunun en büyük kanıtıdır. Daha da önemlisi Türkiye, Avrupa'nın paylaştığı değerler sistemini Atatürk ile birlikte bir uygarlık projesi olarak benimsemiş durumdadır. Bu amaçla sayısız anlaşmaların altına Türkiye Cumhuriyeti olarak imzasını koymuş ve demokratik hukuk devleti ile Pazar ekonomisini, siyasetle ekonomide serbest yarışma kurallarını kabul etmiş durumdadır. Ayrıca, TBMM bu doğrultuda kabul ettiği uyum paketi çerçevesinde, Türkiye'de idamı kaldırarak ve ana dilde eğitimi kabul ederek AB'nin siyasal kriterlerinde önemli bir ilerleme sağlamıştır. Siyasi şartları belirleyen Kopenhag Siyasi kriterlerinden sonra, şimdi Türkiye'nin aşmak zorunda olduğu stratejik eşit AB'ne tam üyelik için ise hedef değerler niteliğinde olan Maastricht kriterleridir. Birlik üyesi ülkelerin ekonomilerinin üyelik öncesi sağlıklı bir yapıya kavuşarak, birlik içinde kavuşarak, birlik içinde diğer üye ekonomileri olumsuz etkilememesi için öngörülen Maastricht kriterleri, üyelerde faiz enflasyon oranları, bütçe açıkları ve kamu borçlarının milli hasılaya oranı gibi makro ekonomik kriterlere dayanmaktadır. Bu da ülke bazında, yıllık en fazla %3 enflasyon ve %5-6 gibi düşük faiz oranlarını temsil etmektedir. Dolayısıyla bu noktadan sonra artık ülke olarak "AB bizi tam üyeliğe alacak" veya "AB bizi tam üyeliğe almayacak" bunalımlarına düşmek son derece yersiz ve anlamsızdır. Çünkü sorun, bizim bir gün AB'ne tam üye olup olmayacağımız, olamasak ne olacağımız sorunu değil; zaman yitirmeksizin çağın en ileri değerlerini özümseyerek ne olacağımız sorunudur. Bu anlamda Avrupalılık, ülkenin AB'ne üye olmasının ötesinde, kişinin bir yaşam ve hatta bir düşünce tarzı olmalıdır. Onun için Atatürk hedef olarak Avrupalılığı ve hatta Batılılığı değil, "çağdaş yaşam düzeyinin üstünü" göstermiştir. Bu doğrultuda, "Asrilik'in ne olduğunu soran Hoca Efendiye verdiği cevap Adam olmaktır... Adam olmak ! "Adam olmak!" cevabı da bu gerçeğin en güzel bir ifadesidir. Özetle, Batı değerleri doğrultusunda hızla evrenselleşen küresel koşullarda, aydınlık bir gelecekten, potansiyelleri itibarı ile haklı olarak AB'den randevu isteyen Türkiye terörlü yılların travmasını artık ardında bırakmak, 12 Eylül hukukundan kendini kurtarmak, kendine güvenerek, büyük düşünerek ve zamanın kıymetini bilerek hareket etmek zorundadır.
SHOULD TURKEY BECOME A MEMBER OF THE EU?
The total number of Turkish citizens living in Europe is at present three and a half million...Half of Turkey's foreign trade is with Europe...Europe is the source of 50 % of Turkey's foreign exchange earnings... Turkish immigrant workers living in Europe send approximately 5 billion dollars of remittances each year...The European share of foreign direct investment flowing into Turkey is 70 %...80 to 90 % of all tourists coming to Turkey are of European origin. Turkey has been a member of the Council of Europe for half a century...It has been within the zone of the Customs Union, that is to say of Europe, since 1963...Moreover, the country deems participation in the European Army as an imperative for the future of its national security. All of the above facts attest to the indissolubility of the ties that bind Turkey to Europe. What is even more important is that, since Atatürk, Turkey has adopted the value system that European countries share as a civilizational project. With this aim, the country has become signatory to countless international conventions and adopted democracy and the rule of law, a market economy, and the rules of free competition in both political and economic life. Furthermore, parliament has secured a significant progress in Turkey's compliance with the political criteria for accession to the EU by abolishing capital punishment and establishing the instruction of the mother tongue within the framework of the harmonization package promulgated for this purpose.
After the Copenhagen criteria that establish the political requirements, Turkey now has to fulfil the target values stipulated by the Maastricht criteria, which are of a strategic nature for full accession to the EU. The Maastricht criteria were accepted with a view to create a sound economy in each country candidate for membership during the pre-accession period so as to avoid damaging the economies of the other member countries after accession. They consist of macro-economic criteria for member countries, in areas such as rates of interest and inflation, budget deficits and the ratio of public debt to national income. Each country is required to bring down inflation to a maximum of 3 % and rates of interest to lows of 5 to 6 %.
Hence, it is extremely senseless and futile to agonize over questions of the daisy-plucking type, "will the EU accept Turkey as a member or will it not?" We are past that point. For it is not a question of whether Turkey will one day become a full member of the EU and what will become of the country if we are not granted full accession, but a question of what we will become on the basis of assimilating the values of our era without any delay. In this sense, becoming Europeanized must be made into a life style, or even into a mindset, beyond the question of becoming a full member of the EU. That is exactly why Atatürk pointed not to the target of becoming European or even Western, but of "surpassing the level of contemporary civilization". It is in this sense that his reply to the Muslim clergyman who asked him what "being modern" meant should be interpreted: "To stand tall". To stand tall! That is what our present aim should be.
To sum up, under the conditions of globalization, when the values of the West are rapidly becoming universalized, Turkey is deservedly asking for a bright future and a rendezvous with the EU. But for this, it has to leave behind the traumatic years of terrorism, to free itself from the legal framework inherited form the military period of the early 80's, and has to act with self-confidence, thinking big and recognizing the value of every passing moment.
|
|