MURAT BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Editor-in-Chief


KÜRESELLEŞME - AB VE TÜRKİYE


Yaşadığımız dönemin özelliklerinden birisi de liberal ekonomiye geçişin, en azından bazı ülkeler için, demokratik bir siyasi yapı ile birlikte gerçekleşmesi gereğidir. AB'nin demokratik değerler ve yapılar konusundaki hassasiyeti zaten bu nedenle Türkiye açısından AB'ne dahil olmanın koşullarını belirlemektedir. Ayrıca, demokratikleşme yalnız fikir özgürlüğü, hukukun üstünlüğü gibi konularla sınırlı da değildir. Bilginin, iletişimin demokratikleşmesi, eğitimin işlevselleşmesi, vatandaşın vergi mükellefi haline gelerek karar mekanizmalarına katılabilmesi de bu bağlamda son derece önemli adımlardır. Bu anlamda, toplumun gücünün çoğulculukla dağılmayacağı, tam tersine pekişeceği ve temel hak ve özgürlüklerin de kurumsal olarak korunmasının bir ülkeyi rahatlatacağı gerçekleri de göz ardı edilmemelidir. AB'nin tüm adaylar için belirlemiş olduğu Kopenhag Kriterleri bir bakıma bu adımların atılmasını kolaylaştıracak ilke çerçevesini çizmektedir. Bu bağlamda, AB'nin bazı kurumlarının Türkiye'ye yaklaşımlarında bilgisizlik ve önyargının izlerine rastlansa bile, bu yanlış yaklaşımların varlığının, Türkiye açısından demokratikleşmesinin ertelenmesi için mazeret olarak kullanılması artık söz konusu olmamalıdır. 21. yüzyılda, Türkiye'nin refahı, küreselleşme karşısında alacağı olumlu tavır ile yakından ilgilidir. Bu olumlu tavır da ancak, piyasa odaklı, teknolojiye ağırlık veren şeffaf bir ekonomik yapılanma, eşitliği kollayan demokratik bir siyasi ve idari yapının tesisi ile gerçekleşebilir. Çünkü, küreselleşme çağında oyunun kuralları bunlardır. Bu noktada, ülkemizde devleti kontrol edenler ve bugünkü yapıdan nemalananlar açısından bu kurallara uymak çok zordur, ancak, Türkiye'nin sistemden beslenenlerin ortaya koyacağı oyun kuralları ile küreselleşme ve çağdaşlaşma trenini yakalama imkanı olmadığı da bir diğer önemli gerçektir. Türkiye için AB'ne katılım, kısa, orta ve uzun vadede birçok önemli reformları gerektiren zorlu bir süreçtir. Söz konusu süreç, siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamı ilgilendiren birçok alanda Türkiye'nin kurumları ve kurallarıyla yeniden yapılanmasını beraberinde getirecektir. Bu boyutta bir reform sürecinin yalnızca bürokratik çabalarla sürdürülemeyeceği açıktır. Bu bağlamda, AB'ne tam üyelik bir toplumsal proje olarak algılanmalı ve gerekli çalışmalar, toplumunu tüm kesimlerinin kendi alanlarında katılıma olanak tanıyacak bir koordinasyon mekanizması çerçevesinde yürütülmelidir. Sonuç olarak, Türkiye, AB üyesi olsun ya da olmasın tüm hukuki, toplumsal ve ekonomik sistemini çağdaşlaştırmak zorundadır. Bu; Türk halkının daha rahat yaşaması, iş koşullarıyla, toplumsal ilişkileri ile, ekonomik düzeyiyle yarına umutla bakabilmesi anlamına gelmektedir. Bu; ülkenin yollarının düzelmesi, sularının akması, elektriğinin kesilmemesi demektir. Bu; insanların işsiz kalmaması, çocukların çağdaş okullara gidebilmesi, tüm fikirlerin tartışılması demektir. Bu; devlet yönetiminin şeffaflığa kavuşması, yolsuzlukların esas değil, istisna olması, adalete olan güvenin geri gelmesi demektir. Bu; enflasyondan kurtulmuş bir ekonomi, yarını görebilen insanların rahatlıkla ülkelerine yatırım yapabilmesi demektir. Tüm bu gerçeklerin ışığı altında, şimdi, her Türk vatandaşı şu soruya kendi kendine cevap vermelidir: "Acaba, böyle bir Türkiye daha mı kötü bir Türkiye olacaktır?"

Globalization, EU and Turkey


One of the qualities of the current period is that the transition to liberal economy must go hand in hand with a democratic political structure. Therefore, the sensitivity of EU about democratic values and structures determine the conditions of Turkey's EU accession. In addition, democratization is not limited to issues like the freedom of thought and rule of law. Other very important steps include the democratization of information and communication, rendering education more functional, and making citizens taxpayers who take part in decision-making mechanisms. In this context, pluralism would not damage the power of society, in fact it would strengthen it, and protecting basic rights and freedoms through institutions would relieve the country. The Copenhagen criteria developed by the European Union for all candidate countries in a way determine the framework of principles which facilitate such steps. Although there are traces of ignorance and prejudice in some EU institutions' approach towards Turkey, such faulty approaches should not be used as an excuse to delay democratization in Turkey. Turkey's welfare in the 21st century is directly related to its positive approach to globalization. Such a positive approach can be adopted only though a market-focused, transparent economic structure which emphasizes technology and a political and administrative structure which ensures equality. These are the rules of the game in this period of globalization. Those who control the state in Turkey and who benefit from the current structure find it very difficult to comply with these rules; however, the train of globalization and modernization can only be missed as a result of the rules set forth by those who benefit from the system in Turkey. For Turkey, EU accession is a difficult process which demands many reforms in the short, medium and long terms. This process requires a restructuring of Turkey's institutions and rules in the political, economic and social arenas. It is evident that a reform process of such dimensions cannot be completed through bureaucratic efforts only. EU membership should be perceived as a social project and its activities should be carried out through a coordination mechanism which enables the participation of all groups of society in their relevant fields. In conclusion, regardless of its EU accession, Turkey must modernize its legal, social and economic systems. This means that the Turkish people can live better and look at the future with hope with its employment opportunities, social relations and economic development level. This means that this country's roads will be improved, it will have running water and no more power cuts. This means that people will not be unemployed, children can go to modern schools and all ideas can be discussed. This means that the state will become transparent, corruption will be the exception rather than the norm, and people will re-establish trust in justice. This means that the economy will be free of inflation, people who can anticipate the future can easily invest in their own country. Under the light of such facts, each citizen of Turkey must ask himself, "Would Turkey be a worse country under such conditions?"


# # # # # # # #