|
|
SİVRİ SİNEK SAZ: Av. TALAT METE
HAYDİ GENÇLER SANDIĞA...
Sevgili gençler; Dergimizin geçen sayısında geçmiş yönetimlerin sizlere duyduğu siyasi güvensizlik,korku ve kaygıları nedeniyle isteğiniz dışında,yasaklarla politik arenadan uzaklaştırılmış olmanızın nelere mal olduğunu dilimizin döndüğü, kalemimizin yazdığı ölçüde anlatmaya çalıştım. Yazımızdan sonra geçen çok kısa süreçte, toplumsal istek ve baskı sonucu oluşan kamuoyu neticesinde 03 Kasım 2002 tarihinde genel seçim sandığı önümüze gelmiş bulunmaktadır. Bu seçim sonrası oluşacak Büyük Millet Meclisi'nin yapısı önümüzdeki seçimi Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimi olma noktasına getirmiştir. Son günlerde var olan siyasi partilere ilaveten art arda ve ilginç isimlerle (Yeni Yüzler Partisi örneği gibi) parti üstüne parti kuruluşu için İçişleri Bakanlığı'na başvurulması, mevcut ve bu kurulan partilerle parlamentoya girebilmek için ittifak arayışları önümüzdeki seçimin ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Hatta ittifak arayışlarında program, ilke ve görüş ayrılıkları düşünülmeksizin sadece sosyal boyutlu kriterlerde bir araya gelme istekleri ülkemizdeki siyasi fikir ve program fakirliğini iyice belirgin hale getirip, salt medyatik ve tanınmış yüz olma özelliği ön plana çıkartılmıştır.
Oysa siyasi politika bugün soframıza sunulan gördüğümüz mönü değildir. Sanki, pastadan pay kapma yarışını andıran bu görüntü ışığında siz gençlere önemli sorumluluklar düşmektedir. Gelenekçi yapı ile gelişimci yapının yarışacağı önümüzdeki seçim sonuçları en çok sizlerin çocuklarını ve dolayısıyla da onların geleceklerini ilgilendirmektedir. Bir başka deyişle Ulu Önderimiz Sevgili Atatürk'ün gençlere emanet ettiği bu ülkenin "muasır medeniyet" için gösterdiği batılı olabilme yolunda emin adımlarla yürüme olanağını elde edebilme veya bu yolda debelenme, ya da patinaj yaparak yerinde sayma sonucunu oluşturacaktır.
Bu nedenle önümüzdeki genel seçim sonuçları hepimiz için ama daha çok gençlerimiz ve geleceğimiz için önem taşımaktadır. Ancak günlük basından izlediğimiz kadarıyla görüyoruz ki; seçmen sayısının önemli bir bölümünü oluşturan gençlerin ilgisi ve heyecanı en alt düzeyde. İşte en tehlikeli nokta da burada...
Geçen sayımızda politikadan uzakta durmanızın yarattığı olumsuz sonuçları ve politikacı tiplerini anlatmaya çalışmıştım. Sizlerin amaçlı olarak politikadan uzak tutulmanız sonucu küçük çıkarları doğrultusunda ülkemizi yönetenlerin ekmeğine yağ sürdüğünüz tipler yine politika sahnesinde. Şimdi bu gidişe dur diyebilme olanağı önünüzde. Bu nedenle sorumluluğunuz büyümüş durumda.
AB'ne uyum paketinin mecliste kabul edilmesinin tek başına Avrupalılaşma için yeterli olmadığını biliyorsunuz şüphesiz. Bundan böyle uygulama yasalarının birer birer meclisten kabul edilerek yürürlüğe girmesi gerek. Bunu yapacak olan veya savaşacak olan 03 Kasım 2002 genel seçimleri sonucu oluşacak olan parlamentodur.
Bu noktada tüm seçmene ve seçmen sayısının büyük çoğunluğunu oluşturan gençlere düşen en önemli görev, ülkemizin demokratik açılımını sağlayacak, Batı Dünyası'nın ayrılmaz bir parçası yapacak siyasi yapıyı parlamentoya taşımaktır.
Siyasette; yeni-eski, değişti-değişmedi tartışması bizim toplumumuza has bir durum.
Bu ve buna benzer söylem ve tartışmalar tercihlerde önemli rol oynamamalı. Önemli olan siyasetten hangi fikirde ve programda olma olgusu ile ülkenin geleceğine bakıştaki ilerici ve tutucu olma özelliğidir. Siyasi parti ve parti yandaşı çıkarlarından önce ülke ve toplumsal çıkarları öne koyabilip-koyamama, gelecek adına projeler üretip-üretememe tercihte rol oynamalıdır. Salt medyatik, bilinen kişi ve yüzlere umut bağlamadan ziyade toplumun dinamizmine ve gelişim arzularına kulak verip gerekli reformları yapabilecek, sürekli gelişmeyi sağlayabilecek kadrolarına umut bağlayan siyasi partileri tercih önemli olmalıdır.
Şüphesiz ki; 50'ye yakın siyasi partinin boy ölçüşeceği siyaset arenasında kafalar karışacaktır. Tercihlerde yukarıda saydığımız kriterlerin yerine geçebilecek subjektif kriterler olabilecektir. Zaten ülkemizde seçimlere yakın, her zaman art arda mantar gibi siyasi partiler biterek pazarlık yaratabilme alışkanlığı da kafa karıştırmaya yeterli bir nedendir. Bütün bu karmaşa içinden programındaki hedefler doğrultusunda geleceğe umutla bakabileceğimiz bir veya birkaç siyasi partiden oluşacak parlamentoyu oluşturmak pek de kolay olmasa gerek. Bütün bunlara rağmen seçmene düşen görev kendisi ve geleceği için mevcutlar içerisinden kendisini dünya arenasında en iyi temsil edebilecek olan veya olanları seçmektir. İşte siz gençlere önemli sorumluluk düşmekte ve seçim heyecanını yaşamanız gerekmektedir.
Aksi halde her genel seçim sonrası oluşan durum için "hay elim kırılsaydı da oyumu vermeseydim"nakaratını tekrarlar dururuz.
CEM'İN SİYASİ İTTİFAKI,
AYNEN ÖZAL'IN YANLIŞI!!!
Hatırlarsınız, 1980 Askeri İhtilal sonrası demokratik hayata geçerken o güne kadar oluşmuş siyasi partiler yok edilip yeni siyasi oluşumlar gerçekleştirilmek istenmişti. O tarihte rahmetli ÖZAL, ihtilal öncesi siyasi arenada mevcut dört eğilimi bir çatı altında toplayarak, partisini oluşturup, böylece sosyal barışı sağlayarak güçlü bir siyasi yapı oluşturmak istemişti.
Ancak zaman içerisinde askeri ihtilal nedeniyle dağılan eski siyasi partiler kendi düşünceleri altında bütünleşmeye başladıkça, ÖZAL'ın partisi zayıflayarak bugünkü konumuna gelmiştir. Dört eğilimin bir çatı altında toplanması, sosyal barış ve güçlü siyasi yapıyı oluşturamamıştır. Aksine aynı çatı altındaki eğilimler süreç içinde kavga ederek çatıdaki gücü oluşturma yoluna girmiştir. Aslında bu sonuç doğal bir durumdur. Doğru olanı; her eğilimin veya her düşüncenin kendi çatıları altında gelişerek topluma kendilerini anlatma ve beğeni kazanmalarıdır.
08 Ağustos 2002 tarihli haberlerde, İsmail CEM'in partisinin Mehmet Ali BAYAR'ın partisi ile ittifak yaptıklarını, yani beraber çalışacaklarını açıklamışlardır. Bu durum parlamentodaki koalisyondan farklı bir durumdur. Sayın İsmail CEM'in partisi basına yansıyan kendi deyimi ile: "Herhalde sosyal demokrat"tır. Mehmet Ali BAYAR'ın partisi ise; gerek tabanı gerekse kurucuları itibarı ile merkezin sağındadır.
Bu durum yukarıda belirttiğimiz rahmetli ÖZAL'ın tarzını çağrıştırmıştır. Böyle bir ittifak belki iki partiyi parlamentoya taşıyabilir ama hemen akabinde ayrışımları da beraberinde getirir. Bu durumu yakın tarihimizde Mesut YILMAZ - Muhsin YAZICIOĞLU ittifakında da görmüştük. Yapay birleşimler seçim yasalarındaki barajları aşmaya yarar ama asla toplumsal beklentilere cevap veremezler. Bu yapay ittifaklar parlamentoya birlikte girseler de çok kısa sürede ayrışıp kendi mecralarına dönerler.
Siyasi ittifaklara asla karşı değiliz, karşı da olmamalıyız, ancak benzer düşünce ve programdaki siyasi oluşumların ittifak içinde olmaları ideal olanıdır ve toplum içinde doğru olanı budur. Liderleri komplekslerini yenip kendilerini aşabildikleri takdirde benzerlerin ittifakı meclise yansıdığında birleşim daha da kolaylaşıp güçlü, siyasi yapıyı elde eder. Bunun kazancı sadece birleşen oluşumların değil, tüm ülkenin olur.
İttifak arayışlarının altında yatan gerçek neden, bu arayış içinde olan siyasi oluşumların topluma yeterli ölçüde güven vermeyişinden kaynaklanmaktadır. Esasında tüm siyasi oluşumların ana amacı; program ve hedeflerini salt liderleri ile değil, kadroları ile anlatabilmeleri ve toplumun güvenini kazanıp parlamentoya ulaşma olmalıdır.
|
|